Kelimelerin büyüsüne inanırım.
Bir kelimeyi, cümleyi, manayı kim söylemiş, neden, söylemiş, hangi makamda, hangi muhataplara, hangi zamanda söylemiş; cümlenin içinde barındırdığı semboller, benzetmeler, imajlar önemlidir benim için.
Hristiyanlık İncili daha iyi anlamak, yorumlamak için Hermenötik’i geliştirdi.
Yorum bilgisi, metodoloji anlamlarına gelen bu kelime; zamanla dini metinleri yorumlamanın dışına da çıkarak; hayatı, varlığı, her türlü sözü, cümleyi yorumlama ilmi/felsefesi haline dönüştü. Bu terim adını tanrıların mesajlarının yorumlayıcısı olan Yunan tanrısı Hermes’den almaktadır.
Bizim bir metin yorumlama metodumuz yok.
Çünkü biz yorumlamaktan çok yapmayı ve yaşamayı severiz.
Ama yaptıklarımızı ve yaşadıklarımızı teorileştiremediğimiz için onlar bir türlü gelişme ve ilerleme imkanı bulamazlar.
Şarkta hatalardan bir türlü ders almayışımızın ve aynı yanlışları döne döne defalarca yapışımızın asıl sebebi budur.
Tanzimat Fermanı, Türk tarihinde Batılılaşmanın ilk somut adımı olarak 3 Kasım 1839'da ilan edildi.
Islahat Fermanı, 18 Şubat 1856.
Birinci Meşrutiyet, 23 Aralık 1876'da ilan edildi, anayasa ve seçimler yapıldı, meclis kuruldu.
İkinci Meşrutiyet, 23 Temmuz 1908'de ilan edildi. Yine seçimler yapıldı, meclis ve hükümet kuruldu.
İlk meclisten bu yana neredeyse 150 yıl geçmiş.
150 yıldır toplumsal anlamda uzlaştığımız bir hürriyet, demokrasi, insan hakları, farklılıklarla barış içinde yaşama felsefemiz yok.
150 yıllık tarihimiz hep kavgalar, inkarlar, ötekileştirmeler, darbeler, ırkçılıklar, haksızlıklar, bizden olmayana yapılan zulümler tarihidir.
Kendiyle barışık olmayan başkalarıyla da barışık olamaz.
Bizim kutsal kitabımız Kur’an hayatın, varoluşun, insan olmanın, barışın, kardeşliğin, beraber yaşamanın anlamından bahsediyor.
Ama bizim Kur’an’ı anlamak için bir Hermenötik’imiz yok.
Daha doğrusu bizim hayatı anlayacak ve anlamlandıracak bir metodolojimiz yok.
Onun içindir ki içimizdeki Musa’lar dağa gider gitmez, yine içimizdeki Samiri’ler bizler için, hem de bizlerden topladıkları mücevherlerle bir Buzağı yapıverirler.
Buzağının içine sevgi, temiz kalp, tanrı gibi peygamberlerden esintiler de katınca; Musa’nın Allah’ı, Samiri’nin dünya ziynetlerinden yapılma Buzağı Tanrısı ile yer değiştiriverir. (Bknz: Tâ-Hâ Suresi)
Bugünkü acılarımız, Musa’nın Rabbini unutup, Samiri’nin altından yapılma buzağı tanrılarının peşinde koştuğumuzdandır.
Hayatımızı, varlığımızı, yaşama tarzımızı yorumlayacak Hermenötik’lerden (Yorumbilim) mahrum kalışımızdır.
Hayatı bir mücadele, kavga, kazanma savaşı, hırslarımızın, depresyonlarımızın cidal meydanı haline getirip; kendimizi Gayya-yı Vücud (Varlığın cehennem kuyusu) haine getirişimiz de varlığa ve hayata dair metinlerden, kitaplardan, yorumlardan uzak kalışımızdandır.
Şeytan; enaniyetle, cahillikle, bencillikle, ötekileştirmekle, kanla yapılan yorumdur.
Gerçek yorum insanın şeytan üzerindeki intikamıdır.