Kültür ve Turizm Bakanlığının desteğiyle 15 Temmuz Derneğince gerçekleştirilen On5Sıfır7 Film Haftası kapsamında "Sinemada Algı Yönetimi ve Özgürlük" başlıklı panel düzenlendi.
Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi'nde Prof. Dr Abdülhamit Avşar'ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen panelde, yazar Ali Saydam, Prof. Dr. Peyami Çelikcan, yazar Yıldız Ramazanoğlu ve yönetmen Waad Al-Kateab konuşmacı olarak yer aldı.
2. Dünya Savaşı filmleri bizim bu savaşa ilişkin algımızı da oluşturuyor
Prof. Dr. Peyami Çelikcan, Batı'nın sinemayı kullanarak muhayyel coğrafyalar oluşturduğunu belirterek, 20. yüzyıl boyunca sinema ile yakın tarihte yaşanmış olaylar ve dünyadaki farklı coğrafyalarda yaşayan topluluklara ilişkin yaygın basma kalıp yargılar oluşturulduğunu söyledi.
İnsanlık tarihinde çok fazla savaş olmasına rağmen en çok filmi yapılanın 2. Dünya Savaşı olduğuna işaret eden Çelikcan, "Aslında seyrettiğimiz bu çok sayıdaki 2. Dünya Savaşı filmi bizim bu savaşa ilişkin algımızı da oluşturuyor. Onu bir şekilde zihnimizde konumlandırıyoruz. Orada karşımıza büyük bir Yahudi soykırımı meselesi çıkıyor. İkinci Dünya Savaşı çok büyük bir küresel travma. Farkında değiliz ama bunun içinde Sovyetler Birliği saflarında savaşan ve ölen 1 milyona yakın da Türk kökenli insan var. Onların sinemada öyküsü olmadığı için bilmiyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
"Filmler kadınlara 'yalnız çok daha iyisin' diyor"
Yazar Yıldız Ramazanoğlu, algı yönetimine sinemanın katkısının çok önemli olduğuna dikkati çekerek, sinemada işlenen hikayeler ve karakterler üzerinden bir yaşam biçimi oluşturulduğunu dile getirdi.
Ramazanoğlu, bireyin modern hayat algısındaki yalnızlık, evliliği geciktirme, çocuksuz aile, tek ebeveynli çocuklar gibi çok sayıda yaşam formunun filmlerdeki mesajlarla alakalı olduğuna vurgu yaparak, şunları kaydetti:
"Kadınlara empoze edilen çok büyük bir şeyle karşı karşıyayız. Filmler, 'yalnız çok daha iyisin, hiçbir şeyle uğraşmana gerek yok, özgürsün' diyor. Pandemi döneminde izlediğimiz İspanyol yönetmen Pedro Almodovar'ın İnsan Sesi filminde yapmış olduğu genellemeye göre her kadın eninde sonunda aldatılacağı için buna hazır olmalıdır. Sonrasında çok fazla ödül alan Nomadland filmi var, birçok ödül aldı. Burada da bütün hayatını terk edip bir karavan içinde yaşamaya başlayan, tek başına çok mutlu olan bir kadına yer veriliyor."
Tepemize bombalar yağmaya başladığında Halep'ten ayrılmak zorunda kaldık
Suriyeli yönetmen Waad Al-Kateab, hayatını anlatırken 2011'den önce ve sonra olarak ayırdığının altını çizerek, "Suriye bugün geldiği nokta ile gerçekten çok kötü durumda. Ancak 2011'deki gösterilerin başlaması bizim için bir umuttu. Biz sokaklara çıktık ve eylem yaptık. Onurumuzla yaşayacağımız daha iyi bir hayat istiyorduk. Tek arzumuz, dileğimiz buydu. Türk halkı da 15 Temmuz'da ülkesini korumak üzere canını ortaya koydu." şeklinde konuştu.
Al-Kateab, Suriye'de yaşanan dramı filme almak istediğine ve 5 yıl boyunca yaşanılan her şeyi kaydetmeye başladığına işaret ederek, "Ben kendi ülkemde kalmak istedim. Bir yere gitmek istemedim. Benim orada bir ailem vardı. Bebeğim Sema doğdu. Ben tabii ki oradaki tek anne değildim. Başkaları da vardı. Biz son ana kadar mücadele etmeyi istedik ki bu benim özelimde filmle, kamerayla oldu. 2016'nın sonunda, etrafımızın tamamen kuşatıldığında ve tepemize bombalar yağmaya başladığında Halep'ten ayrılmak zorunda kaldık." ifadelerini kullandı.
aa