Eğitim bir bütündür ve hayat boyu devam eden bir gelişim sürecidir. “Beşikten mezara kadar öğrenmek” bu süreci en güzel şekilde ifade etmektedir. Ancak söz konusu gençler olunca 15-24 yaş grubundaki genç kuşağın eğitimi kast edilmektedir. Eğitim denince istenen terbiyedir. Sadece öğretim eğitimi ifade etmemektedir. Zira öğretimin amacı bireyin ahlâki olgunluğu kazanmasıdır. Bu da pratikte “ahlak ve terbiye” şeklinde yansımaktadır.
İnsanı bir ağaca benzeten pedagoglar sağlıklı ve olgun bir ağacın olgun ve güzel meyveler vermesine benzeterek insanın eğitiminin meyvesini de terbiye ve güzel ahlak olduğunu ifade etmişlerdir. Ama ne ki bilgi olmadan ahlak da olmamaktadır. Yozgatlı Hüznî’nin dediği gibi “Cahil adam olmaz evliya olsa / Arife teslim ol eşkıya olsa / Hüznî bel bağlama akraba olsa / Hele bir fikrinin gayesine bak!”
Eğitimin amaçları ve hedefleri çok iyi belirlenmelidir. Her şeyden önce nasıl bir gençlik hedefleniyor onu iyi tespit etmek gerekir. “Nasıl bir gençlik ve nasıl bir eğitim?” sorularına cevap vermek gerekir.
Her şeyden önce globalleşen dünyada eğitim de küreselleşmek durumunda. Öyle ise insanlığın ortak değerleri ve insan ihtiyaçları göz önüne alınarak eğitim yeniden düzenlenmelidir. Yüce Allah insanları “birbirleriyle tanışıp kaynaşmaları için farklı kabile ve ırklarda yarattığını” (Hucurat, 49:13) belirtmektedir. Öyle ise bu tanışmayı ve kaynaşmayı sağlayacak bir eğitim esas alınmalıdır. Akıl, ilim ve insanlık değerlerinin ışığında “komşusu açken tok yatmayan” “yaratılanı yaratandan dolayı güzel gören” “Allah’tan başka birbirlerini rab edinmeyen” “Ortak bir kelimede bir araya gelen” doğu-batı merkezli değil, “insan” merkezli bir eğitim esas alınmalıdır.
İnsanı teknolojinin bir parçası olarak değil, duyguları ve hayalleri olan bir “birey/insan” olarak kabul ederek bireyin mutluluğunu sağlayacak şekilde bir eğitim esas alınmalıdır. İnsanı anlamak için “empati” yapmak yeterli ve doğru değildir. Doğru olan “insanı anlamaya” çalışmaktır. Empati, kendinizi onun yerine koymak veya onu kendinizin yerine koymaktır. Hâlbuki bu doğru olmayabilir. Onu anlamak ve anlamaya çalışmak daha doğrudur.
Toplumun bilinci ve vicdanı esas alınmalı ve ihtiyaçları belirlenmeli ve buna göre eğitim programları geliştirilmelidir. Temel bilgilerden sonra “meslek eğitimine” önem vermek gerekir. Herkesin yapabileceği işi olmalı ve buna göre eğitim almalıdır. Böylece eğitim ideolojik ve siyasi kaygılara göre değil, insanların ihtiyaçlarına göre belirlenmiş olur. Her birey kabiliyetine göre yapabileceği ve kendisini geliştirebileceği bir sanat ve meslek dalında güzel bir eğitim alma ve hayatta başarılı ve huzurlu olma imkânını elde edebilir. Böylece “Mutlu birey ve mutlu toplumu” oluşturacak bir eğitim sistemi ortaya konmalıdır. Bu eğitim sistemi sonuçta “adam” yetiştirebilir.
Cumhuriyet dönemi “Eğitim sistemi” maalesef “bilim adamı” “sanatkâr” “devlet adamı” yetiştirememiştir. Türk milleti geri zekâlı bir toplum olmadığına göre “Türk insanını suçlamak” yerine “sistemi sorgulamak” daha gerçekçi olacaktır.
Gençlere verilecek eğitim ideolojik ve siyasi kaygılardan uzak, insanı esas alan ve kabiliyetlerini geliştiren bir şekilde yeniden ele alınarak “insana ve ihtiyaçlarına göre” yeniden şekillendirilmeden istenen ve amaçlanan sonuçları sağlamayacaktır.
Çocuk ve genç anne-babanın elinde Allah'ın bir emanetidir. Çocuklarımızı bir dünyaya getiririz ama onlar bizim istediğimiz gibi kullanacağımız bir meta ve mal değildir. Onlar bizim de değildir; onlar bizden sonraki kuşağı oluşturacak olan nesillerdir ve onlar da anne-baba olacaklardır. Onları bunun için yetiştirmek anne-babanın görevidir. Bu nedenle iyi bir baba, iyi bir insan olmaları için onları yetiştirmek gerekir.
Çocuk içine tohum ekilecek iyi bir tarla gibidir. Onu ıslah etmek ve iyi tohum atmak ve bunun yetişmesi için dikenlerden, otlardan temizlemek ve haşerelere karşı korumak anne-babanın görevidir. Çocuğun iyi bir anne-baba, kendisine, topluma ve milletine faydalı bir insan olmasına ne derece katkı sağlamışlarsa onun sevabından anne-baba, öğretmen ve sebep olanlar istifade ederler. Zira “sebep olan yapan gibidir.”
Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde ebeveyne hitap ederek “kendinizi ve ehlinizi ateşten koruyunuz” (Tahrim, 66:6) buyurmuştur. Bunu ebeveyn nasıl yapacaktır? Çocuğa şekil vererek ve eğiterek yapacaklardır. Çocuk yetiştirilebilir ve eğitilebilir bir fıtratta yaratılmıştır. “Her çocuk fıtrat üzere şekil alabilecek bir kabiliyete yaratılmıştır ve onu Müslüman, Yahudi ve Hıristiyan yapan ailesidir.”
Çocuk gerekli altyapıyı evinde ve ailesinde kazanır; sonra eğitimle bunu daha da geliştirerek kendisine huy ve ahlak edinir. Geleceği şekillendirecek olan gençlerimizdir ve onları geleceğe hazırlamak da başta ebeveyn olmak üzere okullar ve tüm toplumdur. Herkes sorumluluk bilinci içinde elinden geleni yapmakla ancak sağlıklı bir eğitim süreci sağlanabilir ve sağlıklı, sorumluluk bilincine sahip nesiller yetiştirilebilir. Bu konuda en büyük sorumluluk da devletin eğitim sistemine düşmektedir. Sistem düzgün olmazsa tüm genç nesiller feda edilmiş ve en önemlisi de ülkenin geleceği karartılmış olur.