Allâh’ın rahmet ve merhametini ön plana çıkararak ümit verici bir üslûp ile telkinde bulunmak, mânevî buhrâna sürüklenmiş olan cemiyetimiz için de fevkalâde ehemmiyetlidir. İnsanları akıl kavgalarına sürüklemek değil, hissen kazanmak, daha faydalı bir yoldur. Zira birçokları, aklen yanlış bir şekilde şartlandırılmış olabilirler. Onun için “cedel ve münâkaşa” ile iknâ edilip kazanılmaları çoğunlukla imkân dâhilinde olmaz. Çünkü menfî şartlanmalar, aklî delilleri kabûle mânîdir. Kalplerin hakîkatle ülfet edebilmesi için, evvelâ müsâmaha ile yaklaşılıp, içteki yüce temâyüllerin yeşermesine çalışmak ve bir muhabbet havası tesis etmek, daha tesirli bir yoldur.
GERÇEK FATİHLER KALPLERİ FETHEDEBİLENLERDİR
Nitekim bir muallime duyulan muhabbet, ona olan bağlılığı ve öğrettiklerine karşı alâkayı artırır. Onun muhabbet ve merhametle yaklaşması, telkin ettiklerini aklî bir mecrâdan ziyâde kalbî bir yoldan aktarmasını sağlar. Böylece telkin, muhâtabın rûhî temâyüllerine uygun bir muhtevâ kazanarak âzamî derecede şahsiyete inkılâb eder. Bu sebeple özellikle kalplere tesir için şefkat ve muhabbetle yaklaşmak gerekir. Yeryüzünün gerçek fâtihleri de, bu şekilde kalpleri fethedebilenlerdir.
MERHAMET MUHABBETİN MEYVESİDİR
Yine bu yüzdendir ki, sevgi, şefkat ve merhamet mahrûmu, benliğine düşkün idâreciler, emri altındakilerin gönüllerine hükmedemedikleri için zoraki bir itaat temin etmeye çalışırlar. Bunun için de insanların hayâtına zehir saçarlar. Dolayısıyla başarıları asgarî seviyede kalır. Böyleleri, ergeç nefretin girdabında boğulmaya mahkûm olurlar. Dolayısıyla, merhamet ve şefkat mahrûmu menfaatperest bir insanı idâreci yapmak, insanlığa zulmetmektir.
Zulüm; hakîkatte merhamet ve sevgiden nasipsizliğin bir eseridir. Bu iki yüce hasletten mahrûm olanlar, her zaman zulme meyledebilirler. Merhamet, muhabbetin meyvesidir. Sevgi temeline oturmayan bir âile yuvasında bile huzur, sükûn ve bereket olmayacağı gibi, muhabbetsiz bir hizmetten de hayırlı neticeler beklenemez.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş,Erkam Yayınları