Karşı karşıya kaldığımız problemleri temelden ve esastan çözmedikten sonra; hak, hukuk adalet ve hakkaniyet yolunda kolay ilerleyemeyiz. Oysa hepimiz biliyoruz ki ‘mülk’ün temeli adalettir. Adaletin hüküm sürmediği bir ‘mülk’te; birlik, dirlik, beraberlik, huzur, kalkınma, güvenlik velhasıl ‘iyi’likle hatırlanan şeyler olur mu?
“Zenginin malı, züğürdün çenesini yorar” misali, son günlerde generallerin aldığı maaşlar ve emekli ikramiyeleri konuşuluyor. Aslında buna ‘konuşmak’ demek bile zor. Çünkü konuşmak için gerekli olan bilgilere açık ve şeffaf bir zeminde ulaşmak mümkün değil. Daha çok ‘merak etme, sorma, cevap bekleme’ diye isimlendirebiliriz.
Düşünün, 2011 yılının yarısını da geride bıraktık ve generallerin ne kadar maaş aldığını net olarak bilemiyoruz. Valilerin, yüksek bürokratların, bakanların ve yardımcılarının, bilumum profesörlerin, işçinin, emeklinin, öğretmenin, polisin, aklımıza gelen ve gelmeyen pek çok meslek sahibinin aldığı maaşı bilme imkânınız var, fakat generallerin aldığı maaşı bilme imkânınız yok! Niye? Belki “güvenlik” denilecek, ama bu hem inandırıcı olmaz hem de vatandaşı ikna etmez.
Yanlış anlaşılmasın, hiç kimsenin ‘alın teri’yle kazandığı parada, mevkide, makamda gözümüz yok ve olamaz. Hak ederek kazanan herkese Allah daha çok ve bereketli versin. Generaller ve maaşları açıklanmayan diğer kamu görevlileri belki de hak ettiklerinden daha az alıyorlardır. Bunun ölçüsü de elbette bizim elimizde değil. Bilsek ne yaparız? En fazla “Niçin bu kadar az ya da çok alıyorlar” diye Türkiye’yi idare edenlere soru sorarız. Zaten elimizden başka bir şey de gelmez. Gizlilik sürdükçe ‘şehir efsaneleri’ ve ‘dedikodu gazeteleri’ tiraj yapar ki bu ‘gizlilik’ kararını alanlar açısından daha zararlıdır.
Son günlerde merak edilen ve tartışılan bir konu da, emekli olan generallerin 600 bin TL gibi yüksek bir miktarda (eski para ile altıyüz milyar) emekli ikramiyesi alabildiği yönündeki iddia. (Konu ile ilgili haberler için bakınız: Zaman, Yeni Şafak ve Taraf, 6 Ağustos 2011) Tabiî ki devlet emekli olan bir memuruna meselâ 70 bin TL emekli ikramiyesi verirken generallerine 600 bin TL veriyor. Aradaki fark, yine bir ‘darbe’ uygulamasına dayanıyor. 1960 darbesi sonrası kurulan Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK), ‘üye’leri olan generallere 600 bin TL gibi bir emekli ikramiyesi verebiliyormuş. “E ne var bunda? Kurmuşlar OYAK’ı verirler. Kime ne? O para devletin kasasından çıkmıyor ki?” dememek lâzım. İlk bakışta o para devletin kasasından çıkmıyor gibi görünse de işin aslı öyle değil. Çünkü OYAK’a uygulanan ekonomik ayrıcılıklar var ve bu ayrıcalıklar sonucu bu ikramiyeler ödenebiliyor. Dolayısıyla bu paraların da devletin kasasından çıktığı söylenebilir.
Dünyadaki adil, şeffaf ve demokrat olan hiçbir ülkede var olmayan bir uygulamayla karşı karşıyayız. Silâhlı Kuvvetler, OYAK üzerinden bankacılık yapıyor. Yetmiyor, her türlü ekonomik faaliyetin içinde yerini alıyor. Burada adalet var mı? Ortada şeffaflık olmadığı için işlerin nasıl yürüdüğünü bilmek de mümkün olmuyor. OYAK tahminlerin üstünde kâr ediyor da, benzer holdingler, yardımlaşma sandıkları niçin kâr edemiyor? Yoksa en iyi ekonomistler askerler arasından mı çıkıyor?
Tabiî ki öyle değil. OYAK, ayrıcalıklarla büyümüş ve Türkiye’nin sayılı holdingleri arasına girmiş durumda. İstanbul Milletvekili, emekli Büyükelçi Volkan Bozkır, yazdığı bir ‘twit’te şöyle demiş: “Batılı ülkelerde OYAK gibi mütevazı amaçlarla kurulup, sonra banka sahibi olan ve demir-çelik sektörünü yöneten bir kurum yoktur. OYAK’ın bu görünümü AB İlerleme Raporlarında da konu edilmektedir.” (Zaman, 6 Ağustos 2011)
Bu hamur çok su götürür. Bu sebeple kısa kesip şunu soralım: Problem belli olduğuna göre, iktidar bu konuda nasıl bir adım atacak? Unutmayalım, ‘twit’i atan vekil de iktidar partisine mensup. O halde adil bir icraat bekliyoruz...
Yeniasya