Nur Okur
Bitiyordu günler, azalıyordu zaman, yaklaşıyorduk biraz daha ölüme. Hayat bir şekilde geçiyordu. Mühim olan geçirdiğimiz günü anlamlı kılabilmekti. "O ki, hanginizin daha güzel işler yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. Kudreti dâimâ üstün gelen ve günahları çok bağışlayan yalnız O’dur." (Mülk Sûresi, 2) meâlindeki âyette geçtiği gibi yaşadığımız müddetçe güzel ve hayrımızı artıran işler peşinde olup bu gelip geçici dünya hayatında birbirimizle hayır yolunda yarışmak en güzeli.
Kur’ân-ı Kerîm'de Bakara Sûresi'nde Cenâb-ı Hak (cc) şöyle buyurmaktadır: "Herkesin yüzünü ona doğru çevirdiği bir yönü vardır. Öyleyse hayırlarda yarışın. Nerede olursanız olun, Allah sizin hepinizi bir araya getirecektir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir." (Bakara Sûresi, 148. Âyet-i Kerîme Meâli) O yüzden yarıştığımız konular ne mal mülk ne de şöhret olmalıdır. Artık bunu anlamalıyız. Bu dünya hayatının çok da bir anlamı yoktur. Ne diyordu Rabbimiz Ankebut Sûresi'nde meâlen: "(Oysa onların tek gerçek kabul ettikleri) bu dünya hayatı hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir; âhiret yurduna gelince işte asıl hayat odur; keşke bunu bilselerdi!" (Ankebut Sûresi, 64. Âyet-i Kerîme Meâli) Evet keşke bilseydik bu dünyaya geliş amacımızın ne olduğunu. Bu dünyadan gelip geçtiğimizi, tek hakikî hayatın âhiret hayatı olduğunu, orası için çalışıp, çabalamamız gerektiğini.
Bir hadîs rivayetinde Peygamberimiz (asm) şöyle buyuruyor: "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalış, yarın ölecekmiş gibi de âhirete çalış." (Câmiu’s-Sagîr, II/12, Hadîs No:1201) Bu rivayette dünyaya teşvik değil âhirete teşvik vardır. Yani insanlarda dünyaya çalışma meyli olduğundan, bu sözle, dünyaya çalıştığınız kadar âhirete de çalışınız yönünde insanlar teşvik edilmektedir. Dengeyi kurmak, itidalli olup dünya ve âhiret dengesini ölçülü bir şekilde ayarlayıp, işlerimizi, amellerimizi bizden istenilen şekilde yapmak önceliğimiz olmalı. İnsan olarak bazen sınırları aşabiliyor, denge hususunda sıkıntılar yaşayabiliyoruz. Dünyaya çok bağlanıp, sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi davranabiliyoruz.
Nurlarda da dünya ve ahiret müvazenesi/dengesi hususunda şöyle denir: "Âhiret ve dünya müvazenesini muhafaza etmek ve her vakit havf û reca ortasında bulunmak maslahatı iktiza eder ki; her dakika hem ölmek hem yaşamak mümkün olsun." (Sözler, s. 343) Dengeyi sağlayan ise havf ve reca ortasında yani korku ile ümit arasında bulunmak ile mümkün olmaktadır.
Ve hiç unutmamak gerekir ki "Dünyaya ait işler, kırılmaya mahkûm şişeler hükmündedir; bâki umûr-u uhreviye ise, gayet sağlam elmaslar kıymetindedir. İnsanın fıtratındaki şiddetli merak ve hararetli muhabbet ve dehşetli hırs ve inadlı taleb ve hâkeza şedid hissiyatlar, umûr-u uhreviyeyi kazanmak için verilmiştir." (Mektubat, s. 33) Buradaki misali tam kavrar isek mesele hallolur. Dünyaya ait işler, kırılmaya mahkûm şişeler hükmünde olduğu için kıymeti de bu kadardır. Âhiret işleri ise sağlam elmaslar kıymetinde olduğundan dolayı kıymeti de o derecededir. Lakin bunları söylüyoruz diye dünyaya ehemmiyet vermeyip miskin olup dünyadan el etek çekmemiz gerekmiyor. Aksine bizim düstûrumuz şu olmalıdır: "Biz dini severiz. Dünyayı da yine din için severiz." (Hutbe-i Şamiye, s. 93) Dünyada da Müslümanların azîz olması için gayret etmemiz, Hz. Ebû Bekir (ra) ve Hz. Osman (ra) Efendilerimiz misillû maddî noktada da zengin olup o malımızı İslâm dâvâsına sarf etmemiz gerekir. Cenâb-ı Hak bu niyet ile bu nokta-i nazardan bakabilmeyi nasip etsin.
Dünyada nasıl olmamız gerektiği hususunda şu anektod çok mühimdir ve bizlere ufuk açmaktadır:
İbn Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem benim iki omuzumu tuttu ve:
“Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol” buyurdu.
İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle derdi:
"Akşama ulaştığında sabahı gözetme, sabaha kavuştuğunda da akşamı bekleme. Sağlıklı anlarında hastalık zamanın için, hayatın boyunca da ölümün için tedbir al." (Buhârî, Rikak, 3)
Garip ve bir yolcu gibi. Evet yolcuyuz, geldik, gördük ve gidiyoruz. O yüzden yaşadığımız müddetçe ne kötü bir kalbe ne de kötü bir niyete hiç mi hiç gerek yoktur.
Sonuç olarak; Yaşayacaksak bu dünya hayatını, güzel bir sadâ bırakıp gitmek gerekir. Ne diyordu şair Bâki:
"Âvâzeyi bu âleme Davud gibi sal.
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş."