Gebze Platformu Bediüzzaman'ı konuştu

Kocaeli'nin Gebze ilçesinde biraraya gelen Gebze Platformu, vefatının 50. yılında Bediüzzaman Said Nursi'yi düzenledikleri bir panelle andı

İltifat Necefli'nin haberi:

Kocaeli'nin Gebze ilçesinde biraraya gelen Gebze Platformu, vefatının 50. yılında Bediüzzaman Said Nursi'yi düzenledikleri bir panelle andı. Panel programıyla düzenlenen etkinliğe binlerce Gebzeli katıldı.
Açılış ve oturum başkanlığını Doç. Dr. Vehbi Karakaş'ın yaptığı panele katılan Prof. Dr. Suat Yıldırım, Prof. Dr. Faris Kaya, Prof. Dr. Ahmet Nebi Söyler ve Av. Nihat Derindere birer konuşma yaptı.

DOÇ. VEHBİ KARAKAŞ: KAİNAT KİTABINDA OKUMADIĞI BİR VARLIK YOKTUR

Gebze Belediyesi Osman Hamdi Bey Kültür Salonu'nda gerçekleşen panelde açılış konuşmasını yapan Karakaş, "Üstad Bediüzzaman, orijinal bir şahsiyettir. Üslûbuyla, kıyafetiyle, ismiyle, mücadelesiyle, metoduyla, konuları seçmesi ve izahıyla orijinaldir. Hiç kimseye benzemez. Hiç kimseyi taklit etmemiştir. Eski ve bozulmamış Türkçeyi kullanmasına rağmen konuları ele alış tarzı yenidir. İkna gücü fevkaladedir. Onun eserlerini okuyan kendisini gelişmiş yepyeni bir laburatuvarda hisseder. Kâinat bir laburatuvar, o bir labirenttir. Kâinat kitabında okumadığı, tahlil (analiz) etmediği bir varlık, bir ayet yok gibidir. Nebatat, hayvanat, cemadat… Onun elinde 99 tesbih taneleri gibi evrilir, çevrilir. Her bir varlık onun hem tefekkür alanı, hem de zikir arkadaşıdır." dedi.

Bu haliyle Bediüzzaman'ın eski ile yeni, geçmişle gelecek arasında yıkılmaz bir köprü olduğunu, bu köprüden Türk'ten Kürt'e, Kürt'ten Türk'e sevgi, saygı, şefkat, birlik-beraberlik, dayanışma, yardımlaşma, barış, kardeşlik akışı sağlandığını vurgulayan Karakaş, "Vatanı bölmek isteyenler, şimdiye kadar bu işte başarılı olamadılarsa bu köprü var olduğu için olamadılar. Bu sözümüzle başka etkenleri inkâr etmiyoruz, ancak Bediüzzaman'ın, Kürt-Türk kardeşliğindeki, bölünmez bütünlüğümüzdeki rolünün fevkalade büyüklüğüne dikkat çekmek istiyoruz. O sadece Doğu ile Batı arasında değil, muhteşem geçmişimizle, muhteşem geleceğimiz arasında da bir köprüdür. 'Eski hal muhal, ya yenihal, ya da izmihlal.' kaidesi gereğince eskimeyen İslâm'ı eskiyen bir hal, bir dil ve bir yolla anlatmanın yok oluş olacağına dikkat çekmiş, yepyeni bir mantık ve üslupla çağa ve çağdaşlarına seslenmiş, çağın imamı olması hasebiyle de çağa silinmez damgasını ve nurlu mührünü vurmuştur." diye konuştu.

PROF. SUAT YILDIRIM: 6 BİN SAYFALIK MUAZZAM BİR KÜTÜPHANE

Bediüzzaman'ın 6 bin sayfalık mazzam bir kütüphane bıraktığını ve vesile olduğu hareketle dünyanın dört bir yanına ulaştığını belirten Prof. Dr. Suat Yıldırım, "Muhakemat eserinde, evvela tefsirle tefsirin malı olmayan şeylerin ayırt edilmesi gerektiğini söylüyor. Müslüman olmayan birinin camiye girişiyle müslüman olamayacağı gibi tefsire girmiş birtakım yanlış bilgiler de tefsirden sayılmıyacağını belirtir. Tefsir edilen kelam Allah'ın kelamıdır. Tefsir edilen hükümler haktır. Bu tefsir edilen kelamdan şu murat olabilir, maksatlarından birisi şu olabilir. İşte tefsirler Kur'an'ın camii, çok kapsamlı ifadelerinden tefsirler bulundukları zamana, muhataplarının seviylerine göre, mekanın, zamanın şartlarına köre Kur'an'ın bu cami, kapsamlı hakikatlarinden anlattıkları hakikatleri insanlara aktarırlar" diye anlattı.

Üstad, eserini yazarken yanında Kur'ân-ı Hakîm'den başka kaynak bulunmadığına dikkat çeken Yıldırım, bazen bir konudaki ayetleri derinden derine tefekkür edip, onları tekrar tekrar okuduğunu, her tekrarında yeni yeni feyizler aldığını, sonra Kur'ân'dan mülhem olarak süratli bir şekilde o konuyu açıkladığını, yanındaki talebelerine yazdırdığını söyledi. Prof. Yıldırım, şöyle devam etti:

"Bu eserleri şahsının malı olarak düşünmediğinden, fazileti Kur'ân'a râci olup Kur'ân hakikatlerine hizmet ettiğinden, bunların ehemmiyetini belirtir, insanların bu eserleri dikkatli bir şekilde okumalarını tavsiye ederdi. O şöyle diyor: 'Manevî bir elektrik olan Risale-i Nur dahi, ne şarkın malumatından ve ne de garbın felsefe ve fünûnundan iktibas edilmiş bir nur değildir. Daha doğrusu, semavi olan Kur'ân'ın şark ve garbın fevkindeki yüksek mertebesinden iktibas edilmiştir.' Üstad'a göre Risale-i Nur'un Kur'ân'dan mülhem olduğunun şu gibi delilleri vardır; üstün ikna kabiliyeti, farklı seviyedeki insanlara hitap edip herkesin kendi durumuna göre yararlanmasını sağlaması, muhtevasının zenginliği, müellifin adeta bir yerden okuyormuşçasına süratle söylemesi, söylediğinin yanındaki talebeler tarafından hızla yazıya geçirilmesi, külliyatın, müellifinin havsalasının çok ötesinde bir genişliğe sahip olması.

Bu külliyat, getirdiği misaller ve diğer bazı özellikleriyle derin hakikatleri sade insanlara bile anlatır. Halbuki o gerçekleri, büyük âlimler bile anlaşılmaz ve anlatılamaz deyip, değil geniş kitleye, ilim bakımından yüksek seviyedeki insanlara bile anlatamazken, Risale-i Nur etkili ve duygulu bir şekilde anlatır. Demek, Risale-i Nurdaki sühulet-i beyan (kolay anlatım), şüphe yok ki ilahi inayet eseridir ve onun müellifinin hüneri olamaz. Şunu unutmayalım ki Kur'ân-ı Hakîm Allah Teâla'nın, bal arısına ve sair hayvanlara bile ilham ettiğini, Allah'ın kelimelerinin tükenmek bilmediğini bildirir. Kendisini Kur'ân'a veren bir mü'minin, onun 'tükenmek bilmeyen bedî mânâlarına' mülhem olmasında yadırganacak bir taraf bulunamaz. Sıradan insanların bile, iradeleriyle olmayan bazı durumlar hakkında 'kalbime doğdu', 'içime doğdu' tabirlerini kullandıklarını çokça görürüz."

Risale-i Nur'un, üzerinde durduğu temel konulardan biri Kur'ân'ın hakkaniyeti, yani gerçeğin ta kendisi olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Yıldırım, "O, insanlara iyice temellendirilmiş bir Kur'ân anlayışı vermeye büyük özen gösterir. Kur'ân'ın klasik tarifi şöyledir; 'Allah Teâla tarafından Hz. Muhammed'e (aleyhisselam) vahyedilmiş, tevatürle nakledilmiş, mushaflarda yazılmış, tilavetiyle ibadet olunan, mu'ciz kelamullahtır.' Bu, Kur'ân hakkında belirleyici bir çerçeve çizen mükemmel bir tariftir. Fakat Kur'ân'ın işlevlerini ve ondan nasıl yararlanmak gerektiğini göstermek için o, başka bir tarif daha yapar. Aslında pek teksifî (yoğun) olmakla beraber yine de uzun sayılabilecek bu tarifinden bazı cümleleri (sadeleştirerek) verelim: "Kur'ân, bütün âlemlerin Rabbi sıfatıyla Allah'ın kelamıdır. Kıyamete kadar gelecek bütün insanlara yönelttiği ezeli hutbesidir. Görünen âlemde, görünmeyen gayb âleminin lisanıdır. İslâm medeniyetinin güneşi, temeli ve mimari projesidir. Uhrevi âlemlerin mukaddes haritasıdır, maketidir. İnsanlığın hakiki hikmeti (felsefesi), insanlığı mutluluğa götüren gerçek mürşididir. İnsana hem hüküm ve hukuk kitabı, hem dua ve ibadet kitabı, hem hikmet kitabı, hem fikir kitabı, hem zikir kitabı, hem insanın bütün manevi ihtiyaçlarına merci olacak çok kitapları içeren kapsamlı bir kitab-ı mukaddestir." diye ifade etti. Panelin sonunda panelistler katılımcıların sorularını yanıtladı.

CİHAN

NOT: Cihan Haber Ajansı'ndan gelen haber metni iki sayın konuşmacının sözleriyle sınırlıdır. Diğer sayın konuşmacıların haberleri de gelince eklenecektir.

2010 Bediüzzaman Etkinlikleri Haberleri