Genel hava: Dindar, nezih, ar ve hayâ sahibi bir toplum.
* * *
Hangi camiye gittiysek kalabalık bir cemaat
* * *
Camiler tertemiz. Camilerin abdesthaneleri ve tuvaletleri de öyle.
* * *
Lüks spor arabalarıyla hava basan zengin bebelerinin Formula 1 numaralarını saymazsak, sokaklarda arsızlık manzaralarına rastlanmıyor.
* * *
Hanımların çoğu başörtülü.
* * *
1911-1951 yılları arasındaki İtalyan işgali sanki hiç yaşanmadı. Aşağı yukarı aynı yıllarda / aynı süreyle Fransız işgali altında bulunmuş olan Fas'ta bu işgalin kültürel ve siyasal etkileri hâlâ çok canlı, ama Libya'da İtalyan etkisinden geriye eser kalmadı (İtalyan kahvesi hariç). Fas'ta gençlerin şakır şakır Fransızca konuşmaları gayet tabii iken, Libya'da yeni nesiller İtalyancanın "İ"sini bilmiyorlar.
* * *
Milyarlarca dolarlık inşaat ihalelerinin önemli bir kısmı Türk firmalarına verildi / veriliyor. İşini dürüstçe yapan kimseye müşkülat çıkarılmıyor, paralar muntazaman ödeniyor.
* * *
Trablus'ta 5-6 tane Türk lokantası var ve hepsi de sabahtan akşama kadar müşteri kaynıyor. 10 ay önce Trablus'ta lokanta açan bir Adanalı, yoğun ilgi üzerine 10 gün önce ikinci lokantayı açmış; 30'a yakın Türkiyeli eleman çalıştırıyormuş; üçüncü lokantayı açmaya ve en az 14 vatandaşımıza daha istihdam sağlamaya hazırlanıyormuş
* * *
Türk televizyon dizileri Libya'da da çok popüler, ama Türkiye'nin Filistin konusunda gösterdiği muazzam hassasiyet ve bilhassa Başbakan Erdoğan'ın Davos'ta İsrail'e koyduğu tavır daha popüler.
* * *
Trablus ve Fizan'da farklı farklı kesimlere mensup onlarca Libyalı ile arkadaşlık kurduk. Hepsinin ortak özellikleri: Asalet, vakar, tok gözlülük, cömertlik ve Türkiye'ye hususi muhabbet. Bizi el üstünde tuttular, evlerinde misafir ettiler, yedirdiler-içirdiler, arabalarıyla yüzlerce kilometre gezdirdiler, işlerini-güçlerini bizim için ihmal ettiler, ayrılırken çantalarımızı hediyelerle doldurdular ve "Çok masraf ettiniz, müsaade edin de bu masrafların hiç değilse küçük bir kısmını karşılayalım" dediğimizde öyle güzel güldüler ki, dünyanın en lezzetli utancını yaşadık.
* * *
Ülkenin bütün televizyonları, radyoları ve gazeteleri devlete ait; muhalif seslere geçit verilmiyor; devletin hikmetinden sual olunamıyor; muhaberat elemanları her tarafta cirit atarak ahaliyi zapt u rapt altında tutuyor; kesinlikle baskıcı bir rejim var, ama uydu antenleri ve dolayısıyla El-Cezire de var
Herkes El-Cezire seyrediyor, El-Cezire'deki özgür tartışma ortamı herkesin gönlünü ayartıyor ve gönüllerde esen özgürlük rüzgârının kuvveden fiile çıkması an meselesi oluyor
* * *
Libya devletini sadece baskıcılığıyla anmak haksızlık olur. Ülkenin en ücra köşelerine kadar hizmet götüren, maaşa bağlanmamış fukara bırakmayan, Sahra çölünü yeşertmek için canla başla çalışan bir devletten söz edi-yoruz. Çölü tarıma açan İsrail'in bu başarısı bir mucize gibi anlatılır, ama Libya çöllerindeki buğday tarlalarından hiç söz edilmez. Bu vesile ile biz söz etmiş olalım.