Toplumun “Deli fişeği” gençliktir. Zor tutulan, direncine tepki katan, inandığına ölesiye sahiplenen gençlik. Karnı ağzında, heyecanı yumruğunda. Zamana direnen zamane evladı.
İkna edilmeyi sevmeyen, baskılanmayı asla kabullenmeyen, tercihlerini denemek isteyen ve cesaret arayan gençliğin ruh halini doğru anlamalıyız.
Modern çağın problemleri ile boğuşan gençliğin hüsranları, kışkırtılmaları ve baskılanarak disipline edilmeleri ise bir sonraki kuşağı da bitiriyor.
12 Eylül 1980 öncesi gençliğin içine düştüğü ateş çemberi, birbirini öldürecek kadar tahrik edilmiş ve inandırılmış gençliğin yaraları ve serüvenleri binlerce aileyi ve bu güne kadarki 3-4 kuşağı hala etkiliyor.
Gençliği anlamak, onun her yaptığını onaylamak anlamına gelmediği gibi yanlışından dolayı ölçüsüz tepki ve ceza verme gerekçesini de doğrulamıyor.
Ailesi, toplumu ve çevresi ile okul veya işyeri arasında doğru bir iletişim, iş-güç ve kariyer dengesi kuramamış hangi gencimiz kendini iyi hissedebilir?
Kemalist ideolojinin çatışmadan medet umarcasına kökünden, geleneğinden ve maneviyatından kopardığı “özgür genç”, “devrimci genç” veya “ulusalcı genç” elbette tahrik olduğunda, sesini duyuracak çılgınlıklara başvurmaya yönelir.
Burada eğitim sisteminin, ailenin, topal demokrasinin, eksik maneviyatın, ekonomik-kültürel-sosyal yetersizliğin büyük payı var. Bu genellemelerin altını dolduracak hepimizin hafızası tazeliğini koruyor.
Teknoloji, bilişim çağı, onurlu yaşama ihtiyacı, ekmek ve kariyer talebi gençliği gelecek adına umutsuzlaştırıyor.
Üstüne üstlük, eğitim ve öğretim kurumlarının ilköğretimden üniversiteye kadar baskıcı ve ezberci tutumları ise ayrı bir sıkışma ve zamanla grizu patlamasına dönüşecek şiddette.
Şiddet, sadece ekrana yansıyan birkaç yumurta veya protesto yürüyüşünden ibaret değildir. Bu öğrenci eylemlerini haberleştiren nesne maalesef muhatapların yetkili olmasıdır.
Gönül isterdi ki gençler bu tür provokosyonlara alet olmasın, menfi kışkırtmalara girmesinler, buna mukabil yetkililerde şöhret basamaklarına göre tepki verip gündem böylesine sabote olmasın.
****
Said Nursi, gençliğin bu trajedisini 70-80 yıl öncesinden duyurdu. 1940 öncesi Eskişehir hapishanesinin bahçesinden, bugün hala mevcut olan karşısındaki Atatürk Lisesi öğrencilerini, eğlenen kızlarını görür. Manevi bir sinema ile 40-50 yıl sonraki hallerini düşünür ve ıstırap duyar.
“Dünya, büyük bir manevi buhran geçiriyor” der, 1952 İstanbul Gençlik Rehberi mahkemesine katıldıktan sonra. Gençlik Rehberi kitabı ile gençliğe manevi reçeteler ve sağlıklı düşünme yolları tavsiye ettiği için mahkemede yargılanır.
O gün gençliğin dünya ve ahiret hayatının beraberce düşünülmesine engel olan rejim, yıllar yılı gençlerimizin dağda, mezarda, hapishanede, uyuşturucu da tükenmelerine yol açtı.
Gençlere şefkatli davranılmasını ister Bediüzzaman. “Akıldan ziyade hissiyatlarını dinler” teşhisi de kendisine ait.
Günahlar, suça teşvik ve yanlışa sürüklenme açısından savunmasız olan gençlere çok acıdığını, üzüldüğünü belirtir Bediüzzaman.
İnançsızlık girdabına girmemeleri için uyarır. Irkçı ve materyalist heveslerin gençlik dinamiğini kullandıklarına işaret eder.
Zaman, geçen sürede bu tespitleri doğrulamıştır.
Bediüzzaman, gençleri “camiye” davet eder. Allah’ın huzuruna çağırır.
Gönümüz idarecileri, özellikle iktidar kanadı, bilhassa siyasiler gençlik üzerinden tahrik edici beyanlarda bulunmamalılar.
Gençliğin sıkıntılarını sosyolojik bir değerlendirme, psikolojik bir algılama ve insani bir sıcaklık ve hoşgörü görmeliler.
Susan gençliğin çok mutlu olduğunu düşünmeyelim.
Üniversitelerin birer baskı yuvası olmadığını kim söyleyebilir?
Gelin Bediüzzaman’ın dili ve gözü ile gençliği yeniden dikkate alalım.
Üstadın ifadesi “His ve hevesatı galeyanda olan gençlere” şefkat edelim.