Fıkhın temel kaynakları, diğer ana İslâmî ilimlerde olduğu gibi Kur’ân-ı Kerîm ile Hz. Peygamber’in sünnetidir. Genel tefsir kitapları yanında özellikle ahkâm âyetlerinin tefsirine dair “ahkâmü’l-Kur’ân” türündeki eserler bu konuda önemli malzeme ihtiva etmektedir. Bunlar arasında Tahâvî, Cessâs, Kiyâ el-Herrâsî ve Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’nin aynı adı taşıyan eserleri meşhurdur (bk. AHKÂMÜ’l-KUR’ÂN). Sünnete gelince, bütün hadis kitapları fıkıh için birer kaynak olmakla birlikte Kütüb-i Sitte başta olmak üzere fıkıh bablarına göre düzenlenen “sünen” türü kitaplar hadislerden fıkhî hükümler çıkarma konusunda ilk sırayı alır. Asıl gayeleri sahih hadisleri bir araya getirmek olan bu tasnif dönemi kaynaklarından sonra Tahâvî’nin Şerĥu Meâni’l-âŝâr’ı ve Beyhakī’nin es-Sünenü’l-kübrâ’sı gibi mezhep fıkhına dayalı hadis kitapları kaleme alınmıştır. Bunlardan başka sahih hadis kaynaklarından derlenen ahkâm hadislerine dair eserler de telif edilmiş olup İbn Hacer el-Askalânî’nin Bulûġu’l-merâm’ı ile Şevkânî’nin Neylü’l-evŧâr’ı en yaygın olanlarıdır (bk. FIKHÜ’l-HADÎS).
Fıkha dair ilk eserlerin I. (VII.) yüzyılın sonlarıyla II. (VIII.) yüzyılın başlarında yazılmaya başlandığı bilinmekle birlikte bunlardan yalnız Süleym b. Kays el-Hilâlî’nin bir eseri, Katâde b. Diâme ve Zeyd b. Ali’nin hacca dair birer risâlesiyle yine Zeyd b. Ali’nin çeşitli fıkhî konuları ihtiva eden el-Mecmûu bugüne ulaşmıştır (Sezgin, I, 398-399). II. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren ise fıkıh mezheplerinin teşekkül etmeye başlamasıyla birlikte mezhep imamlarına ait görüşlerin derlenerek belli bir sistematik içinde düzenlendiği ve önemli hukukî metinlerin ortaya çıktığı görülmektedir. Bu ilk kaynaklarla onlara dayanan temel metinler ve bunlar üzerine yapılan çalışmalar hakkında burada genel bir bilgi verilecektir (fıkıh ilminin, şer’î hükümlerin dayandığı kaynaklar ve bunlardan hüküm çıkarma usullerini konu alan dalı ve bu alanda oluşan literatür için bk. USÛL-i FIKIH).
Hanefî Mezhebi. Hanefî mezhebinin kurucusu Ebû Hanîfe (ö. 150/767), muhitinde karşılaşılan meseleler ve bizzat kendisine yöneltilen sorularla ilgili olarak hayatı boyunca birçok ictihadda bulunmakla birlikte bunları yazmadığı gibi ictihad metodunu açıkladığı herhangi bir kitap da kaleme almamıştır. Ona nisbet edilen eserler genellikle akaidle ilgili olup doğrudan fıkhî konulara hasredilmemiştir. Ebû Hanîfe, fıkhî meseleleri ders halkasında talebeleriyle birlikte ele alıp tartıştıktan sonra ortaya çıkan çözümleri onlara yazdırıyordu. Talebelerinden Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî’nin (ö. 189/805) derlediği ve ondan da tevatür ve şöhret yoluyla nakledildikleri için “zâhirü’r-rivâye” (el-usûl) olarak anılan el-Aśl (el-Mebsût), ez-Ziyâdât, el-Camiu’l-kebîr, el-Câmiu’ś-śaġīr, es-Siyerü’l-kebîr ve es-Siyerü’ś-śaġīr adlı eserler Hanefî fıkhının ilk ve en güvenilir kaynaklarını oluşturur. Bazıları defalarca basılan bu eserlerden özellikle ez-Ziyâdât, el-Camiu’l-kebîr, ve el-Câmiu’ś-śaġīr üzerine yapılan birçok şerhin önemli bir kısmı yazma halinde bugüne ulaşmıştır (Sezgin, I, 422-431). Devletler hukukuyla ilgili konuların yer aldığı es-Siyerü’l-kebîr’in Şemsüleimme es-Serahsî tarafından yapılan şerhi burada özellikle anılmalıdır (I-V, Kahire 1971).
Hanefî mezhebinde el kitabı mahiyetinde ilk eser Ebû Ca‘fer et-Tahâvî’nin (ö. 321/933) el-Muħtaśar’ıdır (Kahire 1370). Ebû Hanîfe ve iki talebesi Ebû Yûsuf ile Şeybânî’nin görüşlerinin özet halinde yer aldığı eserde, aynı zamanda bir müctehid olan müellifin kendi görüş ve tercihlerini de belirtmesi önem taşır. Hâkim eş-Şehîd (ö. 334/945), Şeybânî’nin adı geçen altı kitabındaki görüşleri derleyerek el-Kâfî adlı eseri meydana getirdi (yazma nüshaları için bk. Sezgin, I, 443). Şemsüleimme es-Serahsî (ö. 483/ 1090) bu eseri el-Mebsût adıyla şerhetti (I-XXX, Kahire 1324-31). el-Mebsûŧ Hanefî fıkhının temellendirildiği, bu mezhebe ait görüşlerin delillerinin açıklandığı ve sistemli bir tahlilinin yapıldığı ilk ve en hacimli eserdir.
Kudûrî (ö. 428/1037), Hanefî mezhebinin en meşhur el kitaplarından biri olan el-Muħtaśar’ı telif etti. Birçok defa basılan (Delhi 1847; İstanbul 1281, 1309; Lahor 1870; Kazan 1890; Bombay 1303) ve çeşitli dillere tam ve kısmî tercümeleri bulunan eser üzerinde otuz civarında şerh vb. çalışma yapılmıştır. En yaygın şerhleri Haddâd’ın el-Cevheretü’n-neyyire ve es-Sirâcü’l-vehhâc’ı ile Meydânî’nin el-Lübâb fî şerĥi’l-Kitâb’ıdır (Sezgin, 1, 452-455). Kudûrî’nin eseri Hanefîler arasında, İbn Ebû Zeyd el-Kayrevânî’nin er-Risale’sine Mâlikî çevrelerinde atfedilen bereket ve saygınlığa sahip olup yine Mâlikî mezhebinden Halîl b. İshak el-Cündî’nin el-Muħtaśar’ı gibi “el-Kitâb” diye de anılmaktadır.
Alâeddin es-Semerkandî’nin (ö. 539/ 1144) Tuĥfetü’l-fuķahâ adlı eseri (nşr. M. Zekî Abdülber, I-1I1, Dımaşk 1377/ 1958), Kudûrî’nin el-Muħtaśar’ına dayanmakla birlikte o zamana kadar kaleme alınan eserlerden farklı bir sistematiğe sahiptir. Semerkandî’nin talebesi olan Kâsânî (ö. 587/1191) bu eseri tertip ve metot bakımından örnek alarak Bedâiu’ś-śanâii (I-VII, Kahire 1327-1328; I-X, Kahire 1972) telif etti. Hanefî tabakat kitaplarında bu eser Tuĥfe’nin şerhi olarak gösteriliyorsa da aslında klasik şerhlerle benzerliği bulunmayan Bedâi orijinal bir eser olup gerek muhteva gerekse metot bakımından Tuĥfe’yi aşmış bulunmaktadır.
Kâsânî’nin çağdaşı Burhâneddin el-Mergînânî’nin (ö. 593/1197) el-Hidâye adlı kitabı müteahhirîn devri Hanefî ulemâsı arasında en çok rağbet gören eserlerin başında gelir. Kitap aynı müellifin, Şeybânî’nin el-Câmiu’ś-śaġīr’ı ile Kudûrî’nin el-Muħtaśar’ına dayanarak telif ettiği Bidâyetü’l-mübtedî’nin şerhidir. Mergînânî’nin ilmî kudreti, konuları bir bütün halinde işleyişi ve üslûbunun güzelliği sebebiyle çok tutulan eser birçok defa basılmış (Kalküta 1234; Bombay 1279; Kahire 1282; Leknev 1876; Kazan 1888; Kanpûr 1289-1290; Delhi 1306), İngilizce’ye (trc. Ch. Hamilton, London 1791, 1870) ve bazı Doğu dillerine de tercüme edilmiştir. el-Hidâye üzerine altmış civarında şerh ve haşiye yazılmış olup basılan önemli şerhleri şunlardır: Celâleddin el-Kurlânî, el-Kifâye (I-IV, Kalküta 1831-1834; Bombay 1279; Leknev 1876-1881, 1887; Kazan 1304; I-IX, Kahire 1319, Fetĥu’l-ķadîr ve el-İnâye ile birlikte); Ekmeleddin el-Bâbertî, el-İnâye (Kalküta 1831, 1837, 1840; I-VII1, Bulak 1315-1318, Sadî Çelebi’nin buna haşiyesi ve Fetĥu’l-ķadîr’le birlikte; I-IX, Kahire 1319, aynı eserler.ve el-Kifâye ile birlikte; I-X, Kahire 1970, el-İnâye ve Sadî Çelebi’nin hâşiyesiyle birlikte); Bedreddin el-Aynî, el-Binâye (I-IV, Leknev 1293; I-X, Beyrut 1980); İbnü’l-Hümâm, Fetĥu’l-ķadîr (I-IV, Leknev 1292; I-VI1I, Bulak 1315-1318; I-X, Kahire 1319; I-X, Kahire 1970).
Müteahhirîn devri Hanefî âlimleri arasında şöhret bulan iki metinden biri olan Ebü’l-Fazl el-MevsıIî’nin (ö. 683/1284) el-Muħtâr’ı Ebû Hanîfe’nin görüşleri esas alınarak yazılmış bir muhtasardır ve yine müellifi tarafından el-İħtiyâr li-talîli’l-Muħtar adıyla şerhedilmiştir (I-III, Kahire 1355; I-V, Kahire 1370). Diğer metin, Muzafferüddin İbnü’s-Sââtî’nin (ö. 694/1295) Mecmau’l-bahreyn adlı eseri olup Kudûrî’nin el-Muħtaśar’ı ile Ebû Hafs Necmeddin en-Nesefî’nin el-Manžûmetü’n-Nesefiyye’si esas alınarak telif edilmiştir. Eser üzerine bizzat müellifi ve tanınmış bazı Hanefî âlimler şerh yazmışlardır (metin ve şerhlerinin yazma nüshaları için bk. Brockelmann, GAL, 1,477; Suppl., 1, 658).
Bu iki kitaptan sonra kaleme alınan iki muhtasar metin de çok meşhur olmuştur. Bunlar, Ebü’l-Berekât en-Nesefî’nin (ö. 710/1310) Kenzü’d-deķāiķ’i ile Tâcüşşerîa’nın (VIII./XIV. yüzyıl) Viķāyetü’r-rivâye’sidir. Kenzü’d-deķāiķ, Şeybânî’nin zâhirü’r-rivâye kitapları ile Tahâvî’nin el-Muħtaśar’ı, Ebû Hafs en-Nesefî’nin el-Manžûme’si, Mergînânî’nin el-Hidâye’si ve diğer bazı “nevazil” (aş. bk.) ve fetva kitaplarından faydalanılarak yine Nesefî tarafından kaleme alınan el-Vâfî adlı eserin muhtasarı olup birçok defa basılmıştır (meselâ bk. nşr. W. Cureton, London 1843; Lahor 1870; Delhi 1287, 1306; Bombay 1877, 1882; Kahire 1309, 1311). Şerhleri arasında en önemlileri şunlardır: Fahreddin ez-Zeylaî, Tebyînü’l-ĥaķâiķ (Leknev 1302; Kahire 1303; I-VI, Bulak 1313-1315); Bedreddin el-Aynî, Remzü’l-ĥaķaiķ (I-II, Bulak 1285; Kahire 1299; Bombay 1302; Delhi 1870; Leknev 1877); Molla Miskîn, Şerĥu Kenzi’d-deķāiķ (Bulak 1287; Kahire 1294, 1303, 1312, 1328); Zeynüddin İbn Nüceym, el-Baĥrü’r-râiķ (I-VIII, Kahire 1311). Tâcüşşerîa’nın Viķāyetü’r-rivâye’si Mergînânî’ye ait el-Hidâye’den ihtisarla telif edilmiştir (yazma nüshaları için bk. Brockelmann, GAL, I, 468; Suppl., I, 646). Müellifin torunu Sadrüşşerîa es-Sânî’nin Şerĥu’l-Viķāye’si (Leknev 1872-1873, 1883; Delhi 1888, 1889; Kahire 1318) ve Ahîzâde’nin Źaħîretü’l-uķbâ (Leknev 1873, 1882, 1304; Kanpûr 1878; Lahor 1879; Kalküta 1245) adıyla buna yazdığı haşiye önemlidir. Sadrüşşerîa’nın Viķāye’yi ihtisar ettiği en-Nuķāye adlı eseriyle (Kalküta 1274, 1858; Leknev 1873, 1888, 1889; Kahire 1318) Kuhistânî’nin (ö. 950/1534) Câmiu’r-rumûz adıyla buna yazdığı şerhi de (Kalküta 1858; İstanbul 1289, 1291; Kazan 1890, 1902; Leknev 1874, 1291, 1298) burada zikretmek gerekir.
Kudûrî’nin el-Muħtaśar’ı, Nesefî’nin Kenzü’d-deķāiķ’i ve Tâcüşşerîa’nın el-Viķāye’si Hanefî ulemâsı arasında “mütûn-i selâse”; Kenzü’d-deķāiķ ve el-Viķāye ile birlikte Mevsılî’nin el-Muħtâr ve İbnü’s-Sââtî’nin Mecmau’l-baĥreyn’i ise “mütûn-i erbaa” olarak anılır.
XV ve XVI. yüzyıllarda kaleme alınan iki metin, Osmanlı Devleti’nin bir nevi yarı resmî hukuk külliyatı olarak rağbet görmüş, asırlarca kadı, müftü ve müderrislerin müracaat kitapları olmuştur. Bunlar Molla Hüsrev’in (ö. 885/1480) Dürerü’l-ĥükkâm’ı ile İbrâhim el-Halebî’nin (ö. 956/1549) Mülteķa’l-ebĥur adlı eseridir. Dürerü’l-ĥükkâm, aynı müellife ait Ġurerü’l-aĥkâm’ın şerhi olup Hanefî mezhebindeki muteber görüşler esas alınarak telif edilmiştir. Birçok defa basılan Dürerü’l-ĥükkâm üzerine yirmiye yakın tam veya kısmî şerh ve haşiye yazılmıştır. Bunlar arasında Mehmed Vânî Efendi, Şürünbülâlî, Nûh b. Mustafa, Abdülhalîm b. Pîr Kadem ve Ebû Saîd el-Hâdimî’ye ait olanları önemlidir (bk. DÜRERÜ’l-HÜKKÂM). İbrâhim Halebî’nin Mülteķa’l-ebĥur’u, Kudûrî’nin el-Muħtaśar’ı ile el-Muħtâr, Kenzü’d-deķāiķ ve el-Viķāye gibi metinlere dayanır. Şerhleri arasında, Şeyhzâde’nin “Dâmâd” diye meşhur olan Mecmau’l-enĥur’ü ile (İstanbul 1241, 1257, 1264, 1276, 1287, 1304, 1310, 1317, 1329; Kahire 1298) Haskefî’nin ed-Dürrü’l-münteķā’sı (İstanbul 1317, 1327) ve Mevkūfâtî’nin Türkçe şerhi (İstanbul 1269, 1276; Bulak 1254) sayılabilir. I. Mouradgea d’Ohsson’un Tableau générale de l’Empire ottomane (I-III, Paris 1787-1820; I-VII, Paris 1788-1824) adlı eserinde Osmanlı hukuk sistemiyle ilgili açıklamalar Mülteķā’ya dayanmakta olup kitabın V ve VI. ciltlerinde Mülteķā’nın şerhiyle birlikte bir özeti verilmiştir. H. Sauvaire de Mülteķā ile Mecmau’l-enĥur’un bir özetini Fransızca’ya tercüme etmiştir (Marseilles 1876, 1882).
Hanefî fıkhı alanında son dönemlerde yazılan bir metin olarak Şemseddin et-Timurtâşî’nin (ö. 1004/1596) Tenvîrü’l-ebśâr’ı ile (Brockelmann, GAL Suppl., II, 427-428) Haskefî’nin buna yazdığı ed-Dürrü’l-muħtar adlı şerhi (Hind 1224; Kalküta 1242, 1268; Leknev 1280, 1293; Bombay 1300-1302, Lahor 1305), Tahtâvî’nin Ĥâşiye ale’d-Dürri’l-muħtâr’ı (I-IV, Bulak 1254; I-III, 1269, 1283; Kalküta 1264; Kahire 1268, I-IV, 1304) ve özellikle İbn Âbidîn’in (ö. 1252/1836) Reddü’l-muĥtâr ale’d-Dürri’l-muħtâr’ını (I-V, Bulak 1272; I-VIII, Kahire 1386/1966) anmak gerekir. Bu son eser, başlangıçtan müellifin zamanına kadar kaleme alınmış hemen bütün temel Hanefî kaynaklarına dayanması, hükümlerin dayandığı delillerin gösterilmesi, mezhepteki zayıf, sahih ve mutemet görüşlere işaret edilmesi, daha önce açıklığa kavuşturulmamış bazı karmaşık meselelerin çözümlenmeye çalışılması ve önceki eserlerde görülen yanlışların düzeltilmesi bakımından önem taşır.
Hanefî fıkhıyla ilgili olarak buraya kadar sözü edilen temel kaynaklar ve el kitapları ile bunlar üzerine yazılan şerhler yanında, daha IV. (X.) yüzyıldan itibaren ilk kaynaklarda verilen bilgilere ek olarak daha sonra ortaya çıkan meselelere (vâkıât, nevazil) ulemânın getirdiği çözümlerin ve verdiği fetvaların yer aldığı birçok eser kaleme alınmıştır (Özel, Hanefî Fıkıh Âlimleri, tür.yer.). Bunlardan bazılarının el-Fetâvâ adını taşımakla birlikte sistematik fıkıh kitapları tarzında yazılmalarına karşılık Osmanlı muhitinde şeyhülislâmların verdiği fetvalardan derlenen birçok eser soru-cevap şeklinde kaleme alınmıştır (Hanefî literatürüyle ilgili daha geniş bilgi için bk. HANEFÎ MEZHEBİ).
Mâlikî Mezhebi. Mâliki fıkhı, İmam Mâlik’in (ö. 179/796) el-Muvattaı yoluyla ve talebeleri vasıtasıyla olmak üzere başlıca iki şekilde yayılmıştır. el-Muvaŧŧa’, Zeyd b. Ali’nin (ö. 122/740) el-Mecmûu hariç tutulursa bugüne ulaşan en eski fıkıh kitabıdır. Bu eserde ibadet ve hukuk alanındaki sünnetle buna dayalı Medine ve çevresinin ameli (amel-i ehl-i Medîne) derlenmiş olup bilinen birçok rivayetinden bütün halinde yalnız Yahyâ b. Yahyâ el-Leysî, Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî, Yahyâ b. Abdullah b. Bükeyr el-Kureşî ile (bu üç rivayetin baskıları için bk. Sezgin, I, 459-460) Ebû Mus’ab Ahmed b. Kāsım ez-Zührî (nşr. Beşşâr Avvâd Ma’rûf ve Mahmûd Muhammed Halîl, I-II, Beyrut 1412/1992) ve Süveyd b. Saîd el-Hadesânî’nin (nşr. Abdülmecîd et-Türkî, Beyrut 1995) rivayetleri günümüze ulaşmıştır. el-Muvattaın ilk iki rivayeti üzerine yapılan birçok şerhin başlıcaları şunlardır: İbn Abdülber en-Nemerî, el-İstiźkâr fî şerhi mezâhibi ulemâi’l-emśâr (I-II, Kahire 1971-1973) ve et-Temhîd limâ fi’l-Muvatta mine’l-meânî ve’l-esânîd (I-XXVI, Rabat 1387-1412/1967-1992); Ebü’l-Velîd el-Bâcî, el-Münteķā (I-VII, Kahire 1331-1332); Celâleddin es-Süyûtî, Tenvîrü’l-ĥavâlik (Kahire 1343, 1353); Muhammed b. Abdülbâkî ez-Zürkānî, Şerĥu’l-Muvatta (I-IV, Kahire 1279-1280, 1310, 1320, 1325; I-V, Kahire 1382/1962); Abdülhay el-Leknevî, et-Talîķu’l-mümecced alâ Muvattai Muĥammed (Hind 1292; nşr. Takiyyüddin en-Nedvî, I-III, Dımaşk 1412/1991); Muhammed Zekeriyyâ Kandehlevî, Evcezü’l-mesâlik ilâ Muvattai Mâlik (I-XV, Kahire - Beyrut 1393-1394).
Mâliki” fıkhının el-Muvattadan sonra ikinci temel kaynağı, Sahnûn lakabıyla tanınan Abdüsselâm b. Saîd et-Tenûhî’nin (ö. 240/854) el-Müdevvenetü’l-kübrâ’sıdır (I-VIII, Kahire 1323; I-IV, Kahire 1324). İmam Mâlik’in talebelerinden Esed b. Furât, hocasının vefatının ardından bir süre Bağdat’ta kalarak tahsil gördükten sonra Mısır’a geçti ve orada hocasının önde geien talebelerinden İbnü’l-Kāsım ile görüştü; kendisinden İmam Mâlik’in çeşitli fıkhı konularla ilgili görüşlerini dinledi ve ayrıca onun ictihadlarını da kaydedip el-Esediyye adlı eserini kaleme aldı. Sahnûn bundan bir nüsha elde ederek İbnü’l- Kāsım’a arzetti. Tashih edilip gözden geçirilen yeni nüshaya İmam Mâlik’in diğer talebelerinin görüşlerini de ekleyip fıkıh konularına göre sistematik bir tarzda tasnif etti ve eserine el-Müdevvenetü’l- kübrâ adını verdi. el-Müdevvene üzerine çeşitli şerh ve ihtisar çalışmaları yapılmış olup bunlar arasında İbn Ebû Zeyd el-Kayrevânî’nin en-Nevâdîr ve’z-ziyâdât ve Muħtaśarü’l-Müdevvene’siyle talebesi Ebû Saîd el-Berâzlî’nin et-Tehźîb fi’ħtiāâri’l-Müdevvene adlı eseri rağbet görmüştür (Sezgin, I, 469-471). İbn Rüşd el-Ced (ö. 520/1126), el-Müdevvene’nin güç parçalarını açıklayıp eksiklerini tamamlamak için el-Muķaddimâtü’l-mümehhidât adıyla bir eser yazdı (I-II, Kahire 1323; I-III, nşr. M. Haccî, Beyrut 1408/1988).
Mısır’da İbnü’l-Kāsım’dan Mâlikî fıkhını öğrenen Endülüslü İbn Habîb es-Sülemî (ö. 238/853), el-Müdevvene’yi örnek alarak bugüne bazı parçaları ulaşan el-Vâżıĥa’yı (Sezgin, I, 468), onun talebesi Muhammed b. Ahmed el-Utbîde (ö. 255/869) kısaca el-Utbiyye diye anılan el-Müstaħrace mine’l-esmia mimmâ leyse fi’l-Müdevvene’yi (a.e., I, 472) kaleme aldı. İbn Rüşd el-Cedd’in el-Beyân ve’t-taĥśîl ve’ş-şerĥ ve’t-tevcîh ve’t-talîl fi’1-mesâili‘l-Müstaħrece adıyla bu esere yazdığı hacimli şerh (I-XX, nşr. M. Haccîv.dğr., Beyrut 1404-1407/ 1984-1987) son derece önemlidir. Mâliki mezhebinin şöhret bulan ilk kaynaklarından biri de İbnü’l-Mevvâz’in (ö. 269/883) bugüne bazı parçaları gelen el-Mevvâziyye’sidir (bu eser ve diğer ilk dönem kaynaklarıyla ilgili geniş bilgi için bk. Muranyi, bibi.).
Bu ilk metinlerinden sonra, “Küçük Mâlik” lakabıyla anılan İbn Ebû Zeyd el-Kayrevânî (ö. 386/996), Mâlikî fıkhını özetlediği meşhur eseri er-Risâle’yi kaleme aldı. Birçok defa basılan (Kahire 1296, 1304, 1314, 1319, 1323) ve bazı Batı dillerine tercüme edilen eser üzerine on beş kadar şerh yazılmış olup (Sezgin, I, 478-480) belli başlılan şunlardır: İbn Nâcî, Şerĥ Ǿalâ Risâleti İbn Ebî Zeyd (Kahire 1332, Zerrûk’un şerhiyle birlikte); Ali b. Muhammed el-Menûfî, Kifâyetü’ŧ-ŧâlibi’r-rabbânî (Kahire 1864, 1305, 1309, 1310, 1325; Ali b. Ahmed el-Adevî’nin hâşiyesiyle birlikte, Bulak 1288; Kahire 1300, 1310, 1328, 1335, 1344, 1357); Muhammed b. İbrahim et-Tetâî, Tenvîrü’l-maķāle fi ĥalli elfâži’r-Risâle (I-III, nşr. Muhammed Âyiş Abdülâl Şübeyr [baskı yeri yok], 1409/1988); Cessûs, Şerĥ alâ Risâleti İbn Ebî Zeyd (Fas 1312).
İbn Ebû Zeyd’den sonra Mâlikî fıkhının önemli bir el kitabı, eserlerinde Mısır Mâlikîleri ile Kuzey Afrika Mâlikîleri’nin doktrinlerini mezceden Cemâleddin İbnü’l-Hâcib’e (ö. 646/1249) ait Câmiu’l-ümmehât’tır. Eser, müellifin fıkıh usulüne dair Muħtaśar’ından ayırt edilmek amacıyla el-Muħtaśarü’l-ferî (el-Muħtaśar fi’l-fürû) olarak anılır. Bu eser üzerine, İbnü’l-Hâcib gibi Mısırlı olan ve Mısır ile Kuzey Afrika Mâlikî doktrinlerini mezcetmede onu takip eden Halîl b. İshak el-Cündî (ö. 776/1374 [?]) tarafından et-Tavżîĥ adıyla bir şerh yazılmıştır (metin ve şerhin yazma nüshaları için bk. Brockelmann, GAL Suppl., I, 538). Halîl b. İshak asıl şöhretini el-Muħtaśar adlı eseriyle kazanmış olup Kuzey Afrika Mâlikîleri arasında Sîdî Halîl, bu bölgede bir dereceye kadar el-Muvatta ve el-Müdevvenetü’l-kübrâ’nın yerini alan eseri de “el-Kitâb” olarak anılır. Birçok baskısı bulunan el-Muħtaśar’ın (meselâ bk. Paris 1855, 1883; Konstantine 1878; Fas 1301, 1318; Bulak 1293, 1304) bazı Batı dillerine tam ve kısmî tercümeleri yapılmıştır (Brockelmann, GAL Suppl., II, 97; EI² [İng.], IV, 964). Eser üzerine kaleme alınan altmış civarındaki şerh ve haşiyeden basılı olan belli başlıları şunlardır: Mevvâk, et-Tâc ve’l-iklîl (I-VI, Kahire 1328-1329, 1331, Mevâhibü’l-celîl’in kenarında); Hattâb, Mevâhibü’l-celîl (I-VI, Kahire 1328-1329, 1331); Abdülbâkî b. Yûsuf ez-Zürkânî, Şerĥu Muħtaśarı Ħalîl (I-IV, Bulak 1303, 1310); Haraşî, Şerĥu Muħtaśari Ħalîl (I-VIII, Bulak 1299, 1318, 1319, Ali b. Ahmed el-Adevî’nin hâşiyesiyle birlikte); Derdîr, eş-Şerĥu’l-kebîr (I-IV, Bulak 1282, 1287; Kahire 1301, 1305, 1309, 1310, 1328, 1345, Desûkî’nin hâşiyesiyle birlikte).
İbn Ebû Zeyd’in er-Risâle’si ve Halîl b. İshak’ın el-Muħtaśar’ı yanında Mâlikî mezhebinin diğer meşhur bir el kitabı da İbn Asım el-Gırnâtî’nin (ö. 829/ 1426) el-Âśımiyye diye tanınan Tuĥfetü’l-ĥükkâm fî nüketi’l-uķūd ve’l-aĥkâm adlı manzum eseridir. Birçok defa basılan el-Âśımiyye’nin (Fas 1289, 1300, 1317; Cezayir 1882, 1323, 1327; Kahire 1309, 1322, 1327) iki ayrı Fransızca tercümesi yapılmıştır (Brockelmann, GAL, II, 341; EI² [İng.], III, 721). Şerhlerinin belli başlıları şunlardır: Meyyâre lakabıyla tanınan Muhammed b. Ahmed el-Fâsî, el-İtķān ve’l-iĥkâm (I-II, Fas 1294, 1299; Kahire 1301, 1305, 1306, 1315); İbn Sûde et-Tâvüdî, Ĥalyü’l-meâśım (Fas 1293, 1308-1310; Kahire 1304); Ali b. Abdüsselâm et-Tesûlî, el-Behiyye (Bulak 1256; Fas 1294, 1304, 1305; Kahire 1305, 1318); Osman b. Mekkî et-Tevzerî, Tavżîĥu’l-aĥkâm (Tunus 1339).
Mâlikî fakihi ve filozof İbn Rüşd el-Hafîd’in (ö. 595/1198) Bidâyetü’l-müctehid adlı eseri, Mâlikî mezhebinin görüşleri yanında Şafiî ve Hanefî mezhepleriyle sahâbe ve tabiînden itibaren birçok müctehidin görüşlerinin yer aldığı önemli bir kaynaktır. Birçok defa basılan eserin (meselâ bk. I-II, Fas 1327; Kahire 1329; İstanbul 1333; Tunus 1344; I-VIII, nşr. Yûsuf Abdurrahman v.dğr., Beyrut 1407/ 1987) bazı dillere tam ve kısmî tercümeleri de yapılmıştır (DİA, VI, 134). Ahmed b. Yahyâ el-Venşerîsî’nin (ö. 914/ 1508), İmam Mâlik’in talebelerinden kendi zamanına kadar Endülüs ve Kuzey Afrika’da Mâlikî ulemâsının verdiği fetvaları derlediği (bu konudaki diğer eserler için bk. Abdülazîz Binabdullah, s. 12-21) el-Miyârü’l-murib ve’l-câmiu’l-muġrib an fetâvâ ulemâi İfrîķıyye ve’l-Endelüs ve’l-Maġrib adlı eseri de (I-XII, Fas 1314/1897; I-XII, nşr. M. Haccî v.dğr., Beyrut 1401/1981, XIII. cilt [fihrist], 1403/ 1983) Mâlikî fıkhı ve uygulaması bakımından büyük öneme sahiptir (Mâlikî literatürüyle ilgili daha geniş bilgi için bk. MÂLİKÎ MEZHEBİ).
Şâfiî Mezhebi. İmam Şâfiî’nin (ö. 204/ 820) fıkhî görüşleri talebeleri, kendi yazdığı veya talebelerine yazdırdığı kitaplar vasıtasıyla intikal etmiştir. Şâfiî, yalnız fıkhî konularla ilgili görüşlerini değil diğer mezhep imamlarından farklı olarak bunları dayandırdığı usulünü de kaleme almıştır. Bu bakımdan usûl-i fıkhın kurucusu sayılmakta olup konuyla ilgili eseri er-Risâle adını taşır (Kahire 1312, 1315, 1321; nşr. Ahmed Muhammed Şâkir, Kahire 1940). İmam Şâfiî’nin görüşlerinin ve bunların dayandığı delillerin yer aldığı en hacimli eseri el-Üm’dür (I-VII, Bulak 1321-1326; nşr. M. Zührî en-Neccâr, I-VIII, Kahire 1961-1963). Bu eserde er-Risâle gibi Şâfiî’nin talebesi Rebî’ b. Süleyman el-Murâdî tarafından rivayet edilmiştir. Şâfiî’nin iki meşhur talebesi Büveytî ve Müzenî de hocalarının görüşlerini derledikleri ve zaman zaman kendi görüşlerini de kaydettikleri el-Muħtaśar adıyla birer eser kaleme almışlardır. Büveytî’nin el-Muħtaśar’ı henüz yazma halindedir (Sezgin, I, 491; DİA, VI, 500); Müzenî’nin eseri ise el-Ümm’ün kenarında ve ayrıca Beyrut’ta basılmıştır (1393/ 1973). Mâverdî (ö. 450/1058), Müzenî’nin el-Muħtaśar’ını el-Ĥâvi’l-kebîr adlı hacimli eseriyle şerhetmiştir (I-XVIII ve Mukaddime cildi, nşr. Ali M. Muawiz - Âdil Ahmed Abdülmevcûd, Beyrut 1414/ 1994). Eserde, Şâfiî mezhebinin içindeki görüş ve ihtilâflar yanında diğer mezheplerin görüşleri de verilerek tartışılmıştır.
Gazzâlî’nin hocası İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî (ö. 478/1085), İmam Şâfiî ve talebelerinin görüşlerini Nihâyetü’l-maŧlab fî dirayeti’l-meźheb adlı eserinde derledi (I-II, nşr. Abdülazîm ed-Dîb, Devha 1399/1979); “hayatımın meyvesi” dediği bu kitapta kendi görüşleriyle diğer mezhep imamlarının görüşlerine de yer verdi. Gazzâlî (ö. 505/1111) hocasının bu eserini ihtisar ederek el-Basîŧ’i kaleme aldı ve daha sonra bunu da yarı yarıya kısaltarak el-Vasîŧ’i meydana getirdi (Eserin taharet ve namaz bölümleri neşredilmiştir: I-II, nşr. Ali Muhyiddin Ali Karadâğî, Kahire 1983); bu eserini de el-Vecîz adıyla ihtisar etti (I-II, Kahire 1317). Her iki eser üzerinde de şerh, ihtisar vb. birçok çalışma yapılmıştır (Keşfü’ž-žunûn, II, 2002-2004, 2008-2009; Brockelmann, GAL, I, 542-544; Suppl., I, 752-754).
Ebû İshak eş-Şîrâzî (ö. 476/1083), Şâfiî fıkhının iki önemli el kitabı olan et-Tenbîh’ı (nşr. Juynboll, Latince tercümesiyle birlikte, Leiden 1879; Kahire 1329) ve el-Müheźźeb’i (I-II, Kahire 1323, 1378/ 1958) kaleme aldı. et-Tenbîh üzerine yetmiş civarında şerh, ihtisar vb. çalışma yapılmış olup bazıları günümüze kadar gelmiştir. İmam Şâfiî’nin fıkhî görüşleri ve bunların dayandığı delillerle birlikte Şâfiî’nin talebeleri ve daha sonraki tanınmış Şâfiî ulemâsının görüşlerinin de yer aldığı el-Müheźźeb üzerine yapılan yirmiyi aşkın çalışmanın en önemlisi Nevevî’nin el-Mecmû adlı şerhidir (I-XX, Beyrut, ts.) (Şîrâzî’nin her iki eseri ve bunlar üzerinde yapılan çalışmalar için bk. Keşfü’ž-žunûn, I, 489-493; II, 1912-1913; Brockelmann, GAL, I, 485-486; Suppl., I, 669-670).
Nevevî’nin kaydettiğine göre VII. (XIII.) yüzyıla gelinceye kadar Şâfiîler arasında temel metin ve el kitabı olarak Müzenî’nin el-Muħtaśar, Şîrâzî’nin et-Tenbîh ve el-Müheźźeb, Gazzâlî’nin el-Vasîŧ ve el-Vecîz adlı eserleri büyük şöhret kazanmıştır (Tehźîb, I/1, s. 3). Ebû Şücâ‘ el-İsfahânî’nin (ö. 500/1107’den sonra) oldukça özlü bir eser olan, Gāyetü’l-iħtiśar yanında et-Taķrîb diye de anılan el-Muħtaśar’ını da anmak gerekir. Birçok defa basılan (Bombay 1297; Kahire 1314; S. Keijzer’in Fransızca tercümesiyle birlikte, Leiden 1859; E. Sachau’nun Almanca tercümesiyle birlikte, Berlin 1897) eser üzerinde yapılan çalışmalar arasında İbn Kāsım el-Gazzî’nin Fetĥu’l-ķarîbi’l-mücîb fî şerĥi elfâži’t-Taķrîb (el-Ķavlü’l-muħtâr fî şerĥi Ġāyeti’l-iħtiśar, Bulak 1271, 1285; Kahire 1278, 1279, 1285, 1289; nşr. L. W. C. van den Berg, Fransızca tercümesiyle birlikte, Leiden 1895) ve Hatîb eş-Şirbînî’nin el-İķnâ fî ĥalli el-fâži Ebî Şücâ (Kahire 1277, 1282, 1284, 1306, 1307; Bulak 1291, 1293) adlı şerhleriyle ilkine Bâcûrî’nin, ikincisine Büceyrimî’nin yazdığı ve defalarca basılan hâşiyeler meşhurdur.
Nevevî’nin sözünü ettiği bu metinlerin yerini VII. (XIII.) yüzyıldan itibaren hemen hepsi Gazzâlî’nin el-Vecîz’ine dayanan yeni eserler almaya başlamıştır. Râfiî (ö. 623/1226) el-Vecîz’i ve diğer bazı eserleri esas alarak el-Muĥarrer’i (Keşfü’ž-žunun, II, 1612-1613; Brockelmann, GAL, 1, 493; Suppl., I, 678) ve el-Vecîz’in şerhi Fetĥu’l-azîz’i (el-Azîz) kaleme almıştır, eş-Şerĥu’l-kebîr adıyla da anılan son eser ve İbn Hacer el-Askalânî’nin bu kitapta geçen hadisleri tahrîc ettiği Telħîśul-ħabîr fî taħrîci eĥâdîŝi’r-Râfiiyyi’l-kebîr’i (I-IV, Kahire 1399/1979) Nevevî’nin el-Mecmu adlı eseriyle birlikte basılmıştır (I-XX, Beyrut, ts.).
Necmeddin el-Kazvînî (ö. 665/1266) el-Vecîz’i ihtisar ederek el-Ĥâvî’ś-śaġir’i kaleme aldı. Üzerinde çeşitli şerh, haşiye vb. çalışmalar yapılan eserin (Keşfü’ž-žunûn, I, 625-627; Brockelmann, GAL, I, 494-495; Suppl., I, 679) İbnü’l-Mukrî el-Yemenî tarafından İrşâdü’l-ġāvî fî (ilâ) mesâliki’l-Ĥâvî adıyla yapılan ihtisarı ile (Kahire 1320) yine buna İħlâśu’n-nâvî fî İrşâdi’l-ġāvî adıyla yazdığı şerh (I-IV, Kahire 1409-1411/1989-1991) özellikle Orta ve Kuzey Afrika ile Yemen’de yaygın bir şöhrete sahiptir. İbn Hacer el-Heytemî’nin Fetĥu’l-Cevâd fî şerĥi’l-İrşâd adlı şerhi de burada anılmalıdır (I-II, Kahire 1305-1306, 1391/1971).
Râfıî ve Kazvînî’nin çağdaşı Nevevî’nin (ö. 676/1277) iki eseri müteahhirîn devri ulemâsı arasında büyük rağbet görmüştür. Bunlardan Ravzżatü’ŧ-ŧâlibîn (I-VIII, nşr. Ali Muhammed Muavviz - Âdil Ahmed Abdülmevcûd, Beyrut 1402/1992) Râfiî’ye ait Fetĥu’l-azîz’in muhtasarıdır. Büyük ölçüde delillerin alınmaması ve bazı ekleme ve çıkarmalarla telif edilen eser üzerinde daha çok ihtisar ve haşiye çalışmaları yapılmış olup bunlardan bazıları bugüne ulaşmıştır (Keşfü’ž-žunûn, I, 929-930; Brockelmann, GAL, I, 543-544; Suppl., I, 753-754). Nevevî’nin ikinci eseri Minhâcü’ŧ-ŧâlibîn de yine Râfiî’ye ait el-Muĥarrer’in muhtasarıdır ve birçok defa basılmıştır (Fransızca tercümesiyle birlikte, nşr. L. W. C. van den Berg, I-III, Batavia 1882-1884; Kahire 1297, 1305, 1308, 1314; Mekke 1306). Eser üzerinde yazılan ve birçoğu günümüze kadar gelen otuz beş civarındaki şerhten (Keşfü’ž-žunûn, II, 1873-1876; Brockelmann, GAL, I, 496-498; Suppl., I, 680-682) en meşhur olanları şunlardır: Celâleddin el-Mahallî, Şerĥu’l-Minhâc (Kalyübî ve Şeyh Amîre’nin hâşiyeleriyle birlikte, I-IV, Kahire 1306, 1318, 1327); İbn Hacer el-Heytemî, Tuĥfetü’l-muĥtâc (I-III, Bulak 1290; İbn Kasım el-Abbâdî ve Abdülhamîd eş-Şirvânî’nin hâşiyeleriyle birlikte, I-IV, Kahire 1282; I-VIII, Kahire 1305; I-X, Kahire 1315); Hatîb eş-Şirbînî, Muġni’l-muĥtâc (I-IV, Kahire 1308, 1329); Şemseddin er-Remlî, Nihâyetü’l-muĥtâc (Nûreddin eş-Şebrâmellisî ve Reşîdî’nin hâşiyeleriyle birlikte, I-VIII, Bulak 1292; Kahire 1286, 1304, 1389/1969) (Şâfiî literatürüyle ilgili daha geniş bilgi için bk. ŞAFİÎ MEZHEBİ).
Hanbelî Mezhebi. Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855) bizzat bir fıkıh kitabı yazmadığı gibi talebelerine de yazdırmamıştır. Kendisine nisbet edilen ve bugüne ulaşmış bulunan Kitâbü’ś-Śalât ve Kitâbü’l-Eşribe gibi küçük hacimli risaleler yanında gerek talebeleri gerekse başkalarının kendisine yönelttiği fıkıh, akaid ve ahlâka dair sorulara verdiği cevaplar bazı talebeleri tarafından Mesâil adıyla bir araya getirilmiştir. Bu derlemelerden bir kısmı günümüze kadar gelmiş olup (Sezgin, I, 507-508) oğulları Abdullah b. Ahmed (nşr. M. Züheyr eş-Şâvîş, Beyrut 1400) ve Sâlih b. Ahmed ile (nşr. Fazlurrahman Dîn Muhammed, I - III, Delhi 1408/1988) Ebû Dâvûd es-Sicistânî’nin (Kahire 1353/ 1934) derlediği Mesâil’ler yayımlanmıştır.
Hanefî mezhebinde Şeybânî, Mâlikî mezhebinde Sahnûn ve Şâfiî mezhebinde Rebî’ b. Süleyman el-Murâdî’nin yaptığı gibi Ebû Bekir el-Hallâl da (ö. 311/ 923) Ahmed b. Hanbel’in fıkhî konularla ilgili görüşlerini derleyerek Hanbelî mezhebinin ilk büyük hukuk müdevvenatı olan Kitâbü’l-Câmii telif etti. Takıyyüddin İbn Teymiyye ve İbn Kayyim el-Cevziyye tarafından kullanılan ve VIII. (XIV.) yüzyıla kadar geldiği anlaşılan eserin bugüne yalnız küçük bir parçası ulaşmıştır (Sezgin, I, 507, 512). Hallâl’ın talebesi Gulâmü’l-Hallâl, hocasının eksik bıraktığı meseleleri Zâdü’l-müsâfir adlı eserinde bir araya getirerek Kitâbü’l-Câmii tamamlamıştır. Müellif, bugün mevcudiyeti bilinmeyen eserde hocasına ve Hırakî’ye muhalefette bulunduğu görüşlerini de belirtmiştir.
Hallâl’ın çağdaşı Ebü’l-Kāsım el-Hırakī (ö. 334/945), ilk Hanbelî fıkıh el kitabı olan el-Muħtaśar’ı telif etti (nşr. M. Züheyr eş-Şâvîş, Dımaşk 1378/1959, 1964). Eser üzerine 300 kadar şerh yazıldığı söylenmekle birlikte (Abdülkādir Bedrân, s. 424) bunlardan ancak yirmi kadarı bilinmektedir (Hırakī’nin el-Muħtaśar’ına yazılan şerhler ve eser üzerinde yapılan diğer çalışmalar için bk. İbnü’l-Bennâ el-Bağdâdî, el-Muķnî [nşr. Abdülazîz Süleyman el-Baîmî], naşirin mukaddimesi, I, 64-79). Belli başlı şerhlerinden Ebû Ya’lâ el-Ferrâ’nın eseri ilk cildi eksik, Ebû Tâlib el-Basrî ed-Darîr’in şerhi ise tam olarak yazma halinde (a.g.e., I, 64-66, 68-69; Sezgin, I, 513) zamanımıza ulaşmış, üç önemli şerhi de basılmıştır: İbnü’l-Bennâ el-Bağdâdî, el-Muķni fî şerĥi Muħtaśari’l-Ħıraķī (I-IV, nşr. Abdülazîz b. Süleyman el-Baîmî, Riyad 1414/1993); Muvaffakuddin İbn Kudâme, el-Muġnî (I-XII, nşr. M. Reşîd Rızâ, eş-Şerĥu’l-kebîr ile birlikte, Kahire 1341-1348/1922-1929; buna iki indeks cildi ilâvesiyle, I-XIV, Beyrut 1392/1972; I-IX, nşr. M. Reşîd Rızâ, eş-Şerĥu’l-kebîr olmaksızın, Kahire 1367/ 1947; I-IX, nşr. Tâhâ ez-Zeynî v.dğr., Kahire 1388-1390/1968-1970; I-IX, nşr. M. Sâlim Muhaysin - Şa’bân M. İsmail, Riyad, ts.; I-XV, nşr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî - Abdülfettâh M. el-Hulv, Kahire 1406-1411/1986-1991); Şemseddin ez-Zerkeşî, Şerĥu Muħtaśari’l-Ħıraķī (I-VII, nşr. Abdullah b. Abdurrahman el-Cibrîn, Riyad 1411). Zerkeşî’nin şerhi diğer iki şerhten farklı olarak öbür mezheplerin görüşlerine yer vermemiştir. Ancak Ahmed b. Hanbel’den gelen çok sayıda rivayeti zikretmesi, değerlendirmesi, her meselede mezhebin görüşünü belirtmesi ve Hanbelî ulemâsının fikirlerine çokça yer vermesiyle temayüz eder. Buna karşılık daha fazla tutulan ve şöhret bulan İbn Kudâme’nin el-Muġnî’si, Hanbelî mezhebi içindeki farklı rivayet ve görüşler yanında diğer mezhep imamları, sahâbe ve tâbiîn müctehidlerinin görüşlerine de geniş şekilde yer verir; bu görüşlerin dayandığı delilleri tartışarak tercihte bulunur. Bu bakımdan eser yalnız bir Hanbelî mezhebi kaynağı olmayıp mukayeseli bir İslâm hukuku kitabı niteliğindedir.
Ebû Ya’lâ el-Ferrâ’nın talebesi Ebü’l-Hattâb el-Kelvezânî (ö. 510/1116) uzun zaman rağbet gören el-Hidâye fi’l-fıķh’ı kaleme aldı (I-II, Riyad [?]). Ahmed b. Hanbel’den nakledilen fıkhî görüşlerin yer aldığı eserde müellif zaman zaman kendi tercihlerini de belirtir. İbn Kudâme (ö. 620/1223), Hırakī’nin el-Muħtaśar’ına yazdığı el-Muġnî adlı şerhinden başka Hanbelî mezhebinin temel metinleri arasında yer alan üç eser daha kaleme aldı. Bunlardan el-Umde (nşr. Senâ Halîl el-Hevârî - Eymân Muhammed, Dımaşk 1990), müellifin mezhepte tercih ettiği tek görüşe yer verdiği muhtasar bir kitap olup H. Laoust tarafından Fransızca’ya tercüme edilmiştir (Beyrut 1950). Bundan sonra yazılan el-Muķnide (I-III, Kahire 1341/1923, 1382/1962; Riyad 1982; Katar 1393) mezhep içindeki farklı rivayet ve görüşlere yer verilmiş, ancak delil zikredilmemiştir. el-Kâfî’de ise (I-IV, nşr. M. Züheyr eş-Şâvîş, Dımaşk 1382; Beyrut 1399/1979, 1402/1982) fıkhî meseleler çeşitli rivayet ve delilleriyle birlikte verilmiştir. el-Muķni sonraki Hanbelî ulemâsı tarafından daha çok rağbet görmüş ve üzerine çeşitli şerhler yazılmıştır. Bunların ilki, müellifin yeğeni Ebü’l-Ferec İbn Kudâme el-Makdisî (ö. 682/1283) tarafından kaleme alınan eş-Şerĥu’l-kebîr’dir (el-Muġnî ile birlikte basılmıştır). Bu şerhte el-Muġnî esas alınmış, bazı deliller çıkarılarak onda bulunmayan mesele ve rivayetler eklenmiştir. Daha sonra Burhâneddin İbn Müflih eseri el-Mübdi fî şerĥi’l-Muķni adıyla şerhetmiştir (I-X, nşr. M. Züheyr eş-Şâvîş, Beyrut 1400/1980). Alâeddin el-Merdâvî’nin el-İnśâf fî marifeti’r-râciĥ mine’1-ħilâf adlı eseri de (I-XII, nşr. M. Hâmid el-Fıkī, Kahire 1374-1378/1955-1958) el-Muķniin şerhi mahiyetindedir. Merdâvî daha sonra bu eseri ihtisar ederek et-Tenķīĥul-müşbi fî taĥrîri aĥkâmi’l-Muķnii kaleme almıştır (Brockel-mann, GAL, I, 503; Suppl., II, 130).
Şemseddin İbn Müflih (ö. 763/1362) mezhepte tercih edilen görüşü kaydettiği, ancak delil ve ta’lîle yer vermediği el-Furûu yazdı (I-III, Kahire 1339/1921, 1345; I-VI, nşr. Abdüssettâr Ahmed Ferrâc, Merdâvî’nin Taśĥîĥu’l-Furûu ile birlikte, Kahire 1388/1967). Eserde, tercih edilen görüşle ilgili ihtilâflar belirtildiği gibi diğer mezheplerin görüşleri de kaydedilmiştir. Daha sonra Haccâvî (ö. 968/ 1560), delil ve ta’lîle yer vermeden daha önceki tercih ehli ulemânın benimsediği tek görüşü esas alarak el-İķnâ li-ŧâlibi’l-intifâ adlı muhtasarı kaleme aldı (I-IV, Kahire 1351); ayrıca İbn Kudâme’nin el-Muķniini Zâdü’l-müstaķni adıyla ihtisar etti (Kahire 1343, 1345, 1379 [7. baskı]; Mekke 1348). Haccâvî’nin çağdaşı Takiyyüddin İbnü’n-Neccâr el-Fütûhî, el-Muķni ve et-Tenķīĥu’l-müşbii birleştirip bazı ilâve ve çıkarmalarla diğer bir önemli el kitabı olan Müntehe’l-irâdât fî cemi’l-Muķni maa’t-Tenķīĥ ve’z-ziyâdât’ı meydana getirdi (Brockelmann, GAL, I, 503; Suppl., I, 688; II, 447).
Buhûtî (ö. 1051/1641), bu son üç kitaptan el-İķnâı Keşşâfü’l-ķınâ ani’l-İķnâ (I-IV, Kahire 1319-1320; I-VI, nşr. Hilâl Musaylihî Mustafa, Riyad 1968; Beyrut 1982), Zâdü’l-müstaķnii er-Ravżü’l-mürbi (Dımaşk 1304; Kahire 1324, 1348, 1352; Hindistan 1305; nşr. Ahmed M. Şâkir - Ali M. Şâkir, Kahire 1954; nşr. M. Abdurrahman Avaz, Beyrut 1405/1985) ve Müntehe’l-irâdât’ı da Deķāiķu üli’n-nühâ li-şerĥi’l-Müntehâ (Şerĥu Müntehe’l-irâdât, I-IV, Kahire 1319-1320, Keşşâfü’l-ķınâın kenarında; I-III, Beyrut, ts.) adıyla şerhetti. Buhûtî’nin Umdetü’ŧ-ŧâlib adlı eseri de Osman b. Ahmed en-Necdî tarafından Hidâyetü’r-râġıb adıyla şerhedilmiştir (nşr. Hasaneyn M. Mahlûf, Kahire 1379/1960).
Şon dönem Hanbelî müctehidlerinden Mer’î b. Yûsuf el-Kermî (ö. 1033/1624), el-İķnâ ve Müntehe’l-irâdât’ı Gāyetü’l-müntehâ fi’l-cem beyne’l-İknâ ve’l-Müntehâ adıyla bir araya getirdi (I-I1I, nşr. M. Cemîl eş-Şattî - M. Züheyr eş-Şâvîş, Dımaşk 1378); ayrıca son dönemin meşhur el kitaplarından Delîlü’ŧ-ŧâlib li-neyli’l-meŧâlib’i kaleme aldı (nşr. Abdullah Ömer el-Bârûdî, Beyrut 1985). Bu son eser İbn Ebû Tağlib tarafından Neylü’l-meârib (I-II, Bulak 1288; Kuveyt 1397; Kahire 1324, er-Ravżü’l-mürbi ile birlikte; Kahire 1374; I-II, nşr. M. Süleyman Abdullah el-Eşkar, Kuveyt 1403/ 1983) ve İbn Düveyyân tarafından Menârü’s-sebîl (I-II, nşr. M. Züheyr eş-Şâvîş, Dımaşk 1378/1958) adıyla şerhedilmiş, bu iki şerh de Ali Abdülhamîd Baltacî ve M. Vehbî Süleyman tarafından el-Mutemed fî fıkĥi’l-İmâm Aĥmed adıyla birleştirilerek tek kitap haline getirilmiştir (I-II, Beyrut 1412/1991, M. Nâsırüddin el-Elbânî’nin İrvâü’l-ġalîl fî taĥrîci eĥâdîŝi Menâri’s-sebîl’i ile birlikte). Bu eserlerden el-İķnâ, Delîlü’ŧ-ŧâlib, Şerĥu Müntehe’l-irâdât ve er-Ravżü’l-mürbi Suudi Arabistan’da yüksek öğretimde ders kitabı olarak okutulmaktadır (Hanbelî literatürüyle ilgili daha geniş bilgi İçin bk. HANBELÎ MEZHEBİ).
Ca‘feriyye. Dört Sünnî mezhep yanında, Şiî muhitinde ve özellikle Şîa’nın büyük kısmının bağlı olduğu Ca‘feriyye mezhebinde de geniş bir fıkıh literatürü oluşmuştur. Şîa fıkhının Kur’an’dan sonra ikinci kaynağı Hz. Peygamber’in sünneti ve imamlardan gelen haberler olup bu konuda Küleynî’nin (ö. 329/941) el-Kâfî (I-VIII, Tahran 1375-1378, 1961), İbn Bâbeveyh el-Kummî’nin (ö. 381/991) Men lâ yaĥđuruhü’l-faķīh (I-IV, Leknev 1306-1307; I-IV, Necef 1377; Beyrut 1401/ 1981), Ebû Ca’fer et-Tûsî’nin (ö. 460/ 1067) el-İstibśâr (I-III, Leknev, ts.; I-IV, Necef 1375-1376) ve Tehźîbü’l-aĥkâm (I-II, Tahran 1316-1318; I-X, Necef 1377-1382; Beyrut 1401/1981) adlı eserleri Sünnî dünyasında Kütüb-i Sitte’nin sahip olduğu önemi taşır ve Kütüb-i Erbaa olarak anılır. Bunlara Feyz-i Kâşânî’nin el-Vâfî (I-II, Tahran 1310-1314; I-III, Tahran 1322-1324; Kum 1404/1984), Hür el-Âmilî’nin Vesâilü’ş-Şîa (I-III, Tahran 1269-1271, 1283-1288, 1313-1314, 1323-1324; Tebriz 1313; I-IX, Tahran 1389 ve bu neşrin yirmi cilt halinde ofset baskısı Beyrut 1412/1991), M. Takī el-Meclisî’nin Biĥârü’l-envâr (I-CX, Tahran 1376-1394; Beyrut 1403/1983) ve M. Takī Nurî’nin Müstedrekü’l- Vesâil’ini de (I-III, Tahran 1318-1321) eklemek gerekir.
Genellikle metodolojide meydana gelen önemli değişiklik ve gelişmelere bağlı olarak sekiz dönem halinde ele alınan Ca‘feri fıkhının (DİA, VII, 5-6) tedvîni, imamlar döneminden sonra gelen ikinci dönemde (873-941) fıkhın fürûu ile ilgili hadis ve haberlerin hadis mecmualarından ayrılmasıyla başlamıştır. Bu dönemin sonlarında yetişen İbn Ebû Ukayl el-Hazzâ’nm (ö. 369/979) el-Müstemsek bi-ĥabli Âli’r-resûl ve İbnü’l-Cüneyd el-İskâfî’nin (ö. 381/991) Tehźîbü’ş-Şîa li-aĥkâmi’ş-Şerîa’sı ilk fıkıh kaynaklarından olup sonraki eserlerde bunlara atıflarda bulunulmaktadır (Âgā Büzürg-i Tahrânî, IV, 510-511; XVII, 280; Hüseyin Müderrisî Tabâtabâî, s. 40).
IV. (X.) yüzyılın sonlarına kadar hâkim olan hadis ve rivayet ağırlıklı (ahbârî) fıkıh anlayışı, V. (XI.) yüzyıldan itibaren yerini Kur’an ve sahih sünnetten sonra akıl ve içtihada yer veren usûlî fıkıh anlayışına terketmiştir. “Kelâmcılar dönemi” denilen bu devrin üç önemli siması ve eserleri şunlardır: Şeyh Müfîd, el-Muķnia (Tahran 1274, 1276, 1377); Şerif el-Murtazâ, el-İntiśâr (Tahran 1276, 1315; Necef 1392); Ebü’s-Salâh el-Halebî, el-Kâfî fi’l-fıķh (Kum 1404). Bunların hemen ardından bir döneme adını veren Şeyhüttâife Ebû Ca‘fer et-Tûsî (ö. 460/1067), Sünnî fıkhından faydalanarak ve ondan iktibaslarda bulunarak Ca‘ferî fıkhını sistem ve muhteva bakımından ahbâr*dan bağımsız hale getirdi ve el-Mebsûŧ ile (I-VII, Tahran 1387-1393) yüzyıllarca en önemli metin olarak rağbet gören en-Nihâye’yi (Tahran 1276, 1342; Beyrut 1390, 1400) kaleme aldı. Ayrıca hocası Şeyh Müfîd’in el-Muķnia’sını da Tehźîbü’l-aĥkâm adıyla şerhetti (yk. bk). Muhakkik el-Hillî (ö. 676/1277), ahbârî ve usûlî metotlarını belli ölçüler çerçevesinde uzlaştıran Tûsî’nin eserlerini sistemleştirdi, Şerâiu’l-İslâm’ı ve bu eserini ihtisar ederek el-Muħtaśârü’n-Nâfii yazdı ve en-Nihâye’yi Nüketü’n-Nihâye (Tahran 1276) adıyla şerhetti. Farsça, Urduca, Sanskritçe ve Fransızca’ya çevrilen Şerâiu’l-İslâm fî mesâili’l-ĥelâl ve’l-ĥaram birçok defa basılmış (Tahran 1267, 1271; Tebriz 1275, 1278; Kalküta 1255; I-II, Beyrut 1930; I-IV, Necef 1389/1969; Beyrut 1403/1983) ve üzerinde 100’ü aşkın şerh ve hâşiye yazılmıştır (Âgā Büzürg, XIII, 47-50; Hüseyin Müderrisî Tabâtabâî, s. 89-100). Bunlardan Hasan b. Muhammed en-Necefî’nin Cevâhirü’l-kelâm’ı önemlidir (I-XLIII, Necef 1377-1399). el-Muħtaśârü’n-Nâfiin de (Hind 1267; Tahran 1329; Kahire 1376; Necef 1384) çeşitli Farsça tercümeleri ve otuzun üzerinde şerh ve hâşiyesi vardır (a.g.e., s. 100-104). Tûsî’nin yazdıklarını sistemleştirmeye, onun Sünnî fıkhından aldıklarını Şiî fıkıh prensipleriyle kaynaştırmaya ve eksiklerini tamamlamaya çalışan Hillî’nin talebesi İbnü’l-Mutahhar el-Hillî (ö. 726/1325) Muħtelefuş-Şîa (Tahran 1323-1324; Kum 1403), Teźkîretü’l-fuķahâ (Tahran 1272), Ķavâidü’l-aĥkâm (Tahran 1272, 1315, 1329, 1387-1389), İrşâdü’l-ezhân (Tahran 1272; Kum 1403), Tahrîrü’l-ahkâm (Tahran 1314) ve Mün-tehe’l-matlâb (Tebriz 1316, 1333) adlı eserleri kaleme aldı. Bunlardan İrşâdü’l-eźhân ve ĶavâǾidü’l-aĥkâm’ın her biri üzerine kırkı aşkın şerh yazılmıştır (Âgā Büzürg, I, 510-512; XVII, 176-177; Hüseyin Müderrisî Tabâtabâî, s. 110-116, 122-127).
Sünnî fıkhından alıntılar yapmadan Ca‘ferî fıkhını tedvîne çalışan Şehîd-i Evvel (ö. 786/1384) bu alanda yeni bir çığır açmış olup el-Ķavâid ve’l-fevâid (Tahran 1308; Necef 1399), el-Lümatü’d-Dımaşķıyye (Tahran 1381) ve el-Elfiyye’yi (Tahran 1271, 1308, 1312; Beyrut 1403) kaleme almıştır. Bunlardan el-Lümnın on beş ve el-Elfiyye’nin otuzu aşkın şerhi yapılmış olup ilkine Şehîd-i Sânî’nin (ö. 966/1558) er-Ravżatü’l-behiyye (I-II, Tebriz 1270, 1274, 1276, 1303; Tahran 1273, 1276, 1302), diğerine de el-Maķāśıdü’l-aliyye (Tahran 1314) adlarıyla yaptığı şerhler zikredilmelidir. er-Ravżatü’l-behiyye üzerine seksen kadar şerh ve haşiye yazılmış olup (a.g.e., s. 184-194) Şehîd-i Sânî’nin Şerâiu’l-İslâm’a yaptığı Mesâlikü’l-efhâm adlı şerh de birçok defa basılmıştır (meselâ bk. I-II, Tahran 126’l-1268, 1273, 1282, 1285, 1310-1312; Tebriz 1267, 1285).
Şehîd-i Evvel döneminin ardından gelen, Ca‘ferîliğin devletin resmî mezhebi haline geldiği Safevîler döneminde bazı büyük şahsiyetler eliyle fıkıh alanında önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Bunlardan Ali b. Hüseyin el-Kerekî (ö. 940/ 1533) Ca‘ferî fıkhının delillendirilip temellendirilmesinde büyük başarı sağlamış ve Câmiu’l-maķāśıd (Tahran 1272, 1278), Talîķu’l-İrşâd ve Fevâidü’ş-Şerâii kaleme almıştır (son iki eserin yazmaları için bk. a.g.e., s. 166-168). Bunlardan ilki Ķavâidü’l-aĥkâm’ın, diğerleri de İrşâdü’l-eźhân ve Şerâiu’l-İslâm’ın şerhleridir. Bu dönemin ikinci önemli şahsiyeti, usûlî metodunu cesaretle destekleyip geliştiren ve şahsî ictihadlarda bulunan Ahmed b. Muhammed el-Erdebîlî’dir (ö. 993/1585). Erdebîlî İrşâdü’l-eźhân’ı Mecmau’l-fâide ve’l-burhân adıyla şerhetmiş (Tahran 1274; Kum 1403), ayrıca Zübdetü’l-beyân’ı yazmıştır (Tahran 1368, 1386). Onun yolunda gidenlerden Muhammed Bakır es-Sebzevârî de İrşâdü’l-eźhân’ı Źaħîretü’l-meâd adıyla şerhetmiş (Tahran 1273-1274) ve Kifâyetü’l-aĥkâm’ı telif etmiştir (Tahran 1269). Bu dönemin üçüncü önemli şahsiyeti Muhammed Emîn el-Esterâbâdî (ö. 1036/1626) olup şer’î delil olarak aklî istidlale karşı çıkan ve bütün hadislerin sahih olduğunu, fıkhın bunlara dayanması gerektiğini ileri süren ahbârî ekolü onun eliyle yeniden canlanmıştır. Esterâbâdî’yi takip edenlerden Feyz-i Kâşânî, üzerine yirmi beş kadar şerh yazılan (a.g.e., s. 245-249) Mefâtîĥu’ş-Şerâii (Kum 1404), Bahrânî el-Ĥadâiķu’n-nâđire (I-VI, Tebriz 1315-1318; I-X, Necef 1377-1381) ve Hür el-Âmilî Bidâyetü’l-hidâye (Tahran 1270, 1318, 1325; Leknev 1311) adlı eserleri kaleme almışlardır.
Ahbârî ekolünün 150 yıllık hâkimiyetini önemli ölçüde zayıflatarak usûlî fıkha yeniden canlılık kazandıran Muhammed Bakır el-Bihbehânî (ö. 1206/1791) Mefâtîĥu’ş-şerâii Meśâbîĥu’ż-żalâm adıyla şerhetti (yazmaları için bk. a.g.e., s. 300-301). Onun takipçileri Bahrülulûm-i Tabâtabâî el-Meśâbîĥ’i (bk. a.g.e., s. 310), Kâşifülgıtâ Keşfü’l-ġıtâı (Tahran 1271), Ahmed en-Nerâkî Müstenedü’ş-Şîa (I-II, Tahran 1273-1274, 1325-1326) ve Menâhicü’l-aĥkâm’ı (Tahran 1260), Hasan b. Muhammed en-Necefî de Şerâiu’l-İslâm’ın şerhi Cevâhirü’l-kelâm’ı (I-XLIII, Necef 1377-1399) yazdı.
Ca‘ferî fıkhının bugüne kadar gelen son döneminde Şeyh Murtazâ el-Ensârî (ö. 1281/1864), fıkıh ve usulünü bir bütün halinde ele alıp mezcederek yeni bir çığır açmış, fıkıhla ilgili el-Mekâsib’i üzerine (Tahran 1280, 1286, 1299, 1300, 1305, 1326; Tebriz 1212, 1325; I-V, Necef 1392-1394) otuz civarında şerh ve haşiye kaleme alınmıştır (DİA, XI, 254). Onun yolunda gidenlerden Muhammed Kâzım eş-Şerîf et-Tabâtabâî’nin el-Urvetü’l-vüŝķā (I-III, Sayda 1340-1344; Tahran 1371, 1373; Bağdat 1330; Bombay 1339; Kum 1369; I-III, Necef 1339-1344); Ebü’l-Hasan el-İsfahânî’nin Vesîletü’n-necat (Necef 1355, 1359, 1364, 1375) ve Muhsin Hakîm et-Tabâtabâî’nin Müstemsekü’l-Urvetü’l-vüŝķā (I-VIII, Necef 1368-1372; I-XII, Necef 1376-1378; I-XIV, Beyrut, ts.) adlı eserleri de bu son dönemin belli başlı kaynaklarını teşkil eder.
Diğer Mezhepler. Hz. Hüseyin’in torunu olup Zeydiyye mezhebine adını veren Zeyd b. Ali’nin (ö. 122/740) el-Mecmû (Mecmûu’l-fıķh) adlı eseri (nşr. E. Griffini, Milano 1919), aynı zamanda bugüne ulaşmış en eski fıkıh kitabı olarak kabul edilmektedir. Hüseyin b. Ahmed el-Haymî es-Seyyâgî (ö. 1221/1806) bu eseri er-Ravżü’n-nađîr şerĥu Mecmûi’l-fıķhi’l-kebîr adıyla şerhetmiştir (I-IV, Kahire 1350). Bu mezhepte önemli bir el kitabı, Hasan b. Muhammed en-Nahvî’nin (ö. 791/1389) et-Teźkiretü’l-fâħire fî fıķhi’l-itreti’t-tâhire adlı eseridir (Brockelmann, GAL, II, 237; Suppl., II, 243). Mehdî-Lidînillâh’ın (ö. 840/1437) büyük ölçüde bu esere dayanarak kaleme aldığı el-Ezhâr fî hķhi’l-eimmeti’l-ethâr’ı (Beyrut 1973, 1975 [nşr. Sâdık Mûsâ]) daha sonra büyük rağbet görmüş ve bu mezhebin temel kitabı haline gelmiştir. Müellifin el-Ġayŝü’l-midrârü’l-müfettiĥ li-kemâimi’l-Ezhâr adlı şerhi (a.g.e., II, 239; Suppl., II, 244) İbn Miftâh tarafından el-Müntezeu’l-muħtar mine’l-Ġayŝi’l-midrâr adıyla ihtisar edilmiştir (I-IV, Kahire 1328-1332). el-Ezhâr’ı Şevkânî es-Seylü’l-cerrârü’l-mütedeffiķ alâ ĥadâiķil-Ezhâr (I-II, Kahire 1971; I-IV, nşr. Mahmûd İbrahim Zâyid, Beyrut 1405/1985), Ahmed b. Kāsım el-Ansî et-Tâcü’l-müźheb li-aĥkâmi’l-meźheb (I-IV, Kahire 1938-1947, 1961) adıyla şerhetmişlerdir. Mehdî-Lidînillâh’ın el-Baĥrü’z-zeħħâr adlı eseri de (I-V, Kahire 1366-1368/1947-1949; San’a 1409/1988) Zeydiyye mezhebi yanında ashap, tâbiîn, Ehl-i beyt ve diğer fukahanın görüşlerine yer veren önemli bir kaynaktır.
İsmâiliyye Şîası’nın temel fıkıh kitabı Kâdî Nu’mân (ö. 363/974) tarafından kaleme alınan Deâimü’l-İslâm’dır (I-II, nşr. Âsaf Ali Asgar Feyzi, Kahire 1951-1961, 1389/1969). Kadî Nu’mân bundan daha muhtasar olarak el-İķtiśâr adlı bir eser de kaleme almıştır (nşr. Vahîd Mirza, Dımaşk 1957).
Zâhiriyye mezhebinin kurucusu Dâvûd ez-Zâhirî’nin (ö. 270/884) birçok eser yazdığı kaydedilmekle birlikte bunların hiçbiri günümüze ulaşmamış, fıkhî görüşleri öğrencileri tarafından nakledilmiştir. Bu mezhebin görüşlerini toplayan en önemli eser İbn Hazm’ın (ö. 456/ 1064) el-Muĥallâ’sıdır (I-XI, nşr. Ahmed Muhammed Şâkir, Kahire 1347-1352; I-XI, nşr. M. Halîl Herrâs, Kahire, ts.; I-XII, nşr. Abdülgaffâr Süleyman el-Bündârî, Beyrut 1988). Bu eserde İbn Hazm’a ait fıkhî görüşler, Muhammed el-Muntasır el-Kettânî tarafından özet halinde ve ansiklopedik bir tarzda Mevsûatü taķrîbi fıķhı İbn Ĥazm ež-Žâhirî adıyla düzenlenmiş (I-III, Kahire 1413/1993, son cilt hadis ve râvi indeksidir) ve el-Muĥallâ’nın ilk neşrinde bu görüşlerin geçtiği yerler gösterilmiştir.
Hâricîler’in bir kolu olan İbâzıyye mezhebinin temel fıkıh kitaplarından biri Âmir b. Ali eş-Şemmâhî’nin (ö. 792/1389-90) Kitâbü’l-Îżâĥ’ıdır (I-IV, Nâlut/Libya 1391/1971). Kuzey Afrika İbâzîleri yanında Uman ve Zengibar İbâzîleri de bu esere büyük önem verirler. Cezayir’in güneyindeki Vâdî Mizâb’da İbâzîler’in lideri olan Abdülazîz es-Semînî’nin (ö. 1223/1808) daha önceki İbâzî eserlerine dayanarak kaleme aldığı Kitâbü’n-Nîl ve şifâü’l-alîl’i (I-II, Kahire 1305) özellikle Cezayir İbâzîleri’nin ana kaynağını teşkil eder. Ettafeyyiş bu eseri Şerĥu Kitabi’n-Nîl adıyla şerhetmiştir (I-X, Kahire 1305-1343; I-XVII, Beyrut 1393/ 1973; Maskat 1986).
Bütün fıkıh konularının belli bir sistematik içinde yer aldığı bu genel kitaplar yanında belli konulara dair müstakil eserler de kaleme alınmış ve bazı dallarda zengin bir literatür oluşmuştur. Aynı zamanda fıkıh ilminin bir ölçüde bağımsızlaşan alt dallarını meydana getiren bu özel konulardan kamu yönetimi ve hukuku “el-ahkâmü’s-sultâniyye” ve “siyâset-i şer’iyye”, muhakeme hukuku “edebü’l-kādî”, küllî kaideler ve benzer meseleler arasındaki ortak ve farklı hükümler “el-eşbâh ve’n-nezâir” ve “furûk”, miras hukuku “ferâiz”, çeşitli dinî ve hukukî sorularla ilgili cevaplar “fetva”, mezhepler arası mukayeseli hukuk “ilm-i hilâf”, daha çok günlük hayatta karşılaşılan güçlükler sebebiyle dinî emir ve yasaklara uymayanların bu fiilleri şekil bakımından hukuka uygun bir işlemi vasıta kılarak yapmaları “hiyel”, genel olarak belediye ve zabıta hizmetleri “hisbe”, devletler hukuku “siyer”, hukukî belgeler “şürût ve sicillât” başlığı altında incelenmiş, bu konulardaki eserler çok defa aynı adı taşımakla birlikte bazan farklı adlarla kaleme alınanlar da olmuştur. Kamu maliyesine dair bazı eserler “Kitâbü’l-Harâc” ve “Kitâbü’l-Emvâl” başlıklarını taşımaktadır.
(Bk. T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ahmet Özel, Fıkıh mad. c. 13, s.14-21)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet