Gerçekten de İmam Gazali Kürtlere özel bir ihtimam gösterdi mi? Önem atfetti mi? Onları kitaplarında ismen zikretti mi? İhya-i Ulumiddin gibi kitapları da gösteriyor ki, Gazali tarihin tanımış olduğu en büyük pedagoglardan birisidir. Hem pedagog hem de fiili öğretmendir. Bağdat’ta Nizamiye Medresesinde ders vermiş ve yüzlerce talebe yetiştirmiştir. Ebu İshak Şirazi, Nizamiye Medresesinin ilk rektörü sayılır. Gazali de onu takiben ikinci rektör addedilir. Hayatını ilme ve eğitime adamış bir abide şahsiyettir. Bediüzzaman’ın model aldığı Ezher aslında zamanla onun (Nizamiye) yerine geçmiştir. Nizamiye Medresesi, Salahaddin Eyyübi’den sonraki ikinci devre Ezher’in ilk atası sayılabilir. Macid Arsan Geylani’nin ‘Hakeza Zahare Cilu Salahaddin ve Hakeza Ade’t El Kuds/Salahaddin Nesli Böyle Doğdu ve Kudüs Böyle Geri Alındı’ kitabında belirttiği gibi Salahaddin Eyyübi ve onun temsil ettiği kurtuluş nesli Gazali ve Geylani ekollerinin manevi meyvesi ve ürünüdür.
Gazali’nin filozoflara katı davrandığı sanılır. Aslında bu davranışı kendi namına olmayıp Hak namınadır ve filozoflara bilmedikleri alana girdiği için adeta şefkat tokadı savurmuştur. Halbuki onun ötesinde zındıkanın haricinde bütün İslam ekollerine saygılı davranmıştır. Zaman zaman Mutezile’ye bile bazı haksız saldırılar karşısında kol kanat germiş ve siper olduğu söylenmiştir. Lakin batiniliği ve talimiyye mesleğini zındıkanın bir şubesi olarak görmüş ve bu meselede İslam’ın sınırlarına oldukça sadık kalmıştır ve kendisinden de zaten bu beklenirdi. Fetret ehline de çok şefkatli yaklaşmış ve hiç mesaj ulaşmayan veya yanlış mesaj ulaşan zümrelerin bir nevi necat bulabileceklerini ve bu noktada Allah’dan ümit kesilmeyeceğini ifade etmiştir. Zor şartlar altında yaşayanlara da yine şefkat mesleğiyle mukabele etmiş ve bilhassa mahrumiyet bölgeleri sayılan serhat ve sınır boylarındaki Müslümanlara da ilgi ve alaka gösterilmesini tembih etmiştir.
*
Eğitimden pay almayan zümrelere yönelik eğitim kampanyaları düzenlenmesini istemiştir. Said Havva’nın aktardığı gibi İmam Gazali bu hususta Müslümanlara şöyle tavsiyelerde bulunmuştur: ”Her mahalle ve hatta her köy ve mescidde insanlara dinlerini öğreten hocalar ve fakihler bulunmalıdır. Farz-ı aynını yerine getirmiş her fakih farz-ı kifaye babından ehl-i sevaddan mücavir alanlara çıkmalı Araplara ve Kürtlere ve diğerlerine dinlerini öğretmelidir. Beraberinde de yiyeceğini götürmeli ve genellikle eğittiği insanların yiyeceklerinden uzak durmalıdır. Zira onların yiyeceklerinin bir kısmında gasp şüphesi ve haram olma şaibesi vardır (Cündüllah: Sakafeten ve Ahlaken, s: 373, Daru’l Kütüb el İlmiyye, Beyrut).”
Burada birkaç hususu birden zikrediyor. Bunlardan birisi Kürtlerin ve Arapların İslami eğitime muhtaç oldukları keyfiyetidir. İkinci olarak sarahatle zikredilen husus, ehl-i sevad ve ötesidir ki, bundan kasıt Irak ve ötesi yani Kürtlerin yaşadığı bölgedir. Demek ki, Gazali Kürtlerin ve Arapların bugün meskun bulundukları mahalle atıfta bulunuyor ve işaret ediyor ve bu mahallerde adeta seyyar ve mobil irşat ekipleri kurulmasını ve bulundurulmasını tavsiye ediyor. Bir önemli uyarısı da irşat ehlinin yiyeceklerine titizlenmesi ve cercilikten uzak durmalarıdır. Bunu da bölge halkının rızkının şaibeli olmasına bağlıyor. Yüzyıllar sonra Kürt kökenli Ahmet Haznevi de bir eserinde kızlarını mirastan mahrum bıraktıkları için yöre halkının mallarında haram olma şaibesi bulunduğunu zikretmiştir. Bu yönüyle de Gazali’yi teyit etmiştir.
*
Buradan alacağımız ders, bölge halkının İslami anlamda eğitilmesinin gereğinin Gazali’nin bile dikkatinden kaçmadığıdır. Bugün yaşanılan çıkmazın temel sebeplerinden birisi budur. Temel neden bölgenin salih bir ortamdan yoksun oluşudur. Salih ortamı sağlayan hususlardan birisi İslami değerlerin kökleşmemesi veya zayıflatılmasıdır. Bölgede bugüne kadar istikrar unsuru olan medreseler ve Nakşibendi geleneği idi. Onlar ise yaşanılan değişime kurban gitmiş veya kuruma noktasına gelmiştir. Medreseler Gazali’ye kadar uzanan Nizamiye Medreselerinin ve geleneğinin bir uzantısıdır. Lakin hem medrese hem de Nakşibendilik geleneği körelmeye yüz tutmuştur.
Nakşibendilik geleneğinin yerini bir nevi Risale-i Nur talebeleri alsa da medresenin yeri boş kalmış ve doldurulamamıştır. Gazali’nin tavsiyesini ilk olarak yaygın bir biçimde hayata geçiren zülcenaheyn Halid-i Bağdadi hazretleri olmuştur. İlk defa Ekrad bölgesinde yaygın din eğitimi ağı kurmuştur. Bilahare Bediüzzaman o kadim geleneği Medresetü’z Zehra projesiyle günümüze taşımak ve canlandırmak istemiştir. Lakin buna bilhassa Osmanlı sonrasında ideolojik nedenlerden dolayı gerekli ihtimam verilmemiştir. Demek ki, Gazali’den Halid-i Bağdadi ve Bediüzzaman’a bölgenin hali pek değişmemiş ve reçetesi de aynı kalmıştır. Reçete salih bir atmosfer ve ortamın teminidir ve bunun da olmazsa olmaz şartı dini/müspet eğitimdir. Bu eğitim İslami değerleri yeşertecek ve salih ortama katkı sağlayacaktır. İslami değerleri ikame edecek ilim ve irfandır. Veya medrese ve tekke beraberliğidir. Reçete budur.