“İnsan, yaşayış vaziyetince, bir dağdan kopup sel içine düşen veya yüksek bir apartmandan düşüp yuvarlanan bir şahıs gibidir. Evet, hayat apartmanı yıkılıyor. Ömür tayyaresi şimşek gibi geçiyor. Zaman da sel dolaplarını sür'atle çalıştırıyor.” (1)
Gelip geçen yılları ne güzel ifade ediyor Bediüzzaman Hazretleri. Koca bir yıl daha ömrümüzün gerisinde kaldı. Kimini sevindirmiştir geçen yıllar, kimini de hüzünlendirmiştir. Kimi de gelip geçtiğinin farkında bile olmamıştır. Yıllar gelip geçer çoğumuz farkına varmayız. Dünya meşguliyetleri bizi o kadar kuşatmış ki, o kadar dert edinecek çokça sorunlarımız var ki başımızı kaldırıp da ötelere bakamıyoruz. Ötelerden kastım uhrevi hayata bakmak ve onun için hazırlık yapmaktır, ama çoğumuzun öteleri sadece dünya merkezli olmuş. Aslında insan geçen yıllara sevinip kutlamak yerine bir iç muhasebe ile ardında bıraktığı yıllara bakmalıdır diye düşünüyorum. Geride kalan yıllar insanı derinden düşündürmeye sevk etmeli, çünkü ömür sermayesinin sonuna doğru gidilmektedir. Her nefis o kaçınılmaz sonu tadacağına göre (2) o son için hazırlık yapılmalı ve böyle günlerde bu tür düşünceler zihinleri meşgul etmelidir. Yukarıda da ifade ettiğim gibi derin bir iç muhasebe gereklidir. “Geçen yıllarda ben ne yaptım? Ömrümü nasıl harcıyorum? Zamanımı nerelerde tüketiyorum? Hayatım Allah (c.c) ve Peygamberin (s.a.v) isteğine göre mi, yoksa nefis ve arzularımın pençesinde mi?” gibi sorularla her insan kendini bu muhasebeye tabi tutabilmeli ve önündeki yıllara hazırlıklı bir hesap ile bakıp kendisine doğru yolda bir rota çizebilmelidir.
Yılların geçmesine seviniriz, seviniriz ama her geçen yıl ömür binasından birer taş eksiltir, gün gelir son taşta düşer ve ömür binası devriliverir. O halde ömür sermayesinden tükenen yıllara sevinmek niye? Evet, gün gelecek her insan bir binanın yıkılması gibi aniden yıkılacak ve ötelerde ömür sermayesinin hesabını vermek için sonsuzluğa doğru yelken açacaktır. Şurası bir gerçektir ki, her geçen yıl bir makas gibi ömür ipini durmadan kesmekle meşgul ve vakti geldiğinde ömür ipi incelip aniden kopacaktır. Durmadan sona doğru yaklaşmakta olan insan, yinede gaflet ile kendini akıp giden yılların kollarına bırakmaktadır. Oysaki her geçen yıl, insanı daha da derin düşüncelere sevk etmeli. Ahiret düşüncesi bizi meşgul etmeli, çünkü ahiret düşüncesi çerçevesinden uzaklaşıldıkça, çağımızın ifadesiyle insan dünya ile senkronize haline geçer. Dünya ile senkronize olan dünyaya sıkıca bağlanır ve yıllar gelip geçmiş farkında olmaz. Evet, ecel makası ömür ipini kesmeden bu dünya gafletinden uyanmalıyız, ahirette uyanmak fayda vermeyecektir. Tıpkı sınav bittiği anda sınav belgesinin öğrencinin elinden alınması gibi. Sınav belgesi elinden alınan bir öğrenci, sınav için yapacağı bir şey yoktur artık.
Geride kalanlar yıllara ve yapılmayan çokça işlere hep pişmanlıklarla bakılmıştır. Bu pişmanlıklar bazen telafi edilmeyecek boyutta olabilir. Dikkatli düşündüğümüzde ahiretteki pişmanlıkların bir benzeri de bu dünyada aynen yaşanmaktadır. Nasıl mı? Örneğin şöyle düşünebiliriz; İnsan için geçmiş zaman, şimdiki zaman ve gelecek zaman vardır. Yaşanılanlar geçmişte kalır ve geçmişe dönülemez. Hazreti Üstadın tabiriyle: “...bütün geçmiş zaman-ı mazi ölmüş ve mâdumdur. Ve içinde cenazeleri çürümüş bir vahşetli mezaristandır.” (3) Geçmiş hayata dönüp yapılan hataları düzeltemeyiz. Bunu niye anlatıyorum; çünkü insan şuan yaşadığı hayatta öyle hatalar ve yanlışlar yapar ki, gün gelir ardına bakar koca bir ömür geride kalmıştır. Birgün yapılan hataların farkına varılınca pişmanlıklar kendini göstermeye başlar ve hayatı bomboş bir şekilde yaşadığı için pişmanlığın verdiği hüsranla insan ah vah eder. “Keşke şunları yapmamış olaydım? Keşke şunlarla dost edinmeseydim, belki şuan bu kadar pişmanlık yaşamayacaktım, hayatım şimdi daha rahat olacaktı?” Dikkat ederseniz bu pişmanlıklar daha dünya hayatındayken söylenir. Evet, ahirette de insan benzer pişmanlıklarla belki ebedi hayatını kaybeder. Yaşadığımız şu dünyada bile geçmişe dönemediğimiz gibi, ahirette de dönmemize izin verilmeyecektir. Kur’anı Kerimde bu hadiseyi Rabbimiz şöyle anlatır: “Onlardan birine ölüm gelince: “Rabbim! Beni geri çevir, belki, yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim” der. Hayır; bu söylediği sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır. (4)
Dünyada bile ahiret hayatına benzer pişmanlıklar var ve bu pişmanlıkların telafisi için geçmişe dönülmediği gibi, ahirette dönülmesi imkânsızdır. O halde ömrümüzden giden yıllara sevinmek yerine, geriye bakıp derin bir iç muhasebe yapmamız gerekmez mi? Hayatımızı tekrar gözden geçirip kendimize Kur’an ve Sünnet ışığında çeki düzen vermemiz gerekmez mi?
Yeni yıl ve yıllarda Kur’an ve Sünnet çizgisinden ayrılmamak duasıyla.
Dipnotlar
1- Mesnevi-i Nuriye - Zeylül Hubab
2- Enbiya Suresi 35
3- Şualar - Onbirinci Şua Üçüncü Mesele
4- Mu’min Suresi 99-100