Röportaj: Ömer Çelebi-RisaleHaber
Adıyaman’ın Kahta ilçesinde iman-Kur’an hizmetleri alakadar olan Hacı Mehmet Doğan hatıralarını anlattı. Medreseye ilk gittiği günden beri Risale-i Nurları diz çökerek dinlediğini belirten Doğan; aynı zamanda Suffa Vakfı temsilcilerinden Hacı Bekir Doğan’ın (Bekir Hoca) babası.
Sizi tanıyabilir miyiz?
Kahta’nın Güzelçay (Qılavin) köyünde doğdum. 70 yaşındayım. Bir dükkanım var, pekmez, köy peyniri ve yoğurt satıyorum.
ADIYAMAN’DAN MİSAFİRLERİM GELECEK
Kahta’ya Risale-i Nurlar nasıl geldi?
Kahta’da düzenli Risale-i Nur dersleri altmış yıldan beri yapılıyor. İlk olarak rahmetli Hacı İbrahim Altuntaş ve Zamir ağabeyler, Üstadı ziyaret etmek için Isparta’ya gidiyorlar. Barla’ya ulaştıklarında Molla Abdullah ağabeyle karşılaşır ve onlara Üstad’ın mektubunu nakleder. Üstad mektubunda: “Adıyaman’dan misafirlerim gelecek, zahmet edip yorulmasınlar. Ben onları talebeliğime kabul ediyorum. Onlar benim talebemdir. Geri dönsünler ve Adıyaman’a hizmet etsinler” diyor. Ağabeyler geri dönünce kendileri ile birkaç kitabı gizlice getiriyorlar ve Hacı İbrahim ağabeyin evinde dersler başladı. O günden beridir Kahta’da dersler, hizmetler aksamadan devam ediyor Elhamdulillah.
ELLİ YILDIR RİSALE-İ NUR DERSLERİNİ DİZ ÇÖKEREK DİNLİYORUM
Sizin tanımanız nasıl oldu?
Kahta’ya gelenler bilirler, Kahta’nın en eski camisi ‘Ulu Cami’dir’. Elli ya da elli beş sene evveldi, her vakit namazı için o camiye gidiyordum. Cami çıkışında sürekli bir grup demirciler caddesinden aşağıya doğru gidiyorlar. Her gün böyle olduğunu görünce aralarında Şevket kardeş vardı. Sordum ona ‘siz sürekli nereye gidiyorsunuz, ben de sizinle gelebilir miyim, siz ne yapıyorsunuz?’ O da dedi ki: ‘Bizim medresemiz var, Risale-i Nur okumaya gidiyoruz, seni de davet ediyoruz’ dedi. Ben de hemen elimi cebime attım, dedim ücreti ne kadar, on lira veriyorsanız, ben on beş lira vereceğim. Şevket kardeş tebessüm ederek: ‘para vermene gerek yok, gel yeter ki oku’ dedi.
Peki sonra ne oldu?
Daha sonra onlarla beraber gittik. Tabi ben çok heyecanlıydım. Vardığımızda küçücük, kerpiçten yapılmış bir yer gördüm. İçeri girdik, içerde Rahmetli Hacı İbrahim ağabeyi gördüm ve o da beni görünce ‘gel gel’ diye kısık bir sesle beni çağırdı. Yanına yaklaştım ve diz çökerek ilk kez Risale-i Nur dersini dinledim. O yüzen elli yıldan beridir Risale-i Nur dersleri olunca diz çökerek, başımı eğerek dinliyorum.
MAHMUT ALLAHVERDİ AĞABEYİN ÇOK EMEĞİ OLDU
Kaç kişiydiniz, dersleriniz nasıl oluyordu?
Sayımız çok azdı. İşimiz, gücümüz okumaktı. Benim dükkanım vardı, bir kardeş “gel okumaya gidelim” deyince, dükkanım var, eve ekmek götüreceğim demeden kapatır giderdim. Ama şimdiki gibi yarım saat, bir saat değil, saatlerce okurduk. Ve de her gün ders yapılıyordu. Dersler akşam altıda başlar gece on iki veya bire kadar devam ediyordu. O zamanki derslerden aldığım haz çok fazlaydı.
Başka medreseleriniz var mıydı?
Sadece ulu caminin aşağısındaki kerpiç yer vardı. Sayımız artınca yeni yerler arayışını girdik. Orası yetmedi. Yalnız o zamanki sıkıntılardan dolayı kimse bize evini vermiyordu. Herkes korku içindeydi birine “biz Nurcuyuz” dediğimizde adeta dilini yutar gibiydi. Biz de kiralayacağımız yere “medrese değil de şahsi kalacağız” diye ikna etmeye çalışıyorduk. Yatılı okulu tarafında bir yer kiraladık. Ama üç ay geçtikten sonra bizim nurcu olduğumuzu anlayınca bizi çıkardı. Rahmetli Mahmut Allahverdi ağabey sık sık gelirdi. Çok şevkliydi. Bize dedi ki: ‘O kadar ağalarınız var, zenginleriniz var, söyleyin size bir arsa versinler, medresenizi kendiniz yapın.’ Kendisi bizzat gitti bugün siyasette de önemli bir makama gelmiş bir hemşerimize durumu anlattı ve şimdiki adliye binası tarafında bize bir arsa verdi. Ancak bu duruma Hacı İbrahim ağabey medrese ona uzak kalacak ve sık sık gidemez diye çok üzüldü, çok ağladı. Ayrıca orası polis karakolunun hemen yanındaydı, güvenli olsun diye Ulu cami civarında bir yer bulup arsa ile takas yapmaya karar verdik ve ulu cami ile komşu olan bir yer bulup ora ile takas ettik ve 35 yıldan beridir orada hizmetlerimiz oluyor, talebelerimiz yetişiyor. Şimdi ise 6 katlı bir medresemiz ve her semtte de derslerimiz oluyor. Allah’a hamd-u senalar olsun.
DİNDAR OLMAYANLAR RİSALE-İ NURLARI MUHAFAZA ETTİLER
1960 yıllardan sonra çok baskılar oldu. Sizi etkiledi mi?
Etkilemez olur mu, medreseye toplu halde gidemiyorduk. İkili gruplar şeklinde farklı sokaklardan gidiyorduk. Kitapları bahçelerde toprağın altına gömüyorduk. Hatta bazen de dostlarımız vardı ama dindar değillerdi. Orada arama yapmazlar diye onlara teslim ediyorduk. Sağolsun bizim için Risale-i Nur’ları muhafaza ettiler, sakladılar. Halkın içine fitne koydular, nurcular dendi mi herkes korkuyordu. Kimse bizimle konuşmuyor, evine misafir bile etmiyordu. Hatta “geceleri lambasını yakılmış olan bir yer görürseniz bunlar nurculardır, sakın bunların yanına gitmeyin” derlerdi. Medresenin anahtarı sürekli bendeydi. Bana ‘sen ne yapıyorsun, cebinde ateşi taşıyorsun’ derlerdi. Ama biz artık her şeyi göze almıştık. Ne olursa olsun bu davamızdan vazgeçemezdik.
Hapse atıldınız mı?
Hapse düşmek, ağabeylerle beraber olmak nasip olmadı.
BOĞAZINDAKİ DAMARLAR ÇIKACAK GİBİYDİ
Nurcuların davalarına Bekir Berk ağabey mi gelirdi?
Evet. Hayatımda Bekir Berk gibi cesaretli bir insan görmedim. Allah ondan razı olsun. Adıyaman cezaevinde ağabeyler-kardeşler vardı. Mahkemeleri olacağı zaman Bekir ağabey gelirdi. Zaten sürekli o dönemlerde bu bölgelerdeydi Şanlıurfa, Diyarbakır, Malatya, Elaziz, Adıyaman’ı gezerdi ne kadar dava varsa hepsine bakardı. Adıyaman’da duruşma olacağı zaman biz yüzlerce kişi Bekir ağabeyi karşılamaya giderdik. Adliye çevresinde toplandırdık. Ben de bizzat duruşmalara katıldım. Hakim ve savcılar, Bekir Berk gelince çok saygı gösterirlerdi. O, Risale-i Nur’ları müdafaa edince, o kadar heybetli konuşurdu ki, boğazındaki damarlar yerinden çıkacak gibi olurdu. Onun vesilesiyle onlarca nur talebesi beraat etti.
Başka hangi ağabeyler ziyaretinize gelirdi?
Üstad’ın hizmetinde bulunan bir çok ağabey Kahta’yı ziyarete gelirdi. Bize çok ehemmiyet verdiler. Bayram ağabeyi biz burada çok misafir ettik. Ondan çok ders dinledik. Hulusi ağabey de ilçemize sık sık gelirdi. Ders okununca başını öne eğer uyuduğunu zannederdik. Dersin sonunda birden heybetli olur, sonrada dersin izahını yapardı. Ben ondan çok etkilendim. Ve bir günde haber aldık ki Hulusi ağabey Hakk’ın rahmetine varmış (gözyaşları döküyor).