Gençliği anladığımızda tesellimiz artacak
Konumuza genel bir kıyas sorusuyla girelim: Acaba ülkemizin gençliği ile İslam ülkeleri gençliği ve batı/dünya arasında ne tür avantaj ve dezavantajlar görebiliriz?
Biraz daha açalım sorumuzu. Doğu toplumlarında aile değerleri daha koruyucu ve güven verici olup manevi değerler sayesinde yanlış alışkanlıklara karşı bilinçli tutumlar gelişmektedir. Bunun yanı sıra iş, istihdam, yeteneklerini doğru geliştirme, ülke bütçelerinden yeterli destek alma konularına gelince, doğu toplumlarında gençliğin dezavantajlı duruma düştüğü söylenebilir. Bu kıyas, batı karşısında arzu edilen altyapı ve ekonomik desteğin olmayışından kaynaklandığı gibi, yeni eğitim ve kariyer metotları ile bakış açımızın yetersizliği de işin içine girmektedir.
Bununla beraber küresel bazda gençliği tehdit eden unsurlar, bizim kapımıza da dayanmış vaziyette.
1952 yılında bu tedhişi ve teşhisi ortaya koyan Bediüzzaman, Gençlik Rehberi kitabından dolayı yargılanıyordu. Eserinde, gençliğin sürüklendiği küresel bunalımı tarif ediyor, buna karşılık çözüm yaklaşımında referans kabul edilecek tercihleri göz önüne koyuyordu.
Manevi buhran karşısında tek bir gayesinin olduğunu belirten Bediüzzaman, bunun da “Gençleri camiye davet etmek” olduğunu ifade eder.
İslam gençliğinin batı aşısıyla ayakta tutulamayacağını belirtir ve İslam toplumlarının kendi dinamikleri ile yüzleşmesini temin edecek bir tespit, kıyas ve tercih ortaya koyar:
“Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor. Mânevî temelleri sarsılan Garb cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir vebâ, bir tâun felâketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sâri illete karşı İslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa, İslâm cemiyetinin ter ü taze îman esaslarıyla mı?”
Hepimizi bekleyen temel problem karşısında, toplumun inşası ve ruhunun korunması için gençliğimizin merkeze oturduğu yeni yaklaşımlar geliştirilmesi gerekir. Kendi tefekkürümüzden ve kültürümüzden beslenen, modern çağın ihtiyaçlarına cevap verecek metotlar geliştirmeli ve mevcut birikimleri mutlaka yenilemeliyiz.
Gençlik risalesi, merkezleri, gençlik okumaları, tiyatroları, sineması, edebiyatı, ahlakı, kariyeri, girişimciliği, gençlerin manevi tatmini ve evrensel ölçekte pozitif duruşunu sağlayacak donanımlarla ortak aklın heyecan ve coşkusuyla hareket edeceği iklim ve ortamlar için seferberlik ilan edilse yeridir.
Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik Spor Genel Müdürlüğü, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ile Özürlüler İdaresi, Diyanet, Üniversiteler, aile kurumları, yerel yönetimler, cemaatler ve sivil toplum kuruluşlarının öncelikli ve acil gündem duyurusu yapmaları elzem.
İç karartıcı bazı istatistiklerle bu makaleyi boğmak istemiyorum. Ayrıca “Büsbütün ümitsiz değilim.” Gerçeği ile bizi yüzleştiren ve teselli veren Bediüzzaman’ın dengeli yorumundan bakmakta fayda var.
Emniyet ve yargı koridorlarında, medyanın gündeminde ve ailelerin değişmez iç geçirmelerinde dinamik bir konu olan gençlik, bütün yönleriyle paydaşların ortak müzakere ve sinerjisi etrafında masaya yatırılmalı ve ortak bir koordinasyon ile çalışmalar birleştirilmelidir.
Ülkenin gerçekçi bir gençlik stratejisi ve iyi gençlik tanımı yeniden belirlenmeli. Resmi tanımların dışına çıkmak adına “Yeniden” dediğimi belirtmek isterim.
Böylece gençlik enerjisine mukabil, dağınık enerji tüketimi yerine ortak iradeye dayalı kamu, özel, sivil ve aile bağlamında yirmi birinci yüzyılın gençlik stratejileri ve politikaları üretilip hayata geçirme fırsatı doğabilir. Etkili bir uygulama, problemlerimizin sağanağı ile yüzleşip, ürkmek yerine endişe boyutlarını kavrama ve daha ciddi gerekçelerle çözümlere eğilme imkanı verir.
AB projelerinde gençliğin önemsenmesi, Ulusal Ajans’ın gençlik projeleri, yenilikçi lider profili ve katılımcı demokrasi faktörü göz önüne alınarak, bir devlet politikası olarak beş yıllık bir stratejik plan yapılmalıdır. Yüksek bir koordinasyon, siyasi iradenin ortaya koyacağı köklü bir tavır, çok güçlü bir vurgu ve söylemle birlikte gençliğin inşası, toplumun geleceğe hazırlanması açısından hayati değer taşımaktadır.
Hükümet politikaları ile devlet reflekslerinin buna göre pozitif bir ayırımcılıkla gençlere yönelmesi, hem ağabey konumunda oldukları alt kuşağı ve çocukları yönlendirmeyi sağlayacak, hem de üst kuşağı ve statükocu büyükleri değişim ihtiyacına zorlayacak en etkin araç olacaktır.
Meslek örgütleri, işadamları dernekleri, siyasi partiler ve üniversite yönetimleri, gençlik kollarını etkin ve fonksiyonel hale getirmelidir. Gençlik konseyleri ve oluşumları, beraberce ortak paydada ortak stratejilere yönlendirilirse, değişim dinamiği ve geleceği okuma algısı önündeki engelleri daha kolay aşacağımız ümidindeyim.
İnternet kafelerin yeniden düzenlenmesi, sağlıklı ve havadar bir yapıda ailelerin çocuklarıyla ve gençlerle gidebileceği bir sosyal ortama dönüştürülmesi önemli bir toplum yarasını saracaktır. Buna göre özendirici, rahatlatıcı ve eğlendirici eğitim ve öğrenme metotlarının sürece dahil edilmesi, gençliğin arka sokak gizemini ve duygu yoğunluluğunda negatifleşen hırçınlık ve dağınıklığını riskli tepkilerden korumaya vesile olacaktır.
Camiler, dernekler, lokaller, eğlence merkezleri, okullar, cemaat ortamları, konaklama ve turizm mekanları ile aktif toplum hareketlerinde gençliğin asli bir unsur gibi dikkate alınması, karar süreçlerine dahil edilmesi, yetkilendirilmesi, kent konseyleri ve yerel platformlar ile uluslararası ölçekte temsillerde daha çok özendirilmeleri, yepyeni açılımların eşiğinde Türkiye’yi heyecanlandıracaktır.
Demoralize olmuş ve problemli gençlikten dolayı gençlikten ümidini kesmiş, yaşadığı pratiklerinden yukarıdaki söylemlerime mesafeli duran yetkili ve etkili tecrübe sahipleri, farklı düşünebilir.
Onların bazı tespitlerine katılabiliriz. Sosyal sorumluluk almada gevşek oldukları, disipline olamadıkları, fazlaca bağımsız takındıkları gibi düşünceleri seslendiren büyüklerin, statükocu bir bakışın egemen olduğu konservatif yaklaşımlarını anlayışla karşılıyoruz.
Ama unutulmaması gereken, geleceğin gençliğe ait olduğu ve yetkililerin sorumluğunun ise, onların taleplerini pozitif bir çerçevede hayata taşıyıp, ona göre kurumları/durumları ve kaynakları planlamaları gerektiğidir.
Buna göre değişim, dönüşüm, dinamizm, girişimcilik, cesaret ve bunları besleyen iman ve özgürlüğün bir arada taçlandığı gençlik hareketlerine şiddetle ihtiyaç vardır.
Büyüklerin hakimiyeti altında mumdan ışık alan dipten bahsetmiyorum elbette. Gençlerin kendi inisiyatif alanlarında son derece özgür ve sorumluluk taşıdıkları bir hareketten bahsediyorum. Yetişkinlere düşen sorumluluk, onların ihtiyaçlarını en rasyonel ve objektif veriler ile ihtiyaç analizleri ışığında projelendirmek, sistemleştirmek ve sürdürmek konularında iklim ve destek sağlamaktır. Onları bizzat yönetmek, önünde kapı gibi durmak ve açılmadan açtırmamak, girişi engellemek ve kendi tecrübe anaforunda onların geleceğini biçimleştirmeye çalışmak olmamalıdır.
Asıl olan gençliğin kendisini biçimleştirmesi, içselleştirmesidir. Onun duygu zeminini, beklenti heyecanını ve sorgulama potansiyelini elinden alacak kapalı yönlendirmelere, zorlama modellere ve yeteneği ile örtüşemeyen kabullere maruz bırakmamaktır.
Gençliği anladığımızda, “ahhh”larımız azalacak, tesellimiz artacak, çare düşünmek, bizi pişirecektir. Onlar için pişmeye değer, onları yakmadan...