Fikrî Mülahazalar-4

Abdulkadir ÇELEBİOĞLU

Ana-baba hakkı ile ilgili Nurlar'da şu ifadeler geçer;
"اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَٓا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ [*] 
âyeti beş mertebe hürmet ve şefkate evlâdı davet etmesi; Kur'ân'ın nazarında vâlideynin hukukları ne kadar ehemmiyetli ve ukukları ne derece çirkin olduğunu gösterir."
(Sözler, s. 639) 

[*] İsrâ Sûresi, 23. Âyet-i Kerîme'nin Tamamı;
وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًاۜ اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَٓا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلًا كَر۪يمًا

Meâli;
"Rabbin, kendisinden başkasına ibâdet etmemenizi ve ana-babaya iyilik etmeyi emretti. Eğer onlardan biri veya her ikisi, senin yanında ihtiyarlığa erişirse, sakın onlara “öf!” bile deme! Onları azarlama ve onlara güzel söz söyle!"

İsrâ Sûresi, 24. Âyet-i Kerîme;
وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُلْ رَبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَان۪ي صَغ۪يرًاۜ

Meâli;
"Hem onlara merhamet(in)den alçak gönüllülük kanadını indir ve de ki: “Rabbim! (Onlar) beni küçük iken nasıl (merhamet edip) yetiştirdilerse, (sen de) onlara (öyle) merhamet eyle!”

Davet edilen beş mertebe hürmet ve şefkat şunlardır;
1- Onlara "öf" bile deme.
2- Onları azarlama.
3- Onlara güzel söz söyle.
4- Onlara merhamet ve tevazu kanadını ger.
5- Onlara merhamet duasında bulun.  

▪️Hz. Ali (ra) Efendimiz'in şu çağları aşan sözü, hâlâ günümüze ışık tutuyor;
“İnsanı, şeref ve izzet sahibi yapan üç şey vardır. Bunlar: Akıl, din ve ilimdir.”
(Maverdi, Edebü’d-Din ve’d-Dünya, s. 4, 11) 

▪️Abdullah bin Mübarek Hazretleri, gönlü temiz bir çoban ile konuştuktan sonra ondaki ileri derece feraseti görür ve, "O temiz gönlünle bana bir nasihat et." der. Genç çoban şunları söyledi:

"Efendi, yüzünden âlim bir zât olduğunuz belli oluyor. Eğer ilmi Allah rızası için öğrendi iseniz artık insanlardan bir şey istemeyin, onlardan bir menfaat beklemeyin. Eğer din ilmini dünya kazanmak için öğrenmişseniz âhirette bir faydasını göremezsiniz, cennete giremezsiniz. Ayrıca vebali de size kalır."
(Bkz. Veliler Ansiklopedisi, 1/161)

▪️Veysel Karânî (ra) Hazretlerinin şu ifadeleri ne kadar da yerindedir;
"Hiç şüphesiz bedenler birbiri ile tanışıp kaynaştığı gibi, ruhlar da Allah sevgisiyle birbirlerini tanırlar ve severler. Zâhiren hiç karşılaşmamış, tanışmamış olsalar ve oturdukları yerler birbirinden çok uzak olsa bile, bu böyledir!"
(İbn Asâkir, Tarîhu Dımaşk, 9/427)

Mevzuyla alakâlı bir hadîs-i şerîf şu şekildedir;
"Ruhlar toplanmış cemaatler (gibidir). Onlardan birbiriyle (önceden) tanışanlar kaynaşır, tanışmayanlar ayrılırlar." 
(Buhârî, Enbiya, 2; Müslîm, Birr, 159, 2638; Ebû Dâvûd, Edeb, 19, 4834) 

▪️Veli kadınlardan Ufeyretü'l-Âbide (قُدِّسَ سِرُّهُ) Allah sevgisiyle çok ağlardı, öyle ki gözleri görmez olmuştu. Yakınlarından biri kendisine,
"Gözün görmeyişi ne kadar zor değil mi?" diye sorunca, bu âşık kadın şöyle demiştir:
"Hakikati görmemek, Allah'ın emirlerindeki maksadı anlamayıp gönül gözü kör olmak daha zordur."
(Mehmed Emre, Büyük İslâm Kadınları, s. 319) 

▪️Allah Teâlâ (cc), Hz. Dâvûd'a  (as‎) şöyle vahyetmiştir:
"Ey Dâvûd! Ben, benden başkasının muhabbetinin bulunduğu kalplere muhabbetimin girmesini haram kıldım." (Risale-i Kuşeyrî, s. 601)

Cenâb-ı Hakk'ın muhabbeti kalpte hakikî olunca, sâir muhabbetler mecazî hükmüne geçer. 

▪️Vicdanı olmayanlar için her dönem bir cahiliyedir.

▪️"İman ilâcı ise, feraizi mümkün oldukça yerine getirmekle tesirini gösteriyor."
(Lem'alar, s. 220)

Buradan da anlaşılacağı üzere, farzları mümkün oldukça yerine getirmekle ancak iman ilacı tesirini gösteriyor. 

▪️"Rü'ya-yı sâdıka benim için hakka'l-yakîn derecesine gelmiş ve pek çok tecrübatımla, kader-i İlahînin her şeye muhit olduğuna bir hüccet-i kàtı' hükmüne geçmiştir."
(Mektubat, s. 349) 

Bazen olur ki, hâlâ vâki olmayan şeyleri insan rüyasında görür. Bu hâl ise hiç şüphesiz kader-i İlahî'ye işaret eder. 

▪️Günümüzde hastalık derecesine gelen, i̇çtimaî bir hastalık: Memnuniyetsizlik. Kimse halinden memnun değil. Evliler evlilikten, bekârlar bekârlıktan şikayetçi. Fakir geçinemiyorum diyor, zengin ise ne kadar da kazansa tatmin olmuyor. Çocuk iken büyümek isteriz, büyüyünce de çocukluğa geri dönmek. Öğrenci iken hemen atanmak isteriz, atanınca da o öğrencilik zamanını isteriz. Aile yanında iken uzağa gitmek isteriz, uzağa gidince de aile yanına geri dönmek. Bir ömür boyu para kazanmak için sağlığımızdan oluruz ve hasta olunca da o kazandığımız parayı sağlığımızı geri kazanmak için harcarız. Dünyada iyi yaşamak için çalışırız ve ölünce de hiç yaşamamış gibi ölürüz. Halbuki her hal üzere memnun olur isek emin olalım ki o kadar rahat ederiz ki. Memnuniyet, şükrün mikyaslarından, ölçülerinden biridir. Bizim şükrümüzün ölçüsü ne kadar "Elhamdülillah şükür" dememiz ile değil, ne kadar memnun olmamız ile ölçülür. 

"Şükrün mikyası, kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir.
Şükürsüzlüğün mizanı; hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram helâl demeyip rast geleni yemektir."
(Mektubat, s. 366)

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.