Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim üyesi Prof. Dr. Tayfun Özkaya, teknolojiyle bilim arasında bir ayrım yapmak gerektiğini ve GDO'nun biyoteknolojiye indirgenemeyeceğini söyledi.
“Kırk yıl boyunca asbestin zararsız” diye kullanıldığını ve üstelik o dönemde Avrupa Birliği'nin Brüksel'deki ana binasının bile asbest maddeyle kaplı olduğunu ifade eden Özkaya, şöyle devam etti:
“Sonra bilim insanlarının çabalarıyla asbestin zararlı olduğu ortaya kondu. Ondan sonra asbest yasaklandı. Brüksel'deki o meşhur AB binası da terk edildi, bina yıllarca hayalet olarak kaldı. Sigaranın da yıllarca zararsız olduğu iddia edildi.
Sigara uzun yıllar, sigara firmalarının ağır baskıları sonucunda sigara ile hastalıklar arasındaki bağlantılar sürekli reddedildi. En sonunda sigaranın gerçekten zarar yaptığı ortaya konuldu. Şimdi yine sigara satılıyor ama üzerinde sağlığa zararlı yazısı bulunuyor.”
Günümüzde GDO konusundaki araştırmaların, GDO şirketlerince desteklendiğini bildiren Özkaya, “GDO konusunda olumsuz sonuçlara ulaşan bilim insanları işinden atılabiliyor. GDO ile ilgili iddialara daha az ilaç kullanılacağı, verim artışı olacağıdır. Gerçek tam tersidir. GDO uygulamaların yüzde 85'i ot öldürücülere (herbisit) karşı bitkilere dayanıklılık kazandırılmasıyla ilgili. Oysaki GDO'lu bitkilerin üretildiği ülkelerde ilaç kullanımı hızla arttı. Arjantin'de glyphosate kullanımı 14 kat arttı. Verim artışı iddiası da doğru değildir. Hindistan'da GDO pamuk dönüm başına 370 kilogram verim vaat etmişti. Ortalama verim 50 kilo oldu” diye konuştu.
GDO'NUN CANLILAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
GDO'lu ürünlerin insanlarda alerjilere yol açtığı ve hayvan deneylerinin çok olumsuz olduğunu iddia eden Özkaya, sözlerine şöyle devam etti:
“İskoçya'daki bir enstitüde GDO'lu patatesle beslenen farelerin tümünün iç organlarında küçülme, bağışıklık sistemlerinde çökme, kan yapılarında bozulma görüldü. Rusya Bilim Akademisinde farelerin yavrularının yüzde 55'6'sı doğduktan sonra üç hafta içinde öldü.
Avusturya Tarım ve Sağlık Bakanlığı'nın finansmanı ile Viyana Üniversitesinin geçen yıl yaptığı bir çalışmada ise GDO gıdalarla beslenen farelerin 34 nesil sonra büyük ölçüde üreme yeteneklerini kaybettikleri belirlendi.”
GDO'nun biyoçeşitliliğe tehdit oluşturduğunu vurgulayan Özkaya, şunları kaydetti:
“İngiltere'de 2007 yılında GDO kolzadan yabani akrabası olan yabani hardala gen geçişi ispatlanmıştır. GDO yerli gen kaynaklarını zamanla ortadan kaldıracaktır. GDO'daki tehlike sadece insana değil çevreye de yöneliktir. Bir felakete yol açabilir. Yaygın olarak GDO uygulaması olan pamuk, mısır, soya ve kolzada sonuçlar olumsuzdur.
Şimdilerde GDO yandaşları hiç gerçekleşmemiş bazı olayları ileri sürerek GDO'ya prestij kazandırmak istemektedirler. Bunlardan biri, A vitamini içermesi nedeniyle dünyanın kurtarıcısı gibi gösterilmek istenilen altın pirinçtir. Halbuki piyasaya henüz sürülmemiştir. Çünkü gen alınan bir nergis türünden zehir gelmiştir. Diğeri de omega 3 içerdiği söylenen soyadır. Bu çeşitte piyasaya sürülmemiştir. Bu tohuma da GDO yöntemleri ile herbisit direnci kazandırılmaya çalışılmıştır.”
Özkaya, GDO'da kazananın dev şirketler olduğunu, bu şirketlerin hem tohum, hem de tarım ilacı ürettiğini sözlerine ekledi.
Bugün