Otomobil fuarlarını, makine, elektronik, tekstil, ayakkabı, kitap ve de ev ihtiyaç maddeleri fuarlarını hepimiz biliriz. Bu fuarları, ya da panayırları “tanıtım”dan başka avantajları nedeniyle de takip ederiz. En çok ta, ucuza temin etme avantajı umduğumuz için, ilgilendiğimiz branştaki fuarları dört gözle bekleriz...
Bir de, bazı giyim mağazalarının %50’den fazla indirim yaptığı duyulunca, o mağazada mutlaka izdiham yaşanır. Mağaza açılmadan 3-5 saat önce kuyruğa girilir.
Hele-hele aynı para ile bir yerine, iki veya üç malzeme almamız bizleri çok mutlu eder, değil mi?...
Evet, sevgili dostlarım, şu günlerde öyle bir fuar mevsimine girdik ki, bir yerine iki değil, 3 değil, 100 değil, 700, 1000, hatta aradaki bazı gün ve saatlerde 30 000 kat avantaj kazandırdığı halde, çok zaman çeşitli meşguliyetlerimiz nedeniyle, o fuarlardan haberdâr bile olamıyoruz.
Bâzen de, zamanı geçtikten sonra “..Tüh-vah, keşke..!” diye hayıflanıp dururuz...
Özellikle gençlerimize hatırlatmak istiyorum.
•Bu avantajlarla yüklü fuar bu sene, 13 Haziran’da başlayıp 3 aydan fazla sürecek!... Anladınız değil mi?...
Bu yüzlerce avantajlarla dolu olan fuar, “üç aylar”dır ve her birimizi tek-tek ilgilendiriyor. Her birimiz, bu fuarlara çok muhtâcız...
Çünkü; her birimiz istesek de isteme sek de veya inansak da inanmasak da, kaçınılmaz bir gerçek olan “ÂHİRET”İN yolcularıyız...
Âhirette geçerli olan levâzımatı da, (gerekli olan her şeyi) şu kısacık ömürde kazanacağız ve bu kazançlarımız derecesinde, orada karşılanacağız...
Ya iltifat göreceğiz (inşâallah) veya cezâ çekeceğiz... (Allah c.c. muhâfaza etsin.)
•Hani, Ö.S.S. veya benzeri bir sınavdan sonra, kazandığımız puanlara göre muamele görüyoruz ya, işte öyle bir şey...
Sadece bir fark var; buradaki sınavların tekrarları var. Fakat, Âhiret ile ilgili sınavımızın tekrârı kesinlikle yok! İşte onun için bu sınavı, aslâ şansa bırakmamalıyız. Her avantajı ve her fırsatı, en güzel ve en verimli bir şekilde değerlendirmeliyiz...
Peki, bizler bu konuda ne durumdayız?
İçinde bulunduğumuz asır, yüzlerce teknik imkânlarla dolu olduğu gibi, binlerce fitne ve tuzaklarla da dolu olduğu malûmdur. Tedbir almadan, ne tarafa baksak günaha giriyoruz. Titizlikle bir tercih yapmazsak, nereye gitsek gıybet, dedi-kodu, israf, ilâhi emirlere itaatsizlik gibi, bir sürü günahlarla yüklü dönüyoruz evlerimize...
Eve dönünce de, “Tv.” denen bir âletle yüz-yüze kalıyoruz ki, yine kararlı bir tercih yapamaz isek, bu konuda sürekli irtifâ kaybediyoruz demektir!...
Daha tedbirli, bilinçli ve kararlı yaşayanlara ne mutlu...
İşte, bizim bu ahvâlimizi bilen ve merhâmeti sınırsız olan yüce Rabbimiz, biz ihmâlkâr ve günahkâr kullarına bu mübarek aylarda, öyle bir fırsat veriyor ki...
Âhiretteki mîzanda, yâni büyük mahkemede, (işlediğimiz günahların ağırlığına karşılık,) bizleri kurtaracak olan sevaplarımızı arttırmak için, bu belirli ve %1000 avantajlı günleri (üç ayları) bizlere ikrâm etmiş. Çok-çok şükürler, ve hamd-ü senalar olsun...
Var mı dünyada, bizlere böylesine imkânlar veren bir kurum veya kimse?
Yani size, bir sınavı “mutlaka kazanın” diye, 2 puanlık cevaba 200 puan veren var mı? Yok böyle bir şey! Çünkü üniversiteler, okullar, işyerleri ve herhangi bir hedefteki imkânlar sınırlıdır...
•Fakat, yüce Rabbimizin imkânları, Kudreti, Rahmeti ve Merhâmeti kesinlikle SINIRSIZDIR...
Yeter ki biz O’nu c.c. tanıyalım, O’na c.c. yönelelim, verdiği sayısız nimetlerine şükredelim, sınamak için bazen uygun gördüğü musîbetlere sabredelim, yasaklarına riâyet ve emirlerine itâat edelim...
Hiç olmazsa, bu mübârek üç aylarda kendimize çeki-düzen vererek, bu “bire-BİN” fırsatlardan âzamî bir şekilde istifâde edelim...
•Şu mübarek günlerde en makbul ibadet namaz-oruç vs. gibi farz ibadetlerden sonra, Kur’ân okumaktır. Kur’ân ilmiyle meşgûl olmaktır…
Şu hadisi Kudsîyi unutmayalım:
Bir kimsenin Kur’ân okuması, kendisini bana dua etmekten ve benden bir şeyler istemekten alıkoyarsa, ben ona şükredenlerin sevabını ve istemediği halde isteyenlerin istedikleri güzellikleri veririm. (Ebû Said El-Hudrî Rd.A.)
*******
99. sûrenin 7. ve 8. Âyetler:
“..O gün (Âhirette) insanlar... .. zerre kadar bir hayır işlediyse onu (..n karşılığını) görür, kim zerre kadar kötülük (günah) işlediyse o’da onu(..n karşılığını) görür...
Şimdi bizlere düşen: Ciddî bir özeleştiri (nefis muhâsebesi) yaparak, bu mümbit (verimli ve çok kârlı) zemin ve zamandan, sevdiklerimizle birlikte, azamî bir şekilde yararlanmaktır. Değil mi?...
Hepinizin üç aylarınızı ve regâib kandilinizi tebrik ve tes’îd eder, sizlere, aile efradınıza, sevdiklerinize, ülkemizin güzel insanlarına ve tüm islâm ve insanlık âlemine hayırlar ve bereketler getirmesini, yüce allah’tan (c.c.) niyaz ederim…
NOT: 17.06.2010 Perşembeyi, cumaya bağlayan gece, REGÂİB KANDİLİDİR.
Regâib; ‘rağbet edilen, ihsân, ikram ve elde edilmesi gereken değerler’ anlamlarına gelmektedir. Üç ayların ilk Cuma gecesi olup, bereketli mevsimin ilk habercisidir. Mübarek günler ve geceler, yoğun meşguliyetlerden ve gafletten sıyrılıp, yaratılış gayemizi çok ciddi bir şekilde düşünmemiz, yaratan ve yaratılanlar ile aramızdaki münasebetleri gözden geçirmemiz için kaçırılmaz fırsatlardır.
Yüce Rabbimiz, her birimizi muvaffak kılsın. Âmîn…
•Hayırlarda yarışmak ve dualaşmak ümidiyle…