Gençlik Neyi İstiyor?

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı'na bağlı "İlim ve Fikir Topluluğu", İlahiyat Fakültesi'nde "Gençlik Neyi İstiyor?" konferansı düzenledi

İlahiyat Fakültesi başta olmak üzere birçok fakülteden öğrencilerin katıldığı konferans, Hâfız Sinan Levent'in Kur'ân-ı Kerîm tilâveti ile başladı. Ardından İlim ve Fikir Topluluğu hakkında Veysel Ayırbaş bilgilendirme yaptı. Sonrasında da konferansını sunmak üzere kürsüye Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi yüksek lisans öğrencisi Abdulkadir Çelebioğlu geldi. Konferans çıkışında çeşitli İslâmî meselelere dair broşür dağıtıldı ve 5 kişiye çekilişle kitap verildi.

GENÇLİĞİN VE GENÇLERİN EHEMMİYETİ

Çelebioğlu, konuşmasına şu âyet meâli ile başladı; "Şüphesiz ki onlar, Rablerine îmân etmiş gençlerdi; ve (biz) onların hidâyetlerini artırdık." (Kehf Sûresi, 13. Âyet-i Kerîme Meâli'nden)

Arşın gölgesinde gölgelendirilecek yedi sınıf hakkındaki şu hadîs-i şerîfe dikkat çekti; «Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teâlâ, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:

-Âdil devlet başkanı,

-Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,

-Kalbi mescidlere bağlı müslüman,

-Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan,

-Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit,

-Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,

-Tenhâda Allah’ı anıp göz yaşı döken kişi.» (Buhâri, Ezan, 36, Zekât, 16, Rikak, 24, Hudûd, 19; Müslîm, Zekât, 91)

Gençler hakkındaki hadîsler üzerinde durdu;

"Allah (cc), gayri meşru şehvet peşinde olmayan genci pek beğenir." (Müsned, 4/151)

“Gençlerinizin en hayırlısı, (sefahetten uzak durmakta ve temkinli davranmakta) ihtiyarlara benzeyendir. Yaşlılarınızın en fenası ise, (başını gaflete sokmakta ve nefsinin arzularına uymakta) gençler gibi yaşayandır.” (Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, 10/270; İbn Hacer, el-Metalibu’l-Aliye, 3/3)

Nurlar'da bu hadîs-i şerîfin murâdının şu olduğunu ifade etti; "En hayırlı genç odur ki; ihtiyar gibi ölümü düşünüp âhiretine çalışarak, gençlik hevesatına esir olmayıp gaflette boğulmayandır. Ve ihtiyarlarınızın en kötüsü odur ki; gaflette ve hevesatta gençlere benzemek ister; çocukçasına hevesat-ı nefsaniyeye tâbi olur." (Mektubat, s. 282)

Gençliğinde ibadet eden gençler hakkındaki bu hadîsi nakletti; “Küçüklüğünden itibaren ibadet eden bir gencin, yaşı ilerledikten sonra ibadet etmeye başlayan yaşlı bir insana olan üstünlüğü, peygamberlerin diğer insanlara olan üstünlüğü gibidir.” (Kenzu’l-Ummal, Hadîs No: 43059)

Risale-i Nur eserlerinde gençlik hakkında geçen yerlere temas etti; "...gençlik damarı, akıldan ziyade hissiyatı dinler... His ve heves ise kördür, akibeti görmez. Bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzete tercih eder." (Sözler, s. 148)

"...gençlik hiç şüphe yok ki gidecek. Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyyetinde, gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecek. Eğer o fâni ve geçici gençliğini iffetle hayrata -istikamet dairesinde- sarfetse, onunla ebedî, bâki bir gençliği kazanacağını bütün semavî fermanlar müjde veriyorlar." (Şualar, s. 204) Bu mevzû ile alâkalı "Gençliğin Kıymetini Bilmek" yazımızı okuyabilirsiniz. (https://www.nuranimudafa.com/post/gencligin-kiymetini-bilmek)

RESÛL-İ EKREM'İN (ASM) GENÇ SAHABÎLERİ İSTİHDAMI

Çelebioğlu sözlerine şöyle devam etti; "Resûl-i Ekrem (asm) Efendimizin etrafında oluşan sahabîlerin ekserisî gençlerden müteşekkil. Genç sahabîlerin de yaş ortalaması 20'li yaşlar. İslâm dininin ilk tebliğ evlerinden olan Dârü'l-Erkam'ı biliriz. O evin sahibi Erkam bin Ebû'l-Erkam 17 - 18 yaşlarında gencecik bir sahabîdir. Üsame bin Zeyd 18 - 19 yaşında iken ordu komutanlığına atanmıştır. 2. Mehmed, 21 yaşında iken İstanbul'u fethederek Fâtih olmuştur. İslâm dini, dâvâsına adanmış gençlerin omuzlarında yükselecektir. Cenâb-ı Hak bizleri, dâvâsına adanmış gençlerden eylesin."

İHTİYAÇLAR HİYERARŞİSİ

Maslow'un "İhtiyaçlar Hiyerarşisi"nde 5 tane ihtiyaçtan bahsedilir;

1- Fizyolojik (Temel) İhtiyaçlar

2- Güvenlik İhtiyacı

3- Ait Olma, Sevgi ve Sevecenlik İhtiyacı

4- Saygınlık İhtiyacı

5- Kendini Gerçekleştirme İhtiyacı

Çelebioğlu, sunumunu bu beş başlığın altını doldurarak sürdürdü. Bu maddelerin her birinin İslâm dininde özü olduğuna dikkat çekti. Âyet, hadîs ve iman hakikatleri ile bu başlıkların altının dolduğunu, bu sûrette gençliğin hakikî mutluluk, huzur ve iman selâmetini bulabileceği üzerinde duruldu.

Maslow'un "İhtiyaçlar Hiyerarşisi"ndeki maddeler hakkında Abdulkadir Çelebioğlu, sırasıyla şöyle konuştu;

1. FİZYOLOJİK (TEMEL) İHTİYAÇLAR

Gençlerin en temel olan olan fizyolojik ihtiyaçlar (beslenme, barınma vb.), İslâm’ın insan fıtratına uygun çözüm tavsiyeleriyle desteklenmektedir:

Helal dairesinde yaşam:

İnsanın ihtiyaçlarını özellikle helal yollardan karşılaması gerekir. Helal olan 4 haram olan 5'ten büyüktür. Helal daire geniştir ve kişinin hem beden hem de ruh sağlığını korur. Bu durumu "Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur." (Sözler, s. 29) şeklinde ifade edebiliriz.

Her şeyin helali.. Rızık helal olunca bereketlenir. Haram rızkın bereketi azalır ve ondan hayır da göremez. Sevgi, muhabbet olacağı zaman da haram sevmekte kıskançlık elemi oluyor. Verdiği lezzetten çok elem veriyor. "Bir lezzet verse, bin elem takar çektirir. Bir üzüm yedirse, yüz tokat vurur." (Lem'alar, s. 129)

Harama bakmamak ile alâkalı;

"(Ey Resûlüm!) Mü'min erkeklere söyle; gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar! Bu, onlar için daha temizdir. Şübhesiz ki Allah, (onların) yapmakta oldukları şeylerden hakkıyla haberdardır." (Nur Sûresi, 30. Âyet-i Kerîme Meâli)

"Mü'min kadınlara da söyle; gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar..." (Nur Sûresi, 31. Âyet-i Kerîme Meâli'nden)

"(Allah) gözlerin hâin olanını (harama bakanları) ve sînelerin gizlediğini bilir." (Mü’min Sûresi, 19. Âyet-i Kerîme Meâli)

“Harama bakmak, şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Bu sebeple, Allah'tan korktuğu için harama bakmayı terk eden kimseye, mükâfat olarak Allah öyle bir iman verir ki, onun tadını kalbinde hisseder.” (Hakim, Müstedrek, 4/314)

"Ey Ali, elinde olmadan gözüne ilişen bir haram ikinci defa bakma. Zira ilk bakış lehinedir, ama ikinci bakış aleyhinedir." (Tirmizî, Edeb, 28; Ebû Dâvud, Nikâh, 44)

"...göz, kalbin âyinesidir. Kalbin muzmeratı gözde görünür." (İşârâtü'l-İ'câz [Y], s. 145)

Muzmerat: gizlilikler, sırlar, gizli ve saklı şeyler.

«[Üstâd Bediüzzaman, harama bakmak ile alâkalı] "Nazar meselesine gelince... Nasıl ki küçük bir ateş ormana atılınca yavaş yavaş o ormanı yakar, mahveder, bitirir. Nazara tenezzül eden bir mü'min de amelini gün be gün yer, mahveder. Sonra korkarım ki o adamın âkıbeti vahim ola!" [dedi].» (Nakleden: Molla Hamid Ekinci, Ağabeyler Anlatıyor - 2, s. 310)

İsraf ve aşırılıklardan sakınma:

Gençlikte enerji ve fizikî ihtiyaçların daha da ön planda olması, israfa ve aşırılıklara yol açabilir.

Alâkalı âyetler ve hadîsler şu şekilde;

"Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun." (İsrâ Sûresi, 29. Âyet-i Kerîme Meâli)

"...yiyin, için, fakat isrâf etmeyin! Çünkü O [Allah], isrâf edenleri sevmez." (A’râf Sûresi, 31. Âyet-i Kerîme Meâli)

"Kibre düşmeden ve israfa kaçmadan (dilediğiniz gibi) yiyin, sadaka verin/harcayın ve giyinin!" (Nesâî, Zekât, 66)

"İki nimet vardır ki insanların çoğu onlar(ı değerlendirme) hususunda aldanmıştır: Sağlık ve boş vakit." (Buhârî, Rikâk, 1)

"İnsanoğlu kıyamet günü beş şeyden hesaba çekilmedikçe yerinden kımıldayamayacaktır: Ömrünü nasıl tükettiğinden, gençliğini nasıl yıprattığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından ve öğrendiği bilgilerle nasıl amel ettiğinden." (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 1)

"Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini iyi bilmelisin: Ölümünden önce hayatının, meşguliyetinden önce boş zamanının, fakirliğinden önce zenginliğinin, ihtiyarlığından önce gençliğinin ve hastalığından önce sağlığının." (İbn Ebû Şeybe, Musannef, Zühd, 6)

Nurlar'da da şu ifadeler geçmektedir;

"Hâlık-ı Rahîm, nev'-i beşere verdiği nimetlerin mukabilinde şükür istiyor. İsraf ise şükre zıddır, nimete karşı hasaretli bir istihfaftır. İktisad ise, nimete karşı ticaretli bir ihtiramdır." (Lem'alar, s. 139)

"Kuvve-i zaikayı kapıcı hükmünde tutup, ona göre bahşiş verir. İsraf ise; o hikmete zıd hareket ettiği için çabuk tokat yer, mideyi karıştırır, iştiha-yı hakikîyi kaybeder. Tenevvü-ü et'imeden gelen sun'î bir iştiha-yı kâzibe ile yedirir, hazımsızlığa sebebiyet verir, hasta eder." (Lem'alar, s. 140)

Risale-i Nur, özellikle 19. Lem'a İktisad Risalesi gibi risalelerde ölçülü ve sade bir yaşamın hem dünyada hem ahirette huzur getireceğini ifade eder.

2. GÜVENLİK İHTİYACI

Güvenlik;

“Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir. Mümin de insanların can ve malları konusunda kendisinden emin oldukları kimsedir.” (Tirmizî, Îmân, 12)

“Mümin, bal arısına benzer. Bal arısı gibi hep güzel, temiz, helal şeyler yer. Hep güzel şeyler üretir, hep iyiliklerin peşinden koşar. Hiçbir şeyi ne döker, ne kırar, ne de ifsat eder.” (İbn Hanbel, II, 199)

Dini anlayışa göre insanlık için gerekli olan huzur ve mutluluğun sağlanması ve korunması için gerekli beş temel esas vardır. Bunlara “olmazsa olmazlar” anlamına “zarûriyyât-ı diniye” denir. Bu beş temel esas şunlardır:

1-Nefsin (canın) korunması,

2-Aklın korunması,

3-Dinin korunması,

4-Neslin korunması,

5-Malın korunması

Fiziksel, psikolojik ve manevî boyutlarıyla ele alınır. Risale-i Nur, gençlerin korku ve endişelerden kurtulması için iman ve tevekkül şuurunu kazanmalarını tavsiye eder:

"...iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dareyni iktiza eder." (Sözler, s. 314)

Allah’a sığınma:

Gençlikteki en büyük güvenlik kaynağı, Allah’a tevekkül ve teslimiyettir. Zorluklar ve tehlikeler karşısında Allah’a güvenen bir genç, manen güçlü olur.

"İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre hâdisatın tazyikatından kurtulabilir." (Sözler, s. 314) 23. Söz eseri bu hususta baştan sona bunu işlemekte ve tevekkül - teslimiyet meselesinde güzel misaller vermektedir.

"Âhirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fâni dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme." (Mesnevi-i Nuriye, s. 129)

İman ve ibadetle huzur:

İslâmiyet, özellikle gençlerin kalplerini ve zihinlerini imanla beslemelerinin, onları hem dünya hem de âhiret tehlikelerinden koruyacağını belirtir.

"Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur." (Ra'd Sûresi, 28. Âyet-i Kerîme Meâli)

“Ey Vabısa, kalbine sor, nefsine sor; iyi (dince makbul olan), nefsin tatmin olduğu, huzur bulduğu davranıştır, kötü (günah) ise nefsi huzursuz eden ve göğüste (kalpte) tereddüde sebep olandır; insanlar sana fetva verseler de sana fetva verseler de!” (Ahmed, Müsned, hadis nu. 17545)

“Seni işkillendiren şeyi bırak, işkillendirmeyene geç. Çünkü doğruluk iç huzuru verir, yalan da şüphe ve tereddüt doğurur.” (Tirmizî, Kıyâmet 60)

"Sözleri dinleyip en güzeline tâbi' olup fenasına bakmayanlar, hidayet-i İlâhiyeye mazhar akıl sahibi onlardır." (Zümer Sûresi, 18. Âyet-i Kerîme Meâli)

"Her ne kadar müftüler sana fetva verseler de, sen yine kalbine danış." (Camiü's-Sağir, 991)

3. AİT OLMA, SEVGİ VE SEVECENLİK İHTİYACI

Gençlerin aile, arkadaşlık ve topluluk ilişkilerinde aidiyet ve sevgi ihtiyacı güçlüdür. Risale-i Nur, bu ihtiyacın hem fıtrat hem de manevi boyutta nasıl karşılanacağını açıklar:

Allah namına sevmek:

«Diyorsunuz ki: "Muhabbet, ihtiyarî değil. Hem ihtiyac-ı fıtrîye binaen, leziz taamları ve meyveleri severim. Peder ve vâlide ve evlâdlarımı severim. Refika-i hayatımı severim. Dost ve ahbablarımı severim. Enbiya ve evliyayı severim. Hayatımı, gençliğimi severim. Baharı ve güzel şeyleri ve dünyayı severim. Nasıl bunları sevmeyeceğim? Nasıl bütün bu muhabbetleri, Cenâb-ı Hakk'ın zât ve sıfât ve esmasına verebilirim? Bu ne demektir?» (Sözler, s. 638)

«Ta'dad ettiğin sevdiklerini, sevme demiyoruz. Belki onları Cenab-ı Hakk'ın hesabına ve O'nun muhabbeti namına sev, deriz. Meselâ: Leziz taamları, güzel meyveleri, Cenâb-ı Hakk'ın ihsanı ve o Rahman-ı Rahîm'in in'amı cihetinde sevmek, "Rahman" ve "Mün'im" isimlerini sevmektir, hem manevî bir şükürdür. Şu muhabbet, yalnız nefis hesabına olmadığını ve Rahman namına olduğunu gösteren; meşru dairesinde kanaatkârane kazanmak ve mütefekkirane, müteşekkirane yemektir.» (Sözler, s. 638 - 639)

İman kardeşliği:

İslâmiyet'te gençlerin, sağlam bir arkadaş çevresiyle iman ve ahlak temelli bir ilişki geliştirmeleri teşvik edilir. "İman kardeşliği," geçici dostlukların ötesine geçer ve kalıcı bir bağ oluşturur. Nurlar'da bu hakikat "Güzel değil batmakla gaib olan bir mahbub. Çünkü zevale mahkûm, hakikî güzel olamaz. Aşk-ı ebedî için yaratılan ve âyine-i Samed olan kalb ile sevilmez ve sevilmemeli." (Sözler, s. 214) cümlesiyle güzelce ortaya koymuştur. Ayrıca 32. Sözün 3. Mevkıfı da bu konuya güzelce izah olur.

“Üç özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar:

Allah ve Resûlünü, (bu ikisinden başka) herkesten fazla sevmek.

Sevdiğini Allah için sevmek.

Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.” (Buhârî, Îmân 9, 14, İkrah 1, Edeb 42; Müslîm, Îmân 67)

“Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği şeyi din kardeşi için de sevip arzu etmedikçe gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” (Buhârî, Îmân 7; Müslîm, Îmân 71-72)

"Muhabbet, şu kâinatın bir sebeb-i vücûdudur." (Sözler, s. 358)

"Devam olmayan bir şeyde lezzet yoktur." (Mesnevi-i Nuriye, s. 129)

«Şu kitab-ı kebirin hurufatına "mânâ-yı harfî" ile, yani Allah hesabına bakmak lâzım gelirken; öyle etmeyip "mânâ-yı ismî" ile, yani mevcudata mevcudat hesabına bakar, öyle bahseder. "Ne güzel yapılmış"a bedel, "Ne güzeldir" der, çirkinleştirir. Bununla kâinatı tahkir edip, kendisine müştekî eder.» (Sözler, s. 132)

İnsanları Allah için seversek ibadet olur, hâşâ Allah'ı sever gibi seversek dalâlet olur.

Nitekim aynı şekilde "baş ile yapılan secde Allah için olursa ibadettir, gayrısı için dalalettir." (Mesnevi-i Nuriye, s. 196)

Aile ve toplum sevgisi:

Bediüzzaman, aile bağlarının güçlendirilmesi ve topluma faydalı bireyler yetiştirilmesi gerektiğini vurgular.

Dostları sevmek:

"Hem dost ve ahbab ise: Eğer onlar iman ve amel-i sâlih sebebiyle Cenab-ı Hakk'ın dostları iseler, "EL-HUBBU FİLLAH" sırrınca o muhabbet dahi, Hakk'a aittir."(Sözler, s. 639)

Ailesini ve eşini sevmek:

“Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı davranandır. Ben de sizin ailesine karşı en hayırlı olanınızım.” (Tirmizî, Menâkıb, 63)

"İnsanın hususan müslümanın tahassüngâhı ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır." (Lem'alar, s. 201)

"Hem her insanın küçük bir dünyası, belki küçük bir cenneti dahi kendi hanesidir. Eğer iman-ı âhiret o hanenin saadetinde hükmetmezse, o aile efradı, herbiri şefkat ve muhabbet ve alâkadarlığı derecesinde elîm endişeler ve azablar çeker. O cenneti, cehenneme döner. Veyahut muvakkat eğlenceler ve sefahetlerle aklını tenvim edip uyutur. (Devekuşu gibi avcıyı görür, kaçamıyor, uçamıyor. Başını kuma sokar, tâ görünmesin.) Başını gaflete sokar, tâ ölüm ve zeval ve firak onu görmesin. Divanece, muvakkat, ibtal-i his nev'inden bir çare bulur." (Şualar, s. 226)

"Evet insanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcud bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler ve lezaizde birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar." (İşârâtü'l-İ'câz, s. 145)

"Hem refika-i hayatını, rahmet-i İlahiyenin munis, latif bir hediyesi olduğu cihetiyle sev ve muhabbet et. Fakat çabuk bozulan hüsn-ü sûretine muhabbetini bağlama. Belki kadının en cazibedar, en tatlı güzelliği, kadınlığa mahsus bir letafet ve nezaket içindeki hüsn-ü sîretidir. Ve en kıymettar ve en şirin cemali ise; ulvî, ciddî, samimî, nuranî şefkatidir. Şu cemal-i şefkat ve hüsn-ü sîret, âhir hayata kadar devam eder, ziyadeleşir. Ve o zaîfe, latife mahlukun hukuk-u hürmeti, o muhabbetle muhafaza edilir. Yoksa hüsn-ü suretin zevaliyle, en muhtaç olduğu bir zamanda bîçare hakkını kaybeder." (Sözler, s. 639) Aile mevzûsu ile alâkalı derli toplu bilgi almak için "Müslümanın Dünya Cenneti Aile Hayatı" derlemesini okuyabilirsiniz. (https://www.google.com/amp/s/sorularlarisale.com/risale-i-nurda-muslumanin-dunya-cenneti-aile-hayati%3famp)

5. KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME İHTİYACI

Gençlerin hedef ve idealleri doğrultusunda kendilerini gerçekleştirme arzusu, ahiret bakışıyla şekillendirilmelidir:

Fıtrata uygun hedefler:

Gençlik enerjisi, fıtratla uyumlu bir şekilde iman ve ahiret doğrultusunda yönlendirilmelidir.

İslâm dinine hizmet ve fedakârlık:

"Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını, karşılığında Cenneti onlara vermek sûretiyle satın almıştır." (Tevbe Sûresi, 111. Âyet-i Kerîme Meâli)

"Bizim uğrumuzda mücahede edenlere mutlaka yollarımızı gösteririz. Ve hiç şüphe yok ki, Allah muhsinlerle -Allah'ı görür gibi ibadet eden mücahidlerle- beraberdir." (Ankebût Sûresi, 69. Âyet-i Kerîme Meâli)

«Allâme Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi merhumdan, feragate ait şöyle bir söz işitmiştim: "İslâm, bugün öyle mücahidler ister ki; dünyasını değil, âhiretini dahi feda etmeye hazır olacak."

Büyük adamdan sâdır olan bu büyük sözü tamamen kavrayamadığım için, mutasavvıfların istiğrak hallerinde söyledikleri esrarlı sözlere benzeterek, herkese söylememiş ve olur olmaz yerlerde de açmamıştım. Vaktâki aynı sözü Bedîüzzaman'ın ateşler saçan heyecanlı ifadelerinde de okuyunca anladım ki, büyüklere göre feragatın ölçüsü de büyüyor... Evet; İslâm için bu kadar acıklı bir feragata katlanmaya razı olan mücahidleri, Erhamürrâhimîn olan Allah-u Zülkerim Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri bırakır mı? O fedai kulunu lütf u kereminden, inayet ve merhametinden mahrum etmek şanına -hâşâ- yakışır mı?» (Tarihçe-i Hayat, s. 11)

Üstâd Bediüzzaman'ın, "Ben cem'iyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu." (Tarihçe-i Hayat, s. 630) ifadesi hâşâ Cennet nimetlerini ve Cehennem azabını tahfif değildir. Aksine tam bir i̇hlâs örneğidir. Yalnız rıza-yı İlâhî'yi esas alarak bundan başka bir gaye edinmediğinin sâfî bir ifadesidir.

Aynı mânâyı asırlar önce Yunus Emre de şöyle ifade etmişti;

"Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri

İsteyene ver sen anı, bana Seni gerek Seni" (Yunus Emre, 'Bana Seni Gerek Seni' Şiiri)

Bu ifadeleri ile Yunus Emre, Cenneti küçümsemiyor. Aksine amacının Cennet olmadığını ifade ediyor. "Zâten ibadet, Cennet'e girmek ve Cehennem'den kurtulmak için kılınmaz; bozulur. Belki rıza-yı İlahî ve emr-i Rabbanî için yapılır." (Emirdağ Lâhikası 2, s. 152)

Necip Fazıl merhumun "O Erler Ki" şiirinde ifade ettiği gibi;

"Ne cennet tasası ve ne cehennem;

Sadece Allah'ın rızasındalar."

(Necip Fazıl Kısakürek, 'O Erler Ki' Şiiri)

Bu ifadeler de tam mevzu ile mutabıktır. Çünkü; "İbadetin ruhu, ihlâstır. İhlâs ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir faide ibadete illet gösterilse, o ibadet bâtıldır. Faideler, hikmetler yalnız müreccih olabilirler, illet olamazlar." (İşârâtü'l-İ'câz, s. 85) Bu fedakârlık meselesini ayrıntılı işlediğimiz "Büyüklere Göre Fedakârlığın Ölçüsü De Büyük Oluyor" yazımızı okuyabilirsiniz. (https://www.google.com/amp/s/www.risalehaber.com/service/amp/buyuklere-gore-fedakarligin-olcusu-de-buyuk-oluyor-24147yy.htm)

Beş ana başlıktan oluşan Maslow'un İhtiyaçlar Hiyerarşisi'ni ele alan Çelebioğlu, en sonda da cihâd meselesini çeşitli başlıklarla aldı;

HER ŞEYİMİZ İLE CİHÂD ETMELİYİZ

İslâm dâvâsı için cihâd:

Nefsimizi ıslah etmek:

"...onu (o nefsini, günahlardan) temizleyen muhakkak kurtulmuştur!" (Şems Sûresi, 9. Âyet-i Kerîme Meâli)

“Senin en şiddetli düşmanın, iki yanının arasında bulunan nefsindir.” (bk. Keşfü’l-Hafâ, 1/143)

Hz. Ömer (ra) bizlere güzel bir mizan verir, şu sözleriyle; "Başkalarını ıslah etmemiz için öncelikle kendimizi ıslah etmemiz gerekir." (Böyle Seslendiler Allah Resûlü ve Hulefâ-i Râşidîn'den Hitabeler, s. 100)

Üstâd Bediüzzaman da eserlerinde evvela kendi nefsini muhatap alır. Ve şöyle der; "Nefsini ıslah etmeyen, başkasını ıslah edemez." (Sözler, s. 269)

Maddî ve manevî cihâd:

"...Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla savaşın. Bilseniz bu sizin hakkınızda ne kadar hayırlıdır." (Tevbe Sûresi, 41. Âyet-i Kerîme Meâli'nden)

Bir hadîs-i şerîflerinde Fahr-i Kâinat (asm) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır; "Âhir zamanda insanlara para pul gerekecek. Tâ ki onunla din ve dünyalarını ayakta tutabilsinler."(Camiu's-Sağîr, 1:425)

Hem dinimizi hem de dünyamızı refah içinde geçirmeye gayret etmeliyiz. Müslümanlar ilmen, fikren, kalemen, kelâmen, teknolojik ve askerî olarak da kendilerini tekmil etmeli ve maddeten terakkiyi ihmal etmemelidirler.

Bu hadîs-i şerîf ile mutabık olarak Bediüzzaman şöyle der; "İ'lâ-yı Kelimetullahın bu zamanda bir büyük sebebi, maddeten terakki etmektir." (Divan-ı Harb-i Örfî, s. 21) Demek ki manevî terakki yanında maddeten terakki de elzemdir.

İlim, fikir, teknoloji ve her şey ile cihâd:

"Onlara karşı gücünüzün yettiği her kuvvetten ve (cihâd için) bağlanıp beslenen atlardan (sürekli bakımı yapılan savaş vâsıtalarından) hazırlayın..." (Enfâl Sûresi, 60. Âyet-i Kerîme Meâli'nden)

"Cihad kıyamete kadar devam edecek bir farzdır" (Ebû Davûd, el-Cihad, 33)

"Dünyada rezâil bulundukça, faziletin ona karşı cihâd etmesi zarurîdir. Demek ki cihâd ebedîdir." (Âsâr-ı Bedîiyye, s. 403)

Bunların ardından Hz. Ömer (ra) Efendimiz'in sorduğu bir soru ve dikkat çekici, çarpıcı cevabını şöyle anlattı;

ALLAH'IN KABUL EDECEĞİ TEK BİR DİLEĞİNİZ OLSA, NE İSTERDİNİZ?

«Zeyd bin Eslem’in, babasından naklettiğine göre; Hazreti Ömer (ra) bir gün dostları ile otururken aralarında şöyle bir konuşma geçmişti:

Hazreti Ömer (ra) yanındaki dostlarına “Allah’ın kabul edeceği tek bir dileğiniz olsa, ne isterdiniz?” diye bir soru sormuştu.

Oradakilerden biri: “Ben, şu oda dolusu gümüşüm olsun da onu Allah yolunda harcamak isterdim!” dedi. Bir başkası: “Şu oda dolusu altınım olsun da onu Allah yolunda harcayayım isterim!” dedi.

Bir diğeri: “Bu oda dolusu mücevherim olsa da Allah yolunda harcasam…” dedi.

Herkes dileğini söyledikten sonra oradakiler: “Ey Ömer, peki sen ne isterdin?” diye sordular. Belki de anlamışlardı Hz. Ömer’in bu cevaplardan memnun olmadığını, Ömer’in beklediği cevabın bu olmadığını.

Hazreti Ömer (ra) o hakkı bâtıldan ayıran adam Fârûkiyet makamının sahibi o Ömer. Farklı olduğu için Rasûlullah’ın adına Fârûk dediği adam farkını ortaya şu sözlerle koyacaktı:

“Ben de, Ebû Ubeyde bin Cerrah, Muâz bin Cebel ve Huzeyfetü’l-Yemânî gibi bir oda dolusu adam isterim ki, onları, Allah yolunda görevlendireyim. Allah’ın adını ve İ‘lâ-yı Kelimetullah dâvâsını onlarla yayıp hizmet edeyim” [İbn Sa‘d, Tabakât 3/480] diyerek herkesi duygulandıran arzusunu ifade etmişti.

Cenâb-ı Hak bizleri İ‘lâ-yı Kelimetullah dâvâsını yayıp hizmet edenlerden eylesin.»

KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME İHTİYACI, ALLAH'A KULLUK VE İSLÂM'A HİZMET İLE ANLAM BULUR

İman hakikatlerinde, kendini gerçekleştirme arzusunun, Allah’a kulluk ve insanlara hizmet yolunda anlam bulacağı ifade edilir.

Nurlar'da bu mevzû şöyle geçer; "Sizdeki gençlik kat'iyyen gidecek. Eğer siz daire-i meşruada kalmazsanız, o gençlik zayi' olup başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem âhirette kendi lezzetinden çok ziyade belalar ve elemler getirecek. Eğer terbiye-i İslâmiye ile o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak iffet ve namusluluk ve taatte sarfetseniz, o gençlik manen bâki kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacak." (Sözler, s. 145)

"İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi, iman ve duadır. Küfür, insanı gayet âciz bir canavar hayvan eder."(Sözler, s. 315)

Çelebioğlu, netice olarak da şu ifadeler ile konuşmasını tamamladı;

NETİCE OLARAK

«Kur'ân, Sünnet, İman ve Kur'ân hakikatleri, gençlerin ihtiyaçlarını şu şekilde yönlendirmektedir:

-Helal dairesinde fizyolojik ihtiyaçları karşılamak, sade ve ölçülü bir hayat.

-Tevekkül ve imanla güvenlik sağlamak, endişelerden kurtulmak.

-Sevgi ve aidiyet duygusunu iman kardeşliğiyle güçlendirmek.

-Saygınlık arzusunu âhiret merkezli bir anlayışla tevazu ve izzetle yönlendirmek.

-Kendini gerçekleştirme arzusunu kulluk ve İslâm dinine hizmet ile şekillendirmek.

Bu maddeler, gençlere hem dünya hem âhiret mutluluğu için rehberlik edecektir.»

Konferansta çekilen videolar "İlim ve Fikir Topluluğu" resmî YouTube hesabı, İnstagram ve X hesaplarından paylaşılarak istifadeye sunuldu. YouTube hesabı: https://youtube.com/@ilimvefikir65?si=29sCOujdXZ4vh6LO

İLİM VE FİKİR TOPLULUĞU HAKKINDA

İFT'İN İLK KURULUŞU VE ÇALIŞMALARI

İlim ve Fikir Topluluğu, kısa adıyla İFT; 1 Nisan 2022'de faaliyetlere başlayıp 16 Haziran 2022'de Rektörlük onayı ile resmiyet kazanarak 'Âhir zamanda üniversite gençliği için İslâmî şuur adına neler yapabiliriz?' diyen bir grup gencin bir araya gelmesiyle kurulmuştur. Bu amaç ve gayesini ilan edip ardından da destek olan birçok kimsenin katılması ile ilk teșekkülü olmuştur. İlk teşekkül sürecinin ardından "İFT Mûtad Dersleri" ismiyle nizamî bir ders metodunu takip etmiştir. Bu derslerde 5 kısımdan oluşan "Âyet-i Kerîme - Meâl - Tefsîr, Hadîs'ten Dersler, Esasat-ı Nuriye, Ana Ders ve İlmihâl - Adâb-ı Muașeret" dersleri sırayla ele alınmış ve sahîh kaynaklardan İslâm dinini okuma, öğrenme, anlama ve yaşama gayesi tecelli etmiştir. İFT Mûtad derslerinin yanında konferans, söyleşi, meet dersleri, yüz yüze dersler, makale tahlilleri, kitap tahlili çalışmaları ile faaliyetleri devam etmiştir. Sadece çalışmaları bunlara münhasır kalmayıp şahsî alâkadar olma planını hayata tatbik ederek üyeleri̇ni̇n okuma takipleri hususunda da azamî gayret sarf etmek ile uhuvvet (kardeşlik), muhabbet (sevgi), ittihad (birlik) ve tesanüd (dayanıșma) tezahür etmiştir. Yaptığı tüm faaliyetlerinde yalnızca Allah rızasını gözetip gönüllülük esasına dayalı olarak üyeleri̇ni̇n ciddi çalışmaları ile bu güne kadar gelmiştir.

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nin çeşitli fakültelerinden; ilahiyattan eczacılığa, mühendislikten sağlığa, tıptan diş hekimliğine, edebiyattan tüm eğitim fakültelerine yayılan üyeleri ile 'Hangi alanda üniversite okursak okuyalım İslâm bizim dâvamızdır' diyen yüzlerce genç üniversite talebesi, topluluğa katılım sağlayarak destek vermiştir. Ayrıca istifade etmek isteyen herkese kapılarını açan, üye olmadan da derslerine katılmak isteyenlere imkan sağlayan topluluğumuzun en birinci amaçlarından biri de sahîh kitaplardan doğru bilgileri alarak, okuyan, anlayan ve hayatına tatbik eden bir neslin inșa edilmesidir. Bu sebeple 'Doğru İslâmiyet ve İslâmiyet'e lâyık doğruluk ve istikamet' șiârı ile hareket etmekteyiz.

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nin yanı sıra topluluğumuza;

-Tüm Türkiye'deki üniversite talebeleri ve mezunları ile

-Tüm Türkiye'deki lise talebeleri ve mezunları katılabilmektedir. Türkiye geneli üniversiteli öğrenciler ve Türkiye geneli liseli öğrenciler için erkek ve hanım grupları olarak 2 ayrı grubumuz mevcuttur.

İFT'İN ESASI NEDİR?

İlim ve Fikir Topluluğu, kısa adıyla İFT; 4 ana esas üzerine teșekkül etmiştir. Bunlar; İman, i̇lim, amel ve ihlâstır. Halâs bulmanın yani kurtuluşa ermenin bu 4 esası birlikte yerine getirmek ile mümkün olduğuna inanıyor ve bu hususta çalışmalarımıza devam edi̇yoruz. Bu sebeple bu 4 esasın tahakkuku ile Allah'ın rızasına nâil olan kullardan olmayı temenni ediyoruz.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

Eğitim Haberleri