Gezi Notları-(8) Hâfız Taha Hocaefendi

İsmail AKSOY

Geceyi Molla Burhan Hocaefendi’nin misafirhanesinde geçirdikten sonra, şafak vaktinde;  bir hizmet insanını,  bir gönül adamını, bir fâzıl insanı ziyaret ve arkasında sabah namazını kılmak üzere Memduh Sultan Camiine yöneliyoruz.
Caminin önüne varmış, makberlerin karşısında Fatihalarımızı okumak üzere etrafı meraklı bakışlarımızla incelerken, karşı taraftan nûranî bir sîmanın bize doğru geldiğini ve maksudumuz olan zat olduğunu anlamamız üzerine, ihtiramla kendisine doğru mukabelede bulunarak tanışma şerefine nail olduk.
Tam o esnâda Tillo semâlarında Ezân-ı Muhammedî, karanlıkları yararak, zulûmatları dağıtarak mele-i  âla sakinlerini ihtizaza ve cûş-u hurûşa getiriyordu sanki…
Hocaefendi elimizi tuttu ve camiye kadar da bırakmadı. Hemen Ali Ulvi’den okumaya başladı. İçten ve samîmî bir edâ ile coştukça coşuyor, coşuyor, okuyor ve yine coşuyordu…

Gönüller Fatihi Büyük Üstada
Nuruyla bütün gönlümü feth eyleyen üstad,
Gönlüm seni, kudsî heyecanlarla eder yâd..
İlhamıma can geldi beraet haberinle,
Mü'minleri şâdeyleyen ulvî zaferinle..

Sıyrıldı ufuklardan o kasvetli bulutlar,
Göklerde melekler, bu büyük bayramı kutlar.
Milyonların imanını kurtardı cihadın,
Par-par yanar imanlı gönüllerdeki yâdın..

Rehber sana zira 'Yüce Peygamberimiz'dir,
Ölmez eserin: Gençliğe gösterdiğin izdir..
Kur'an-ı Kerim'in ezelî feyzine erdin,
İnsanlığa, iman ve kemal dersini verdin..

İmanlı nesiller seni takib edecektir,
Yıllarca, asırlarca peşinden gidecektir..
Tarihi aşarken sen o iman dolu hızla,
Milyonları aşmış bütün evlâdlarınızla..

Ve başladı Hasan Feyzi Yüreğil abiden okumaya…

Üstad Bediüzzaman Said Nursî, Denizli hapsinden beraat ve tahliyeden sonra bir buçuk ay Şehir Palas Otelinde kalmıştı.

3l Temmuz l944 Perşembe günü bir komiser refakatinde Denizli'den Afyon'a hareket etmişti. Bu hareket esnasında Hasan Feyzi Efendi, Üstad'ına: "Hazretinize buradan ayrılırken söylemiştim" başlığını taşıyan bir ayrılık şiirini takdım etmişti. Taha Hocaefendi işte o şiiriden mısralar  okuyordu:

Çekilip nur-u hidayet yine zindan olacak
Yine fırkat, yine hasret, yine hüsran olacak
Yine sen, yaş yerine kan akıtıp ağla gözüm
Çünkü hicran dolu kalbim yerine hicran olacak

***                                                                                                                      
Hidayetin nuru çekilince, yine her taraf karanlık olacak, yine ayrılık, yine hasret, yine hüsran olacak.
Ey ağlayan gözlerim, yaş yerine kan akıtarak ağla, çünkü, ayrılıklarla dolu olan kalbim yine ayrılıklarla dolacak.
.................................................................
(Şiirin tamamını ezbere okuyor. Biz sadece bir mısrasını aldık)
***
-Maşâallah, bârekallah...Ne hârika duygular, haykırışlar, övgü ve senâlar...

RİSALE-İ NUR DÜNYADA MÂNEVÎ SALTANATINI KURMUŞTUR

Şimdi Risale-i Nur mânevî saltnat makamındadır. Dünyada öyle saltanatını kurmuş ki, mânen sultandır. Yetmiş sene önce söylemiş Hasan Feyzi abi bunu... İleri görüşlü bir zat. Üstad’ın nazarı O’na değmiş, bahr-ı umman olmuş. Yine çok uzun kasideleri var...”Ahmed yaratılmış o büyük Nûr-u ahedden...”
Ali Ulvi de öyle...1948’lerde ileriyi görmüşler...Hani Üstad’a demişler;”Sen söylüyorsun biz yazıyoruz. Üstadım bunları kim okuyacak?” diye...” Dünya okuyacak...” “Radyo lisanıyla okunacak “ diyordu Üstad. Dünya dillerine bunca tercüme edilmiş. Kur’ân ve ehâdîs-i şerifelerden başka hangi kitap bu kadar dile tercüme edilmiştir?
Geçen sene Ankara’ya geldim, Said Özdemir abiye sordum, dedim ki; İhsan Kasım diyor ki, 54 dile tercüme edilmiş (bazıları bir kaç kitap, peyder peyder ediliyormuş), sende kaç tercüme var. Dedi ki, bende 39 tercümesi var. Yaa, maşâallah...

-Kur’ân ve hadis-i şerifler dışında hangi kitap bu kadar okunuyor değil mi? Her akşam yüzlerce mekânda müzakere ve mutalaa ediliyor?

Evet, Ankara ve İstanbul’da belki üçyüz yerde diyorlar...Bu ne feyiz, bu ne bereket!
Maşâallah...Ağzınıza ve gönlünüze sağlık...
Ve sallallahu alâ Seyyidina  Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve li rûh-i Üstadina ve tullabihî ve alâ âbâina ve ümmehâtina el fatiha maassalavât...

TİLLO TOPRAĞINDA MEDFUN BİNLERCE VELİ VAR

Ve caminin bahçesinde yer alan makberlere yöneliyoruz.
Hazret-i Fakîrullah’ın (K.S) soyundan olan ve aynı zamanda İbrahim Hakkı (K.S) Hazretlerinin talebesi olan Şeyh Sultan Memduh’un (K.S) (1761-1847) merkadı önünde birlikte Fatihalarımızı  okuyup sabah namazını eda etmek üzere camiye giriyoruz.

Büyük bir huşû ve huzur içerisinde Hafız Taha Hocaefendi’nin arkasında eda edilen namazdan sonra, sohbete devam ediyoruz:

-Hocam, biz Risle-i Nur merkezli yayın yapan bir siteyiz. RisaleHaber olarak bütün gaye ve hedefimiz Kur’ân nurlarını ve hakikatlerini elektronik ortamda bütün dünyaya neşretmek…Vazifemiz sadece tercümanlık ve ayna olabilmek…Ahir zaman Nebîsi’nin, ahir zaman vârisinin lisanıyla dünyaya verdiği Kur’ânî mesaja mikrofon tutuyoruz…Sizin de duygularınızı, bu içten ve samimî terennümlerinizi bütün dünyaya Sitemizden ilân edeceğiz inşâallah…

Allah mübarek etsin…Maşâallah…O Müceddid-i ekberi yâd etmek ne güzel…Dünyanın kalbinde yer etmiş o muazzam Üstad. Âhir zaman minaresinin başında insanlığı kurtuluşa dâvet ediyor, Allah’a ve Resûlüne çağırıyor maşâallah…

-Hizmetlerinizi işitiyor ve takdirle tebrik ediyoruz. Halen talebe okutmaya devam ediyor musunuz?

Eskiden Arapça ve diğer ilimleri okutuyordum. Ama şimdi Risale-i Nur üzerinde duruyoruz elhamdülillah…

-Üstad’ın verdiği müjdeler tahakkuk ediyor inşâallah değil mi?

Madem O tebşir etmiş, hepsi tahakkuk edecek biiznillah…Ve ediyor da…

ÇARE KUR’ÂNÎ REÇETEDE

-Acaba sizce, ehl-i Hak, ehl-i diyanet, ehl-i tarikat, ehl-i ilim; Üstad’ın yüz sene önce ortaya koyduğu çözüm paketini bu gün anlama noktasına gelmişler midir?

Evet, gelmişlerdir ve daha da geleceklerdir. Artık anlaşılmıştır ki, başka yol, başka çare kalmamıştır. Eskiden Risale-i Nurların hakikatı fazla bilinmiyordu. Sadece bir Türkçe kitap nazarıyla bakıyorlardı. Ama şimdi elhamdülillah hakikat anlaşılmış, Nurların nasıl bir umman denizi olduğu bu çevrelerce anlaşılmıştır. Artık O’nun bütün dünyada kabul gördüğünü, yayıldığnı biliyor ve kabul ediyorlar. Bütün dünya alimleri bunun farkında.. Keza Arap âlemi ve Mekke-i Mükerremedeki mübarek Seyyidler nesli…Seyyid Nebîl ve O’nun gibiler, Suudi Arabistanda bunun sevdalısı olmuş. Hayret içinde kalıyorlar.
Meselâ, dün biz camide okuduk. Dördüncü Lem’a, ehl-i beyt hakkında. Hiçbir kitapta görülmemiş, duyulmamış tesbitler…Cenâb-ı Hak neler ilham etmiş neler, O da yazmış elhamdülillah…

-Devlet ricali de, bu işin hem maddî tedbirler, hem de  mânevî reçetelerle çözülebileceğini anlar, büyük kafalar büyük gaflet uykusundan uyanırlar da, çeyrek asırdır milletimizi kasıp kavuran bu terör belasından kurtulmuş...

İnşâallah, öyle olacak, inşâallah…Başka çare yok artık. Bu perişaniyet onu takip etmemekten ileri geldi. Yüzlerce köy harap oldu, insanlar perişan ve darmadağın oldu. Bu mel’ûn ırkçılık fikri bu hale getirdi, yoksa bu hale düşülür müydü? Allah’ın inayetiyle gittikçe güzelleşecek. Talebeler, hocalar artık bunun şuurundadırlar. Fütûhat olacak inşâallah…Üstadımızın müjdelediği gibi, istikbal inkilâbâtı içinde en yüksek gür sedâ İslâm’ın sedâsı olacak. Allah’ın rahmetinden bekliyoruz, biz de bekliyoruz. Üstadın söylediği şeyleri biz tasdik ediyoruz ve inşâallah olacak…Çıkmadı mı elhamdülillah…Reis-i Cumhur, Başbakan, Valiler, hakimler, savcılar, şeyhler, âlimler, medreseler hep takdir ediyorlar…Hoş bir hava var.

Üstad’ın makamı tam olarak takdir edilebilmiş midir sizce?

Hayır, daha tam olarak değil, zaten burada da tam mânasıyla mümkün değil, kıyâmette, kıyâmette. Orada inşâallah tam bilinecek ve görülecek…Gayp perdesi orada açılacak.

ESRARLI HÂTIRALAR

Biraz da hâtıralarınızdan bahsedebilir misiniz?

Üstad’ın Tillo ile alakası çok. Şeyh Cemil efendi, bir de şeyh Kâmil  efendi  Burdur’a nefyedildiklerinde, tabi Üstad da oraya nefyedilmiş. Üstadla bir odada kalmışlar. Bilahere onları İstanbul’a göndermişler. Üstad onlara demiş ki, “Ruhumuz ittihad etti, fakat cesetlerimiz ayrılıyor…” Bu Üstad’ın bir kerâmetidir, üçü de yıllar sonra aynı yıl (1960) vefat ettiler.
Şeyh Tahsin vardı, ben de O’nu gördüm. O’nun babası Şeyh Tevfîk Kastamonu’ya nefyedilmiş, orada yine Üstadla buluşmuştu. Üstad Tillo’da Kubbe-i Hasiyede iken bu şeyh Tahsin amcamız, burada meşhur bir pilav vardır, küçük bir tencerede yaptırmış, Üstada götürmüş, Üstad, “keçeli o nedir?” demiş, “Hazret-i Fakîrullah’ın sana bir hediyesidir…” deyince, “ Vay keçeli, beni nereden  yakalıyorsun, hele getir…” diye tebessüm etmiş, rafa koymuş, günlerce onu yemiş…

Ben küçükken yaşlı bir zat vardı, onda okudum. Daha sonra Tillo’da meşhur Molla Halil vardı, herkes ondan ders almıştır, onda okumayan o zaman hemen hemen yoktur. Ben de O’nun yanında Kur’ânı ezberledim. Kitaplar okudum v.s. Sonra askerlik çağım gelince askere gittim. 1961’de Zübeyir abi ile görüştüm Hacı Bayram-ı Veli camiinde. Cemaat olduk, üçümüz; ben, Molla Burhan ve Zübeyir abi. Bana dediler sen imam olacaksın. Zübeyir abi dedi. Daha önce Üstad’n vefatından birkaç gün sonra Urfa’da görüşmüştük Zübeyir abi ile…Üstadın taziyesine gitmiştik. Abdullah Yeğin abi de vardı ve diğer ağabeylerden Tahiri abi, Sungur abi gibi…

-Nurları ne zaman tanıdınız?

1956 yılında Ankara’ya gitmiştim, Said Özdemir abinin yanında kaldım, o zaman. Kendisi bizim damadımız oluyor. Üzerinde resim olan küçük Tarhçe-i hayatı verdi, okudum, okudum, çok hoşuma gidiyordu, Türkçeyi de fazla bilmiyordum zaten.
Ben sonra 1963’de Bandırmada asker iken Bursa’ya geldim, Sami Pala abi ile tanıştım, evinde misafir kaldım. Ali Çakmak abi vardı. Daha sonra İstanbul gittim, Kirazlı mescidinde Zübeyir abiyi ziyaret ettim. Bana dedi ki, istersen bu gece de bizde misafir kal, belki Said Özdemir de gelebilir. Orada kaldım, öyle bir çorba yaptılar ki, hayatımda hiç yemedim. Talebeler sanki meleklere benziyorlardı…(Duygulanıyor, tefekküre dalıyor)

Zübeyir abinin bir kerametini söyliyeceğim. Yukarıda bir odası vardı, orada kalıyordu. Odaya çıktım, ayrılmak üzere kendisinden hatır (müsaade) isteyecektim. “Abi müsaade ederseniz ben gideceğim” dedim. Bana dedi; (bana hiç sormamıştı ve bilmiyordu): “Siz şarklılar erken evleniyorsunuz. Şayet evli olmasaydın seni burada üç ay bırakacaktım, bize imamlık yapacaktın.”
Bu son görüşmemiz oldu, ondan sonra görüşemedik.
Oradan Ankara’ya geldim, Said  abinin yanında biraz kaldım, oradan Adana’ya geldim, Abdullah Yeğin abi ile görüştüm.

-Üstad’la hayatta iken müşerref olmak nasip olmadı değil mi?

Ba’del irtihal görüşmeleriniz olmuştur inşâallah? (Gülüşüyoruz) Molla Burhan’ın medresesinde bir seyyit vardı takriben on  yıl önce. O zat bir rüya görmüş…Üstad o zata iltifat etmiş, etmiş, sonra talebeler Üstad’ın yanına toplanmışlar. Üstad onlara demiş ki, “ Taha’yı ziyaret edip sonra tekrar geleceğim yanınıza .”
Diyor ki, Üstad gitti, birkaç kişi de yanında vardı, biz bekliyoruz ki Üstad gelecek. Yukarda damdan bir uzun odaya girdi, müderrisler hep Üstadın yanına girdiler. Odaya kapanarak Üstad’a çok sorular sordular. Üstad da onlara cevaplar verdi.
Ben bu rüyaya çok sevinmiştim.
İkinci bir rüya daha vardı.

-Bunlar rü’ya-yı sâdıkalar

İnşaallah…Üstadı Fakîrullah Hazretlerinin yanında gördüm. Yanlarına gittim, beni görünce çok sevindi. Dedim; “ Üstadım, buyurun eve gideceğiz.” Dedi ki:” bu aşağıda benim bavulum var, onu alalım, ondan sonra gideriz.” Aşağıya doğru beraber bavulu almaya giderken yolda uyandım” (sevinç gülücükleri yükseliyor)

-Hazret-i Fakîrullah (K.S) sizin kaçıncı dedeniz?

Dokuzuncu dedemiz elhamdülillah..

TİLLO’YU ZİYARET EDEN KUTLU MİSAFİRLER

Daha sonraki yıllarda Sami Pala abi ailesiyle buraya geldi, evimizde birkaç saat misafirimiz  oldu.
Tam şurada Mehmet Kırkıncı hoca oturdu. Kendisiyle epeyce sohbet ettik. İbrahim Hakkı’dan (K.S) bazı beyitler okudum, çok hoşuna gitti. Bana dedi ki: “ Ben sohbetlerimde diyorum ki, Tillo Türkiye’nin kalbidir.”
Evet, Arvâsîlerin ceddi Şeyh Kasım-ı Bağdâdî (r.a) bundan 700 sene önce demiş ki, “Tillo’da 12 bin evliya var.” Bu büyük bir Zat…Orhan Gazi O’nun elini öpmüş, tahtını göstererek, “ buyur burada otur, Padişahlık size lâyıktır ” demiş…O da istememiş,” Size mübarek olsun” diyerek  dünya saltanatını reddetmiş…Elini kaldırıp o mübarek soya dua etmiş. O zat  (matbu Arapça  kitaplarda yazılıdır) ki;  Bağdat, Musul, Diyarbakır, Hazro’dan… Şirvan mıntıkasına gelince (Tillo Şirvan mıntıkasına dahildir) demiş ki : “ Özellikle Tillo başta olmak üzere bu mıntıkada ölü veya diri on iki bin evliya gördüm.” Bunları nasıl saymış, nasıl bilmiş? Maşâallah…

-Yani Üstad buraya boşuna gelmemiş

Buraya gelenlerden birisi de Hulusi abi. Takriben kırk sene evvel buraya geldi birkaç kişi ile birlikte. Aşağıda bir medrese var, Salih Bey medresesi. Hazret-i Fakîrullah yaptırmış…Çok âlimler, mollalar da vardı. Hulusi abi oraya geldi, çok hürmet ettiler. Oturup çay içtiler, sonra ben Onunla birlikte Fakîrullah ‘ın (K.S) ziyaretine gittik. Çok ehl-i hal bir insan, mübarek bir insan. Ziyaretten sonra hatır isteyip gitti. Sonra Elazığ’dan beraber gelen Muhammed Orakçıoğlu vardı.

-Elazığ İmam-Hatip Okulun’dan benim velimdir. Dün akşam Molla Burhan Hocaefendi de bahsetti

Çok muhterem bir zat, hoş bir insan…Hulusi abinin mânevî evlâdıdır. Hemen hemen her zaman da gelir-gider. Kendisini seviyoruz. Hulusi abi demiş ki O’na:” Tillo’da Medine-i Münevverenin rûhaniyetini, esrâr ve envârını  hissettim.”
Biz sonraları Elazığ’a Hulusi abiyi ziyarete gittik. Ben ve amcaoğlu şeyh Muzaffer… Bana dedi ki,” sen imam olacaksın” Ben de; “ Siz olacaksınız, olmaz” dedim.
“ İmam-ı A’zam’ın mezhebine göre seferi bir kimsenin kasr yapması vaciptir. Şafi’ide muhayyerdir. Ben seferiyim. Arkamda Hanefî cemaat var, iki kılsam bunların namazı olmaz” diyerek imametlikten içtinap etmek istedim.
“ Yok, yok. Sen aynen seferî olarak iki rek’at kılacaksın, selam vereceksin, bunlar kalkıp iki rek’at daha kılıp selam verecekler. Böylece bir mes’ele-i fıkhiyeyi de öğrenmiş olacaklar..” buyurdu. Ve  o şekilde namazımızı kıldık.
Daha sonra Şeyh Muzaffer’in dediğine göre (ben hatırlamıyorum) demiş ki;” Sen kıyametin kopmasını mı istiyorsun”
Tabi Hulusi abi, Üstad’ın çok mühim talebelerinden. Mektupların ekserisi O’na yazılmış.. Üstad diyor ya, “Hulusi’de başka bir ruh vardır.” Tevazu sahibi bir insan…
Ben Said abi ile Kastamonu’ya Mehmet Fevzi abiyi ziyarete gittik. Ettim, etmedim imametliğe geçmedi. Halbuki  âlim bir zattı. Hem de sâlih, fâzıl bir insandı. Ev sahibi idi, buna rağmen geçmedi.
Sungur abi de çok defa buraya gelmiş, görüşmüşüz kendisiyle. Çok hâtıralarımız var.
Bir defasında yine gelmişti, Kubbe-i Hasiye’yi ziyaret edecekti, karanlıktı. O zaman bir lüküs bulduk, onun ışığıyla ziyaretimizi yaptık…
Tahir-i Mutlu abi ile Konyada beraber kalmışız. O velî olan Zat’la…Erkenden kalkıp birlikte sahur yapıyorduk. Recep veya Şaban ayı idi. Defterim vardı, dedim; “ abi bir şeyler yaz, hatıra olsun” O da yazdı :” Allahümme salli alâ seyyidina Mukammedin tıbbil kulûbi ve devâiha…..” Altına da yazmış ki, bu salâvat bir rivayete göre üç keresi on, bir rivayete göre otuz bin salavât-ı şerife bedeldir, sevabı vardır. Tıbbıl kulûb’dur.
Rüyalar mahremdir. Bazan şevke medar olsun diye söylüyoruz.
Efendimiz aleyhissalâtü vesselâm’ın elini öptüm, dedim ki; “Ya Resûlallah, bu âhir zamanda, dehşetli asırda biz kendimizi nasıl muhafaza edeceğiz?”
Emretti, dedi  ki; “ Siz Risale-i Nur talebeleri korkmayınız…”
Bu rüyadan bir hafta sonra Van’da mahkememiz vardı, Bekir abi gelmişti. Mahkeme ta’lik edildi. Biz sonra Bekir abi ile birlikte Çorevanis (Üstadın sık sık gittiği köy) köyüne gittik. Bu rüyayı anlattım, Bekir abi çok sevindi. Tabi rüya uzundu, başka müjdeler de vardı içinde. Zikirler yapılıyordu; Allah, Allah, Lâ ilâhe illallah…Biz O’na (S.A.V) bakıyorduk. Dedi ki; herkes kendi zikriyle meşgul olsun …v.s.
Buraya, Tilloya da çok gelmiştir. Gece Kubbe-i Hassa’ya giderdik Molla Burhan, Molla Bedreddin ile beraber.. Diyordu ki, siz kal’ayı muhafaza edin, biz surda hizmet yapacağız. Buraya gelince çok seviniyordu. Bir seferinde gitmek istedi, araba yoktu, O’nu tutamadık, birlikte tâ yola kadar yürüdük. Gök yüzünden sesler gelince (Şimşek/yıldırım gibi), diyordu ki misvakınızı çıkartın. Allah makamını cennet eylesin, hizmetleri çok büyüktür. Üstadın iltifatı O’na çoktur. Fedakâr bir insan…Böyle bir insandı. Rahmetle anıyoruz.

-Cenâb-ı Hak cümlemizi onlarla birlikte haşreylesin. RisaleHaber için dualarınızı istirham edebilir miyiz?

Allah (C.C) sizleri ihlas dairesinde muvaffak eylesin. Hepimizi imâna, Kur’âna, İslâm’a ve Risale-i Nura hizmetkâr kılsın. Son nefesimize kadar bu hizmet-i Kur’âniyeden ayırmasın. Bu hizmet üzere ahirete gitmeyi, Efendimiz’e (A.S.M) ve Üstadımıza kavuşmayı nasip eylesin.
Üstad Hazretlerini birkaç sene önce rüyada gördüm. Bir somya üzerinde, ben burada duruyordum, Said abi de buradaydı. Said abi dedi ki; Üstad evlenseydi, çocukları olsaydı…diye bir temennisini dile getirdi. Ben hemen müdahele ettim, dedim ki, “ Üstad’ın binlerce evlâdı vardır…” Üstad bana işaret ederek, “ Ne güzel söyledin…” diyerek beni tasdik etti. Ali Ulvi abinin dediği gibi; “ milyonları aşmış evlatlarınızla…” Bunu altmış sene önce diyor…Şimdi Allah bilir ne kadar olmuş…

MÜBAREK VE KUTLU SOY AĞACI

Bizim soyumuz da Hz.Abbas’a (r.a) dayanıyor. Şimdi diyorlar, sadece Sudan’da beş milyon Abbasî var. Efendimiz’in Abdullah bin Abbas’a çok duaları var. Hz.Abbas’ın on tane oğlu var. Abbasî’lerin % 90’ı Hz.Abdullah’tan geliyor. Ve şimdi onların sayılarını bilmek  mümkün değil. Meselâ Hz.Fakîrullah, takriben 370 sene önce vefat etmiş, şimdi sayılamıyor. Bu kadar çoğalmış. Üç tane oğlu varmış; Şeyh Abdulkadir-i Sânî, Molla Abdullah, Hacı Salih, bir de kızı Hafsa… Bunların çocukları, torunları her tarafa yayılmış…Şeyh Abdulkadır’ın 12 oğlu varmış, onbirinin nesli devam ediyor, sadece birisini nesli yok…Bu kadar çok geniş bir şecere…Burada medfun bulunan Sultan Memduh’un (K.S) da nesli o kadar genişlemiş ki, saymak mümkün değil. Öyle kesretteler…

-Hocam, bu mübareklerin yolunu takip edebiliyorlar mı?

Hem de nasıl…Van’da on beş sene önce vefat eden Şeyh İhsan, bütün çocuklarını dizer, cemaatle namazlarını eda eder ve tesbihat yaptırırdı. Her birinin 8’er, 10’ar çocuğu var maşâallah. Hepsini çok güzel yetiştirdi…Şeyh İhsan, şeyh Sabri’nin oğlu, O, şeyh Sabri, O da Sultan Memduh’un oğludur. Üstad’ın buradaki tekkelerle, inziva hayatı yaşadığı yıllarda alakası olmuştur. Bir evde kalmış, daha sonra mâlum Kubbe-i Hasiye’ye çekilmiştir.

-Hocam, çok teşekkür ediyoruz. Cenâb-ı Hak hizmetlerinizi daim eylesin, feyiz ve bereketinizi tezyîd eylesin.

Allah razı olsun. Hoş safa geldiniz, şeref verdiniz, çok memnun ve mesrur olduk sizleri burada görmekten. Ankara’ya da selam götürün.

Söyleşimiz bitmişti. “İlâhî Rahmet Hz.Muhammed (A.S.M)” adlı nâçizâne kitabımızdan kendisine hediye ediyoruz. Biraz tetkîk ettikten sonra öpüp başına koyuyor. Biz de bunu mânevî makbuliyetine bir karine kabul ederek teşekkür ve hürmetlerimizi arz ediyoruz.
Daha yeni Umre ziyaretinden dönen Hocamız, seccadenin altından çıkardığı güzel kokulardan birer tane hediye ederek hediyemize mukabele  etme nezaketini gösteriyordu.
Kuşluklarımızı eda ettikten sonra, arabamıza kadar uğurlayıp Arapça yaptığı çok mânidar dualarıyla bizleri yolcu ediyordu.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (12)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.