Gaziantep, destan şehirlerimizden birisidir. Muhteşem tarihi kadar, çalışkan ve müteşebbis insanları ile her zaman özel bir yere ve konuma sahip olmuştur.
Tarihi ilk çağlara kadar uzanan Gaziantep, bu coğrafyada İslam ile müşerref olan ilk şehirlerden birisidir. Hz. Ömer zamanında yapılan cihadlar sırasında Araplar tarafından ilk defa Hz. Ömer’in kumandanlarından İyâz b. Ganem tarafından İslâm topraklarına dâhil edildi. Gaziantep ile Hatay bölgesi Bizanslılardan alınmış ve bölge halkı 639 yılından itibaren İslamiyet’i kabul etmeye başlamıştır.
Kısa süreli el değiştirmelerin ardından, Hârûnürreşîd’in, 782 yılında Bizanslılar’dan geri aldığı Kuzey Suriye kaleleri içinde Dülük (Antep) de vardı. Bu dönemde bütün Suriye bölgesi İslam kuvvetlerinin eline geçmiş ve Gaziantep’te ünlü Ömeriye Camii, bu büyük fetihlerin sembolü olarak yapılmış, böylece bu şehre ilk İslam mührü vurulmuştur.
Bölgede daha sonraki yıllarda sırasıyla Selçuklular, Moğollar, Dulkadiroğulları ve Memluklüler egemenlik sağlamış ve bunların ardından, Yavuz Sultan Selim komutasındaki Osmanlı Ordusunun kazandığı Mercidabık Zaferinin ile birlikte bölge Osmanlı Devletinin toprakları arasına katılmıştır.
Osmanlılar döneminde şehir baştan sona imar edilmiş, çok sayıda cami, medrese, han ve hamam yapılmış, kent aynı zamanda üretim, ticaret ve el sanatları yönünden de çok büyük gelişmeler göstermiştir.
Evliya Çelebi 1641 ve 1671 yıllarında yöreyi iki kez ziyaret etmiş, burada 22 mahalle, 8 bin ev, 100 kadar cami, medrese, han, hamam ve üstü kapalı çarşı olduğunu yazarak şehre ‘’Şehr-i Ayıntab-ı Cihan’’ adını vermiş ve gezdiği şehirler arasında bir ayrıcalık kazandırarak ‘’dünyanın gözbebeği bir şehir’’ olarak nitelendirmiştir.
Gaziantep, Osmanlı yönetiminde Halep iline bağlı bir sancak olarak çok büyük vazifeler ve görevler üstlenmiş, Şam bölgesinden Anadolu’ya açılan en önemli kapı olarak çok büyük fonksiyonlar yüklenmiştir.
25 Aralık 2021 tarihi, Gaziantep’in kurtuluşunun 100. yıldönümü. Bu vesile ile işgal ve kurtuluş döneminde Gaziantep’te yaşanan olaylardan kısaca bahsetmekte yarar bulunmaktadır.
Antep Savunması: bir şehir halkının toprağını, bayrağını, inancını, namusunu korumak ve düşmanın kirli postallarına çiğnetmemek için topyekûn olarak kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla, yaşlısıyla, siviliyle, askeriyle kararlığının, cesaretinin, mücadelesinin, inancının ve azminin bir destanıdır.
İngilizler Mondros Mütarekesi hükümlerine dayanarak 15 Ocak 1919'da Antep'i işgal ettiler. O zamanlar 115 bin civarında olan Antep'in nüfusunun 15 bini Ermeni olmak üzere 16 bini gayr-ı müslim idi. Bu işgal Ermeniler tarafından sevinç gösterileriyle karşılandı. Müslüman halka sataşarak, küstahça tavırlar sergilemeye başladılar.
Bu küstahça davranışları İngiliz kuvvetleri ve daha sonra şehri teslim olan Fransız kuvvetleri de destekleyince Antep'in ileri gelenleri kendi aralarında toplanarak direniş kararı aldılar, değişik cemiyet ve gruplar halinde teşkilatlanmaya başladılar. Bu teşkilatlanma köylere kadar yayıldı.
Bunların ardından gönüllüler kendi aralarında askeri birlikler oluşturmaya başladılar. Köylerde çeteler kuruldu. 1 Kasım 1919'da Ermenilerin küstahça tavırları yapılan büyük bir mitingle protesto edildi. Fransızların ve Ermenilerin saldırı ve küstahça tavırları arttıkça halkın tepkisi de o oranda yükselmeye başladı. Şehir içinde ve çetelerde silahlanma çalışmaları hızlandı.
Fransızların Kilis'e giden kuvvetlerinin yolda çevrilerek imha edilmesiyle 1 Ocak 1920'de ilk silahlı çatışmalar başladı. Daha sonraki günlerde Şahin Bey ve emrindeki çeteler, Fransızlara büyük kayıplar verdi. 28 Mart 1920'de Şahin Beyin şehit edilmesi büyük üzüntü meydana getirmişse de, halkın karşı koyma azmini en üst düzeye çıkardı.
1 Nisan 1920'de şehirde ilk silahlar patlamaya başladı. Düşmanın teknik yönden ve sayıca çok üstün silahlarına karşı Antep halkı çok yetersiz ve kendi imal ettikleri silahlarla kahramanca karşı koydu. Şehirdeki bütün demirciler, tenekeciler, marangozlar kısacası bütün sanatkârlar, silah imal etmek için seferber oldular. Antep’liler, düşmanı şehirlerinden çıkarmak için muhteşem ve destan gibi bir mücadeleyi her şeylerini ortaya koyarak var güçleriyle sürdürdüler.
10 Ağustos 1920'de imzalanan ve Osmanlı İmparatorluğunu parça parça eden Sevr Anlaşması hükümlerine göre, Antep ve civarı Fransızların mandasına verilmekteydi. Bu durum Antep’lilerin mücadele azmini zerre kadar sekteye uğratmadı. Fransızlar, Antep’lilerin bu direniş ve mücadele azmini kırmak için şehirde toplarla büyük bir tahribata giriştiler. Şehir etrafındaki düşman ablukası neticesi şehirde büyük bir kıtlık başladı. Erzak sıkıntısı had safhaya ulaşınca halk ve özellikle çocuklar büyük zorluk yaşadılar.
Büyük Millet Meclisi tarafından 6 Şubat 1921 tarihinde, çatışmalar bütün şiddetiyle devam ederken kabul edilen 93 numaralı kanunla, Antep'e Gazilik unvanı verildi.
Şehirdeki bütün cephane ve erzak tükenince, 7 Şubat 1921'de Antep’li bütün kahraman direnişçiler, bir huruç harekâtı gerçekleştirerek düşman siperlerini yarıp şehir dışına çıkmayı başardılar. Bu şekilde şehir dışına sağ olarak ancak 450 asker çıkabilmiştir.
8 Şubat tarihinden itibaren bir tek askeri kalmayan Gaziantep halkı teslim olmak zorunda kaldı. On bir ay süren bu kahramanlık destanında 6317 Antep evladı şehit edilmiştir. Bu büyük şahlanış sırasında Antepliler, bütün şehit ve gazileriyle tarihe birer kahraman olarak geçmişlerdir.
20 Ekim 1921'de Fransız Hükümetiyle imzalanan Ankara Anlaşması ile 25 Aralık 1921'de bütün düşman askerleri şehri terk etti. Mehmetçik halkın sevinç gözyaşları ve tekbir sesleriyle Antep'e girerek şehri teslim aldı.
Antep'in işgali günlerinde şehirde büyük üzüntüler yaşandı. Ağıtlar yakıldı. Hüzünlü türküler söylendi. Tarihin altın sayfaları arasında yerini alan, şan ve şeref dolu bir destan yazıldı. İşgal günlerindeki Antep’linin duygularını ve yaşadığı üzüntüleri Şair Şerif Dai şu mısralarla ölümsüzleştirdi:
GAZİANTEP DESTANI
Kara imiş şu Antebin yazısı
Melemiyor koyun ile kuzusu
Her köşe başında yiğit ölüsü
Hani benim mor sümbüllü bağlarım
Antep diye hazin hazin ağlarım
Kavaklığın şirazesi bozuldu.
Humanıza kara yazı yazıldı.
Camilere şehit kabri kazıldı.
Hani benim mor sümbüllü bağlarım
Antep diye hazin hazin ağlarım.
Askerler hep mahsarada kaldılar
Fıstıkları çıtır çıtır kırdılar
Bir hücumda üç yüz şehit verdiler
Hani benim mor sümbüllü bağlarım
Antep diye hazin hazin ağlarım
Ağlaşır analar, sızlaşır bacı.
Yürekten çıkar mı böyle bir acı
Cümle müslümanlar size duacı
Hani benim mor sümbüllü bağlarım
Antep diye hazin hazin ağlarım.
Anteb’in etrafı dumanlı bağlar
Doktorlar toplanmış yaramı bağlar
Anneler ah çeker bacılar ağlar
Hani benim mor sümbüllü bağlarım
Antep diye hazin hazin ağlarım
Minareden ezan sesi gelmiyor.
N'olup n'olmadığını kimse bilmiyor.
Gelinler kızların yüzü gülmüyor
Hani benim mor sümbüllü bağlarım
Antep diye hazin hazin ağlarım.
Bugün Gaziantep, kurtuluşunun 100. Yıldönümünde çok büyük hedeflerle ve gittikçe büyüyen ve gelişen bir şehir olarak yoluna devam ediyor.
Bölgenin en büyük ve en gelişmiş şehri olarak, üretim ve ihracat çıtasını her geçen gün yükseltme yolunda gece gündüz demeden çalışıyor.
Türkiye’nin en önde gelen ‘’Ensar’’ şehirlerinden birisi olarak, tarihine ve inancına yakışır bir misyon üstlenerek kardeşlik bağlarını, muhabbet ve yardımlaşma duygularını canlı tutarak, birlik ve beraberliğin yolunu daha sağlam bir şekilde örmeye ve tahkim etmeye gayret gösteriyor.
Türkiye’nin İslam âlemine açılan en önemli kapılarından birisi olarak, gelecekte çok daha büyük ve bütün bölgeyi kucaklayacak şekilde vazifeler üstlenmenin temelini sağlam bir şekilde inşa etmek için hiçbir fedakârlık ve gayretten kaçınmıyor.
Kurtuluşunun 100. Yılında geldiği bu çok önemli noktadan sonra, çok daha büyük hedeflere ulaşması dua ve temennisiyle yolun açık olsun Gaziantep.