Kâinatta mücadele değil, yardımlaşma hâkimdir. Güneş, ısı ve ışığıyla bitki ve hayvanları okşarken denizler buharlaşarak bulutlara yardım elini uzatır, bulutlar da yeryüzünün imdadına koşar. Şuursuz yaratıklar böylesine birbirlerine omuz verirlerken, bencillik yeryüzünün efendisi olan insana hiç yakışır mı?
İslâm kâinat kitabında hükmeden bu kanunu dinen de zorunlu kılmıştır. Mü’min, mü’min kardeşini düşünmek, yardımına koşmak zorundadır. O kadar ki Allah, bu takdirde kuluna yardım edeceğini bildirmiştir. Bu gerçek bir hadis-i şerifte şöyle ifadesini bulur: “Kim mü’min kardeşinin yardımına koşarsa, Allah da ona yardım eder.”
Hayatını iman ve Kur’ân’la şekillendiren Hz. Ömer’in (ra) dünyasında hep bunlar vardı. Birgün etrafındakilere baktı: “Falan falanın durumu pek iyi değil. Onlara yardım etmeliyim” diye düşündü. 400 altını bir keseye koydu. Ebû Ubeyde bin Cerrah’a gönderdi. Parayı götüren adama da sıkı sıkıya tenbih etti: “Emaneti teslim ettikten sonra, Ebû Ubeyde’nin yanında bir süre kal. Bakalım neler yapacak?”
Adam keseyi Ebû Ubeyde’ye teslim etti. Ebû Ubeyde, paranın Halifeden geldiğini öğrenince çok sevindi. “Berhüdar olsun. Allah onu esirgesin” diye duâda bulundu.
Bir an için düşündü, sonra da hizmetçisini çağırdı: “Al, şu yedi altını falana götür, şu beşini de falana ver. Şu beşini de falana...” diyerek altınları bölüştürdü. O kadar ki kesede hiç altın kalmamıştı.
Bu davranışına hayran kalan Hz. Ömer’in (ra) adamı, sür’atle geri döndü. Olup bitenleri bir bir anlattı. Hz. Ömer bir kese daha hazırlamıştı. “Bunu da Muâz bin Cebel’e götür. Bakalım o ne yapacak?” dedi.
Adam az sonra Muâz bin Cebel’in yanındaydı. “Bu emaneti size Halife Hz. Ömer gönderdi. İhtiyaçlarınıza sarfetmenizi söyledi” dedi.
Muâz bin Cebel keseyi aldı ve “Allah Halifeyi korusun, berhüdar etsin” diye duâda bulundu.
Hz. Ömer’in adamı merakla bakıyordu. Acaba Muâz bin Cebel ne yapacaktı? O da Ebû Ubeyde’nin yaptığı gibi yaptı. Hizmetçisini çağırdı: “Şunu al falana götür. Şunu falana… Şunu da...” diye bir bir dağıttı. Kese bitmek üzereydi. Muâz’ın hanımı dayanamayıp atıldı: “Efendi, bizim de ihtiyacımız var.”
Bunun üzerine Hz. Muâz kalan parayı evine bıraktı.
İşte Sahabe buydu. Kendilerinden çok mü’min kardeşlerini düşünürlerdi. Çünkü Allah Resûlü (asm), “Bir kimse kendisi için istediğini diğer bir mü’min kardeşi için de istemedikçe tam inanmış olmaz” buyurmuşlardı.
Aracı, gördüklerini Halife Ömer’e (ra) anlatınca o da çok sevindi. “Bunlar kardeştirler” dedi.
Ne güzel kardeşlik!
Yeni Asya