Bu yazı serimizin esas sebebi; ülkemizde demokrasi ve hürriyetin parlaması ile beraber 70 yıldan beridir her ne kadar değişik fasılalar ile kalkınmamız inkıtaa uğramış olsa bile devlet ve millet olarak eski günlerimizi aratmayacak şekilde refah seviyemiz artmıştır. Kim bilir belki 6’ya yakın yaşadığımız demokrasi kesintileri olmasa idi şimdi ülkemizin ve milletimizin geldiği noktalar bambaşka olabilirdi. Her ne kadar eskiye oranla iyi bir noktada olduğumuzu söylesek bile yine de daha çok çalışmamız ve gayret etmemiz elzemdir. Kalkınmada en büyük rolü bizler sağlasak bile devamını getirebilmek ve ilerletebilmek için varislerimiz olan gençlere emanet edeceğimiz bir gerçek. Gençlerimizi nasıl yetiştirdiğimiz önemlidir, emaneti ehline bırakmak gerekiyorsa o zaman onları eğitim ve öğretim ile donanımlı hale getirmek mecburiyetindeyiz. Malumunuz, geçen yazımızda eğitim ve öğretim modeli üzerinde bir takım tespitlerimiz ve tavsiyelerimiz olmuştu. Bu yazımızda ise iktisat, dışa bağımlılık ve paradan para kazanmak hevesi üzerinde duracağız.
Tasarruf ve kanaat kavramlarına ne oldu
Hali hazırda gelinen noktada üretimin kolaylaşması ve üretilene ulaşmanın zor olmadığı bu zamanda insanlar tasarruf yerine daha çok israf etmeye başladılar, elinde olan nimetin kıymetini bilmez oldular. Obezite artmış durumda, kalp krizleri gençlerde bile görülmeye başlayarak yaş ortalaması aşağılara inmiş. Çalışan-çalışmayan, üreten-üretmeyen bir çok insanımız israf içerisinde. İnsanların bir şekilde üretmediği eşyalara ulaşabiliyor olması kişiye rahatlık veriyor. Geleceğimizi yediğimizden haberimiz yok. Bizden sonrakilere ne bırakacağız, umurumuzda bile değil. Allah bize bu dünyayı ve canı israf edelim, har vurup harman savuralım diye mi verdi acaba? Bir şeyi tam eskitmeden bir kenara bırakıyoruz, yenisi çıkar çıkmaz ekonomik ömrünü tamamlamadan, modası geçtiği için hemen değiştiriveriyoruz. Bir bakınız, bir çok kişinin evinde onlarca cep telefonu, adeta hurdalığa atılmış durumda. Köşede kıyıda terkedilmiş bilgisayarlar, hatta arabalar, çöplere atılan mobilyalar. Ne hallere geldik. Bu duruma övünen insanlar bile var. “Bir kerelik, al kullan ve at, tekrar yenisini al” diyorlar. Eski insanımız “giyiminiz temiz ve pak olsun, yırtık ve pırtık olmasın, ama bir ucu yamalı da olsa giyinebilirsiniz” diyorlardı. Modaya göre herhangi bir şeyi elden çıkarmazlardı, bir elbise eskimeyene kadar elden çıkarılmazdı, atılsa bile yine bir şekilde yeniden değerlendirilebilirdi.
Şimdi dışa daha mı bağımlıyız?
Ürünlerin çok olması, ulaşılabilirliği kolay olması, ucuz olması dünyada bir çok ülkeyi olduğu gibi bizi de dışa bağımlı hale getirmiştir. Dışarıdan alınan ürünler ucuz gibi görünse bile uzun vadede çok tüketildiğinden bir hayli masraflı olabilmektedir. Bin bir zorluklar ile elde edilen ürünün gelirini bir yerde döviz olarak dışarıya aktarıyoruz. En az 4 ay tarlada emek verilen bir tır dolusu domatesin 40 ton geldiğini varsayarsanız, çiftçi bunu satarken ancak 60 bin lira gelir elde edebiliyor. Biz bu 60 bin lira ile yeri geldiğinde lüks takılacak olursak, 6 adet, toplamda 1 kg ağırlığında bile olmayan cep telefonu ancak alabiliyoruz. Bunun üretimini yapan satıcıya maliyeti nedir ki? Seri üretim yapıyor, risk sıfır denecek kadar az, doğal afet, haşere ile mücadele, ilaçlama gibi problemleri yok. Biz hala 1 kg kum ve kireçten 1 metrekare cam üretip 1 dolara mal edip satarken, elin adamı 1 kg kum ile silikon üreterek micro-chip yapıp 1000 dolara dünyaya satmaya devam ediyor. Teknolojik ürünlere sahip olmak caziptir, gereklidir de, ama kendinizin üretmediği bu tarz ürünlere ederinin üzerinde ücret ödemek ve her seferinde eskimeden yenisi ile moda uğruna değiştirmek, sizi yavaş yavaş dışa bağımlı olmaya alıştırarak sonrasında iflas bayrağını çeken müflis tüccar haline getirecektir. Dünyada, teknolojik ürünleri üretimde kendi kendimize yeten ülke olabilirsek içerideki alın terimiz dışarıya kaçmayacak, bu da üretime vesile olarak yeni atılımların önünü açacaktır. Dışa bağımlı olunan ürünleri satın aldıktan sonra elden geldiğince sonuna kadar kullanmak, ekonomik ömrü tamam olmadan elden çıkarmamak, mümkün ise bu gibi ürünlerin muadilini üreterek yerli malı kullanımını teşvik etmeliyiz. Özellikle gençlerimize her seferinde bir vesile ile tutumlu olmalarını, yerli malı kullanmalarını tavsiye etmeliyiz.
Oturduğu yerden üretmeden para kazanmak
Dikkat edecek olursak bizim gibi 50-60 yaşlarındaki eski kuşağımız bile oturduğu yerden para kazanmak istiyor. Paradan para kazanmak. Bu ne kolaycılık? Peki biz bu şekilde gençlerimize nasıl örnek olacağız? Emlakçılık, oto alım satım, üretilen beyaz eşyaların satış ve dağıtımını yapmak gibi, bu ve buna benzer üretime yönelik olmayan tüm alanlar gençlerin şu an gözdesi durumunda. Baba mesleği gibi olmuş. Halbuki gençlerimiz yazılım ve teknolojik üretime dayalı, tarım ve hayvancılık ağırlıklı herhangi bir alanda çalışmış olsalar altın yumurtlayan tavuk gibi gelirleri kat be kat artacaktır. Hem ülke ekonomisi hem de kendi gelir seviyeleri yükselecektir. İnsanımızın çoğu şöyle diyor; “sen üret ben alıp satayım, aracı olayım, üreticiden daha fazla kazanayım, kar haddim fazla olsun, yok mu daha?” diyecek duruma gelmiş. Üretim ve tüketim zincirinde aracı elbette ki olacak, tüccar kendi vazifesini yapacak ama herkes bu işe göz dikmesin, bu işler kolaycılıktır.
Alın terinin yerini hiçbir şey dolduramaz, üretim bambaşkadır. Bu bakımdan üretime katkıda bulunmak suretiyle gençlere örnek olmamız, onları yarınlara güzel bir şekilde hazırlamamız gerekiyor. Kolay yoldan köşe olmanın uzun vadede getirisi olmaz. Paradan para kazanmak işin ayrı bir kolaycılığı. Maalesef birçok insanımız faiz batağına düşmüş, alanın da vereninde aynı şekilde mesul olduğu bu kolaycılık toplumun sosyal dengelerini derinden sarsmaktadır. Sermaye sahibi elinde bulundurduğu nakitini faize değil de yatırıma ve üretime dönüştürürse hem daha çok kar elde edecek hem de istihdama kapı açacaktır. Böylelikle gençlerimizi devlet kapısında memur olmaya mecbur bırakmak yerine onların kendi işinin amiri olarak çalışabilecek meslekleri öğreterek üretime katkıda bulunmalarını sağlamış olacağız.
Bir sonraki yazımızda gençlerimizi hayata ve geleceğe hazırlamada neler yapabiliriz, nerelerde hata yapıyoruz, bunları nasıl düzeltebiliriz sorularına cevap vererek tecrübelerimizi ve düşüncelerimizi paylaşmaya devam edeceğiz. Allah’a emanet olunuz.