Didier Bıllıon'un yazısı
Aylardan beri Arap dünyasını dolaşan güçlü şok dalgası medyada İsrail-Filistin çatışmasını ikinci plana itti.
Ancak bu çatışma hâlâ merkezî önemini korumaktadır ve geçecek aylarda önemli gelişmelere gebedir.
19 Mayıs'ta Başkan Obama, daha 2009 Eylül ayında BM Genel Meclisi'nde taslağını aktarmış olduğu, "her iki tarafın üzerinde anlaştığı toprak değiş tokuşu" ile 1967 sınırlarına göre bir Filistin devletinin kurulmasının gerekliliğini ifade ederek bir sürpriz yaptı. Obama'nın planına göre 1967 sınırlarına kavuşan Filistinliler de, İsrail'i bir Yahudi devleti olarak tanımak ve Filistin topraklarında silahsızlanmış bir devlet statüsünü kabul etmeliler. Aynı konuşmada Barack Obama Filistinlilerin gelecek aylarda yapılacak olan BM genel oturumunda, "İsrail'i Birleşmiş Milletler teşkilatında yalıtma" amaçlı simgesel eylemleri kınayarak, devletlerini ilan etme projelerini sert ifadelerle eleştirmişti.
Obama'nın bu konuşmasından bir buçuk saat sonra İsrail başbakanı da bir basın açıklamasıyla "1967 sınırlarının savunulamazlığını" bildirdi. Bu açıklamadan iki gün sonra İsrail başbakanı, Washington'da ABD başkanı ile yaptığı görüşme sırasında pozisyonunu daha güçlü bir biçimde yeniden ifade etti. Ama en kötüsü daha henüz gerçekleşmemişti, Binyamin Netanyahu'nun 24 Mayıs'ta Kongre'de yaptığı rahatsızlık verici ve cesaret kırıcı konuşması da tüm İsrailli yöneticilerin kanıtladığı İsrail'in siyasî otizmini bir kez daha güçlü bir biçimde kanıtladı.
Aslında İsrail başbakanı, Filistinliler ile gerçek anlamda görüşmelere yeniden başlamanın tüm olanaklarını engellemekte. Kötü niyet ve yalanla parlak söylemler kullanmakta. Böylece 4 Mayıs'ta Kahire'de imzalanan El Fetih ve Hamas arasındaki Filistinliler arasında uzlaşma anlaşmasını şiddetle mahkûm ediyordu ve ezberden bu birleşmeyi 'Filistin El Kaidesi' olarak niteleyip terörist örgüt olarak ifşa ediyordu! Ancak Binyamin Netanyahu'nun söylemeyi unuttuğu, iki örgüt arasındaki anlaşmanın hiçbir partinin içinde bulunmayacağı bir teknik adamlar hükümetini öngördüğü, aynı anlaşmanın Mahmud Abbas'ın görüşmeleri yeniden başlatma perspektifine karşı çıkmadığı ve muhtemel bir barış anlaşmasının Filistinlilerin tümünü dolayısıyla Hamas'ı da kapsayabileceğini içermesiydi.
Amerikan Kongresi önünde bu kapanma söylemi çılgınca alkışlamalar ve 26 standing ovations'la (ayakta alkış) kesilen bu kapanma söylemi dinleyenleri heyecanlandırdı. Bu, destekledikleri İsrail hükümetinin aşırılıklarının İbrani devletini felaketin eşiğine getireceğini anlamaksızın, iç politika ile ilgili kaygıların eksik olmadığı, acıklı gösteri oldu. İsrail'in söz konusu söyleminin açıklayıcı unsurlarından biri de, aynı zamanda eylül ayında açıklanacak olan Filistin devletinin ilanı projesini başarısızlığa uğratmak takıntısıdır.
Yine de, Netanyahu'nun söyleminin en dayanılmaz bir ifadesi olduğu, siyasî engellemeler açısından bakınca, Filistinlilerin başladıkları bu mücadeleyi sürdürmekten başka bir şansları yok. Paradoksal olarak, İsraillileri ama aynı zamanda Obama yönetimini de korkutan bir şekilde, diplomatik zamanı belirleyenler de yine onlar.
Obama yönetimi, eğer somut inisiyatifler almazsa ve başkanının etkisiz söylemleriyle yetinirse tuzağa düşmüş olacak. Barack Obama, Filistin devletinin kurulması başkanlık retoriğinin bir parçası olmasına karşın, Güvenlik Konseyi'nde vetosunu kullanma tehdidine başvurmaktadır. Kuşkusuz Obama, Filistin devleti bir görüşme sürecinin sonucu olması gerektiğini bıkıp usanmaksızın defalarca açıkladı ama hatırlattığımız gibi İsrail tarafı da buna kesinlikle karşı. O halde Beyaz Saray müttefiki İsrail'e baskı uygulamaya hazır mı? İşte bu son derece kuşkulu. Maalesef 22 Mayıs'ta AIPAC'ın kongresi sırasında, sanki Obama'nın kendisi de başlangıçtaki cesaretinden etkilenmiş gibi, 3 gün önce yaptığı konuşmanın "yanlış temsiller" kurbanı olduğunu durmaksızın yinelediğini gördük.
Washington'un içinde bulunduğu tuzağın başka bir yönü de var. Barack Obama'nın eylül ayında Filistin devletinin ilanına muhalefet edeceği hipotezi içinden baktığımızda, ülkesinin Arap-Müslüman dünyasıyla, bölgeyi saran şok dalgasına eşlik ederek yürütmeye çalıştığı, yeniden bağlantı kurma mücadelesini kaybedecektir. Obama çözüm bulmakta zorluk çekeceği bir çıkmaz. Diğer taraftan, Obama, Abbas'ın BM stratejisini terk etmesini de beklememeli çünkü Mahmud Abbas'ın başka bir seçeneği yok.
Abbas sadece 1967 sınırlarıyla bir Filistin devletinin ilanının bir devletin inşasıyla ilgili somut gündelik hayata değin sorunları çözmeye yetmeyeceğini biliyor, ancak uluslararası hukuk çerçevesinde durumu değiştirecektir. Böylece İsrail yerleşimleri egemen bir devletin topraklarını işgali anlamına gelecektir, bu da mesela çatışmayı uluslararası bir mecraya taşıyacak olan uluslararası mahkemelere başvuru olanağı verecektir.
Biliyoruz ki, İsrail hükümeti buna tepkisiz kalmayacaktır. İsrail'in Obama'nın 19 Mayıs'taki konuşmasını yaptığı gün, Kudüs'ün doğusunda 1520 yeni konutun yapılmasına izin verme, Filistin Yönetimi'ne verilmesi gereken vergi transferi ve gümrük haklarının dondurulması İbrani devletinin neleri yapabilmeye muktedir olduğu konusunda bir ön fikir vermektedir.
Bir kez daha, uluslararası kamuoyunun uluslararası hukuku uygulatma ve Obama'nın, kuşkusuz etkileyici ve ikna edici olan, çözümünün söylemden ibaret kalmayıp, İsrail üzerinde etkin bir baskı uygulamayı hedefleyen somut inisiyatiflere başlanmasının gerekliliği konusu büyük önem arz etmektedir. Gelecek haftaların ve ayların Filistin halkı için son derece belirleyici olacağı açıkça görülüyor.
Zaman