Aslına bakarsanız fil Allah'ın yarattığı ve onun izni dairesinde hareket eden bir mahluku. Kendisine verilen fil olma yeteneklerini sergiliyor.
Hayvanı suçlamak yargılamak değil, bizim işimiz.
Ancak Allah'ın işine bak ki; her hayvana insanların iyi veya kötü değişik meziyetlerini vermiş;onlarla sembolize etmiş adeta.
O nedenle kimisine "aslan gibi güçlü" deriz kimine "tavşan gibi korkak" deriz
Kimine "çita gibi hızlı" deriz kimine "kaplumbağa kadar yavaş" deriz
Kimine "tilki kadar kurnaz" deriz kimine de "eşşek kadar ahmak" deriz.
Örnekleri daha da uzatabiliriz.
Fil de tarih boyunca önemli bir sembol.
Mütekebbir, mütecaviz müstevlileri sembolize eden bir figür.
Cüssesine güvenerek ezen güçlü olduğu için kendine bu hakkı tanıyan bir figür.
Suları çeken etrafı kurutan bir hayvandır fil.
Uzun hortumuyla su çekişini temaşa ettiğimizde işgal ordularının geri kalmış/bırakılmış ülkelerin kaynaklarını nasıl yağme ettiğinin suretini görürüz adeta.
Burnunu her işe sokan bir hayvandır fil.
Ormanların kralı aslandır ama fil olunca aslanın krallığı gölgede kalır. Dev cüssesiyle etrafındaki herşeyi deviren kendi halindeki koca ağaçları bile bir hamleyle deviren acayip bir hayvandır. Kimse " Be hayvan ne istedin şu koca ağaçtan" diye sorma cüretini gösteremez kendisinden.
Kindar bir hayvandır fil.
Kendisine yamuk yapanı affetmez. Aradan zaman geçmesine rağmen kini geçmez ve kininin gereğini filce yapar.
Fil, fildir işte. Fil gibi yaşar ve fil olma vazifesini bihakkın görür.
***
Peygamber Efendimizin (asm) doğumundan evvel Mekke'de vuku bulan Fil olayına gider aklımız.
Ebrehe namında birsi Kabe'ye karşı kendi yaptığı mabedin ilgi görmemesi üzerine harekete geçer. Kabe'yi yıkmayı kafasına koymuştur. Bunun için mamut fillerine güvenmektedir. Fil ordusuyla beraber Kabe'nin yakınına gelir. Ancak filler bir süre sonra hareket etmez olur. Yönleri çevrilince yürüyüşe geçen fil ordusu, sahipleri tarafından Kabe'ye doğru çevrilince yerinden kımıldamaz olur. Sahiplerinin tüm çabalarına rağmen durum değişmez. İşte o anda gökten bir kuş ordusu belirir. Ağızlarında taşıdıkları kızgın taşları Ebrehe'nin askerlerine atarlar. Fillerle donatılmış ordu kısa bir zamanda perişan olur. Kızgın ateş darbelerine maruz kalan ordu gömülür.
Kadir-i Mutlak olan Cenab-ı Hak Fil Suresinde olayı şöyle anlatır:
"Rabbinin fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi?
"Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?
"Üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi.Nihayet onları yenilmiş ekin yaprakları haline getirdi."
***
Asrımızın büyük İslam alimi Bediüzzaman 'da bu olayı günümüze taşır. Kuran'ın asrımıza bakan icazını ifade eden Üstad, Fil Suresinin 2 Dünya Savaşı'na da hem ebced hesabıyla hem de işari mana itibariyle işaret ettiğini belirtir.
"Eshab ıl Fil" yani "fil sahipleri" nin bu asra bakan yönü itibariyle "Eshab üd Dünya" "dünyaya sahiplenenler" olduğunu kaydeden Said Nursi, mazlumları hedef alan, maddiyunluğu ilke edinen güçlerin çöküşünü anlatır.
Kuran'ın bu ifadesinin geçmişteki bir olayla sınırlı olmadığını gelecekteki benzer vukuatları da akibetlerini de haber verdiğini dile getirir.
“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselama hitaben, "Senin mübarek vatanın ve kıblegâhın olan Mekke-i Mükerremeyi ve Kâbe-i Muazzamayı hârikulâde bir surette düşmanlarından kurtarmasını ve o düşmanların nasıl bir tokat yediklerini görmüyor musun?" diye mana-yı sarîhiyle ifade ettiği gibi; bu asra dahi hitap eden o cümle-i kudsiye, mana-yı işârîsiyle der ki: "Senin dinin ve İslamiyetin ve Kur'an'ın ve ehl-i hak ve hakikatın cebbar düşmanları olan dünyaperest ve dünyanın menfaati için mukaddesatı çiğneyen o ashab-ı dünyaya senin Rabbin nasıl tokatlarla cezalarını verdiğini görmüyor musun? Gör, bak!" diye mana-yı işârîsiyle bu cümle aynen makam-ı cifrîsiyle tam bin üç yüz elli dokuz (1359) tarihiyle, aynen âfât-ı semavi nev'inde semavi tokatlarla, "İslamiyete ihanet cezası olarak..." diye mana-yı işârî ifade ediyor. Yalnız “eshabül fil” yerinde “eshab ü d dünya” gelir. “Elfil” kalkar, “ed dünya” gelir.“Bu fil lâfzı kalkmasının sırrı, eski zamanda, dehşetli fil-i Mahmudî azametine, heybetine dayanmış, hücum etmişler. Şimdi ise, dünya servetine ve malına ve o servetle filolar teşkil edip, hatta, kırk milyon bir millet, o fil gibi filolarla dört yüz milyonu esaret altına almış. Ve Avrupa medeniyetçileri, medeniyetin mehasiniyle, iyilikleriyle, menfaatleriyle değil, belki medeniyetin seyyiatıyla ve sefahetiyle ve dinsizliğiyle ve üç yüz elli milyon Müslümanların her tarafta hâkimiyetlerini imha edip, istibdadına serfüru etmiş ve bu musibet-i semaviyeye sebebiyet vermiş. Ve dünyaperest, gaddar zalimler, zulümlerine ceza olarak tokatlar gelmeye ve fakir ve masumlar ve mazlumlara, fâni mallarını ve hayatlarını ahiretlerine çevirmek ve kıymettar eylemek ve dünyadaki günahlarına keffaretü'z-zünûb etmeye kader-i İlahîye fetva verdiler. Ben, bir buçuk senedir dünyaperestlerin bu musibette vaziyetlerini ve sefâhetlerini ve İkinci Harb--i Umumî sayfalarını kat'iyen bilmiyorum. Fakat iki sene evvelki vaziyetleri, bu sûre-i kudsiyenin mana-yı işari tabakasından gelen tokatlar tam tamına onların başlarına iniyorlar. Ve sûrenin bir mâna-yı işarisini tam tefsir ediyor. (Kastamonu Lahikası)
***
Suriye'deki katliamları ve buna dolaylı-dolaysız destek veren zalim fil sahiplerini düşündüğümüzde gene fili, "fil sahipleri"ni değerlendiririz.
Fil ordusuna yada günümüzdeki karşılığıyla silahlı gücüne füzesine uçağına sırtını vererek mazlum milletleri hedef alan manevi değerlere saldıranların akibeti hep aynı olacaktır. Tek gözlü, tek dünyalı, mantaliteyle kendilerine uygun düzen inşa etmek isteyen ve bunun için her türlü zülmü reva göçren güçler elbette kaybedeceklerdir.
Biz de bu ayeti tekrar okur ve saddakte deriz:
"Rabbinin fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi?.."
Fil demişken...
{{member_name}}
{{formatted_date}}
{{{comment_content}}}
YanıtlaYükleniyor ...
Yükleme hatalı.