Donanma Komutanlığında inzibatlar nezaretinde ve savcılık kararı ile yapılan aramada gizli bölmelerde 9 çuval belge çıktı. Bu belgeleri daha çok az kısmı basına yansıdı.
Basına yansıdığı kadarı ile bile darbe oyunlarının çok titiz ve dikkatle hazırlandığı belli oluyor. Hangi fabrikaya hangi yüzbaşının görevlendirildiği belirlenmiş, tıpkı 12 Eylül 1980 gibi.
Genelkurmay böyle rezalet bir durum için ne idari ne de hukuki bir soruşturma başlatmadı. Basından öğrendiğimize göre sadece 7 amirali Ankara’ya çağırıp bilgi aldı.
Bu uygulama korumacı bir refleksle açıklanabilir. Devleti medeni devlet yapan hukuk içinde kalmayı başarmasıdır. Harp Akademilerinde böyle öğretilirdi.
Bugün görüyoruz “Kim sızdırdı” tepkisi gibi cemaatçi bir tutum sergileniyor.
Neden cemaatçi bir tutum? Cemaatçi tutum üç özellikten anlaşılır.
1- Kendine özgü bir yaşam tarzı iddiası vardır. Gerçekleri tekeline alırlar. Tek geçerli düşüncenin kendi düşünceleri olduğuna inanırlar ve buna başkalarını da inandırmayı yüksek sorumluluk olarak algılarlar.
2- Grup üyelerinde vatanı, dünyayı ve insanlığı kurtaracak seçkin kişiler oldukları hissini doğururlar. Kendilerine özgü bir ideolojileri, sadakat ve itaat anlayışları vardır.
3- Dışarıya karşı kapalıdırlar. Sadakati aşırı önemserler, birbirlerini gözetler, kontrol ederler. Hatta grup içinde ‘özel bir dil’ bile oluşturulur.
Demek ki Türkiye’nin en büyük cemaati Genelkurmay cemaati imiş… Çünkü bu üç özellik TSK’da üst kademesinde yaygın kabul gördüğünü anlıyoruz. Yoksa böyle açıkça suçlular korunabilir mi?
Bugün Türk silahlı Kuvvetleri bünyesine hukuk içinde kalarak görevini sürdüren kadrolar “Hilmi Özkök paşa haklı imiş bu günleri gördüğü için sorumlu ve dikkatli davranmış” diyorlar.
Aslında içerden yardım almadan Batı Çalışma Grubunun “Darbe oyunları” nı deşifre etmek de mümkün değildi.
Ordumuzun toplumla barışık gerçek ruhunun canlanmaya başladığını artık daha rahatlıkla söyleyebiliriz.
Dışarıya kapalı, kol kırılır yen içinde kalır diyerek cuntacı kadrolar hakkında hiçbir işlem yapılmaması anlamlı bir çarpıklıktır. Siyasi iradenin halen cuntacılığı iç tehdit olarak kırmızı kitaba yazdırmaması ikinci çarpıklıktır.
Belgeler Derin Devletin Wikileaks ‘i olma özelliğine sahip. Belgelerin çok az kısmı basına yansıdı. Basına yansıdıkça ve iyi çocuklar deşifre oldukça hepimizin gözleri daha çok açılacak.
Yalanlarla, fitne ile insanları birbirine kırdırarak yönetilen kurulu düzen arınmaya başlayacak. Duru, lekesiz ve temiz kadroların önü açılacak biraz daha sabretmeliyiz.
Çetelerin ve cuntacıların üzerine giden yetkililerin veya bizim gibi sıradan vatandaşların tarihi bir sorumluluk aldıklarını hatırlatmaya bilmem gerek var mı?
Haber 7