Gaflet, bir aldanıştır. Fani ve geçici varlıkların yüzündeki fanilik mührünü göremeyiş, okuyamayıştır.
Servetini, mülkünü, saltanatını, makamını, mevkiini, konumunu, ömrünü, gençliğini, güzelliğini, gücünü, kuvvetini, iktidarını, sağlığını, sıhhatini, afiyetini ebedi sanıştır.
Halbuki, yediğinden, içtiğinden, giydiğinden ve bir de salih amel şekline dönüştürdüğünden öte onun bir serveti yoktur, olmamıştır. Mülkünü o birisinden devir aldığı gibi yine bir başkasına devir edecek ve bu dünyadan öyle gidecektir. Saltanat, makam, mevki, konum, durum ve statüler de hep böyledir. Öncekilerden bize naklola gelmiş, bizden de sonrakilere naklola gidecektir. Yani bu değişken durum onların değişmeyen kaderidir.
Ömür sermayesi ise pek azdır. Sadece en elzem işlere kullanılacak kadardır. Geçen her an ise geçip gitmekte ve bir daha asla geri dönmemektedir. Yapılması gereken elzem işlerse pek çoktur. Hem dünya hem de ahiret ancak bu katarcık bir ömür sermayesi ile kazanılacaktır. Gençlik ne büyük bir nimettir. Ne ki süresi bellidir. Gençliğini hiç geçmeyecek sananlar ve bu büyük imkanı sefahatte kullananlar ne kadar büyük bir aldanmışlık içindedirler. Sahibine ebedi gençlik kazandıracak tecrübelerden yoksun geçirilen gençlik nasıl da hovardaca harcanmış mülkü azimdir! Hem, her gelen yakın olduğu için, ömre ölüm, gençliğe ihtiyarlık ne kadar da yakındır. Saça, sakala düşen aklar bu gerçeği hatırlatan uyarıcılardır.Ve hastalıklar, musibetler, belalar, hiçbir varlığın kararında kalmadığını ve kalmayacağını öğreten tabii, fıtri mürşitler, muallimlerdir...
Gaflet, bir kopuş, bir yüz çeviriştir. Haktan kopuş, hakikatten yüz çeviriştir. Batıla yöneliştir böylece, zulmete meylediştir. Koca bir boşluğa, anlamsız bir hiçliğe firardır. Gündüz ortasında, güneşe göz yummakla gece olacağını sanıştır. Ya da devekuşu misal, avcı görmesin için başı kuma sokuştur. Kendi hakikatinden kaçıştır bir bakıma böylesi gaflet, yani kalbin, ruhun, aklın ve vicdanın seslerine kulak tıkayıştır; daha da kötüsü kendini aldatabileceğine aldanıştır...
Gafletin en derini imandan gafil kılanıdır kuşkusuz. Eserden müessire /Burhan-ı İnni, müessirden esere /Burhan-ı Limmi diliyle ve delilleriyle Kainat Kitabı, Kuran ve diğer semavi kitaplar beyanı, Peygamberimiz ve bütün peygamberler lisanı, milyonlarca evliyanın, asfiyanın müşahede, muhakeme ve keşifleri, binlerce filozofun akli semereleri, ve de her insanda çiçek açan mahiyet nutkunun beliğ kelimeleri tek bir meselede ittifak ile O'nun varlık ve birliğini haykırıp ilan ederken bu ebedi ve en yüksek çağrı sesini duymamak, dinlememek elbet en derin bir gaflet olsa gerektir. Uyanılması ise ancak imana uyanmakla gerçekleşebilir...
Bir diğer derin gaflet de kişinin imanından gafil olma durumudur. Bu insan, taklidi dahi olsa kendisine ihsan edilmiş iman cevherinin kıymet ve değerini bilmemektedir. Bilmemekte ve o cevheri işleterek taklitten tahkike yükseltme gayretine girmemekte ve imanını ibadete, ibadetini güzel ahlaka devşirme çabasından uzak durmaktadır. İman bana yeter demekte; fakat imanının son ana kadar yetip yetmeyeceğini hiç düşünmemektedir. Hatta -öyle biriyle uzun bir sohbetim olmuştu- hidayete ermekten korkmaktadır. Güya hidayete ererse işlediği günahları yapamayacak ve nefsani yaşantısı kesintiye uğrayacaktır...
Hey sefil gaflet; sen kimleri, nelerden mahrum etmektesin...
Bugün