Gitmek deyince, bulunduğumuz yeri terk etmeyi, başka bir mekana varmayı anlarız. Bedenimizin yer değiştirmesi bir “gitmek” tir. Halbu ki gitmek, sadece bedenle olmadığı gibi, bedenimizin oradan ayrılması da tam olarak oradan gitmek anlamına gelmiyor.Gittiğimiz yerlerde nice hatıralarımız, gölgelerimiz ve hayallerimiz kalmaktadır.
Gitmenin pek çok halleri, yolları ve anlamları bulunuyor. “Gitmenin Psikolojisi” adlı kitabın yazarı Dr. Recai Yahyaoğlu,. “Gittiğinde ruhun ve kokun kalır geride” diyerek, bedenle ruh ilişkisini zaman ve mekan bağlamında tahlil ediyor. Hayatın tamamen bir gitmekten ibaret olduğunu anlatıyor.
Gitmek bazen bir hicrettir. Bazen bir kaçış, bir kurtuluş, bazen de bir vuslata veya hasrete doğru yolculuktur. İnsan bazen bedenen gider, bazen ruhen veya hayalen gider. Geriye dönüp çocukluğuna gidenler olduğu gibi, nazarını ileri uzatıp ölümden ötesine, mahşere, mizana ve sırata doğru yol alanlar da olur. Şimdi hayalen o menzillere gidip gelenler, gelecekte mutlaka oralara gideceklerini düşünüp hazırlıklarını ona göre yaparlarsa, bu hayali yolculuğun hayati faydalarını göreceklerdir. Bugün uzak görünen mekanlar, yarın çok yakınımızda, hatta yanımızda olacaklardır. Onun için uzaklık-yakınlık da izafi bir kavramdır. Çünkü “Bütün gelecekler yakındır.”
İnsan ruhlar âleminden gelip dünya menzilinde yol alırken, yaratılış sırrının perdesini aralayan, bütün akılları hayret içinde bırakıp meşgul eden üç müthiş sual ile karşılaşır. “NECİSİN, NEREDEN GELİYORSUN, NEREYE GİDİYORSUN? İnsan bir yandan ömür caddesinde yol alırken, bir yandan da bu suallere makul, makbul ve mantıklı cevaplar bulmakla mükelleftir.
“İnsan bir yolcudur. Sabavetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder. Her iki hayatın levâzımatı Mâlikü'1-Mülk tarafından verilmiştir.” Demek ki insan sonsuz kudret sahibi bir Melik’in mülkünde yolculuk yapıyor. Yolculuğu sırasında ihtiyaç duyduğu her türlü levazımatı da Mülk sahibi tarafından karşılanıyor. İnsanlar, hayvanlar ve bitkiler için gökten rahmeti indiren de, yerden nimeti çıkartan da yerlerin ve göklerin sahibi olan Cenab-ı Hak’tır. Kâinatı ve içindekileri de bir hikmet dairesinde bir yere sevk eden de O’ dur.
Kâinat dediğimiz varlıklar âlemi, dinamik bir sistem üzerine yaratılmış olduğundan, her şey her an hareket halindedir. Bir bisiklet, ancak hareket halinde iken dik durabilir, hareketsiz olduğu an devrilir. Kâinat da sanki bu hareketi sayesinde varlığını sürdürmektedir. Atomların elektronlardan, güneş sistemlerine kadar her zerre ve her küre, hareket halindedir. Hatta güneş sistemimizin de uzayda bir yerlere doğru gittiği bilinmektedir. Demek ki gitmek sadece insana mahsus değildir. Gözle görünen ve görünmeyen ne kadar varlık mevcutsa, hepsi bir yerlere doğru sevk edilmektedir.
Olduğumuz yerde dururken de, hatta yatıp uyurken de aslında gitmeye devam ediyoruz. Bu yolculuğa kendi irade ve isteğimizle çıkmamıştık. Bizi bir hikmetle Yaratan ve yaşatan iradenin hükmü istikametinde yolculuğumuz devam ediyor. Bu istikameti değiştirmek veya “ben gitmek istemiyorum, burada kalacağım” demek gibi bir tercih hakkımız da bulunmuyor. Zaten kalmak gitmekten çok daha zor ve meşakkatli olacağından, gitmek bizim için daha hayırlı bulunuyor.
Her Şey Gider
Zaman bir su gibi durmadan akar,
Hafta gider, mevsim gider, yıl gider.
İlkbaharda renkler seyrana çıkar,
Sarı gider, yeşil gider, al gider.
Hasretlik içimde dinmeyen sancı,
Şu dünya hanında ben bir yabancı,
Hem han ihtiyarlar, hem de hancı,
Hancı gider, yolcu gider, yol gider.
Kâinat bir ağaç kudret bağında,
İnsan bir meyvedir dünya dalında,
Her şey akıp gider kendi yolunda,
Ağaç gider, meyve gider, dal gider.
Elbet bu nizamın var bir sahibi,
Sonsuza uzanır göklerin dibi,
Arzımız yürüyen merdiven gibi,
Deniz gider, nehir gider, göl gider.
Abdil Yıldırım