Ben bir cemaate mensubum. Bu vesileyle birçok insanla tanıştım. Aynı evi paylaştım. Her yıl tanıdık listeme yenileri ekleniyor. Asıl sorunum, istemediğim halde her defasında yeminler edip pişman olduğum halde gıybet ediyorum ya da yapana ortak oluyorum ama sonrasında çok pişmanlık duyuyorum, tövbe ediyorum. Fakat aynı hataya tekrar düşüyorum. Bu kadar çok tövbe ve yemin edip tekrar aynı hataya düşmekle tövbem kabul olmaz mı? Ayrıca helallik de alamam. Çok bunalıma girdim. Allah'ın beni sevmediğini, affetmeyeceğini düşünmekten yoruldum. (Rumuz: Yavuz)
Böyle bir ümitsizliğe düşmeyin. Hiçbir günah tövbesiz değildir. Tövbeler günahlar için vardır. Tövbeleri kabul edecek olan Allah'tır.
Dikkat ederseniz, gıybet günahının anlatıldığı ve çirkinliğinin tasvir edildiği âyetin sonunda Allah kendisini "Tevvâb/Tövbeleri çok kabul eden" olarak tanıtır. Bu kelimeden önce "Allah'tan korkun!" uyarısı yer alır ki, burasının dikkate alınması gerekir.
Yine sizin ümitsizlik girdabından kurtulmanıza vesile olmak için bir Kur'ân gerçeğini hatırlatmak isterim.
Kur'ân "Allah'tan korkan takva sahiplerini" anlatırken şu tasnifi yapar:
"Onlar çirkin bir iş yaptıkları yahut bir günahla nefislerine zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlarlar ve günahlarının bağışlanmasını isterler. Zaten Allah'tan başka günahları bağışlayacak kim var? Onlar, işledikleri günahta bile bile ısrar etmezler." (Âl-i İmran, 3:135.)
Bu âyetin açıklamasında size bir kurtarıcı el daha uzanıyor. Bu el Sevgili Peygamberimiz'in elidir:
"İstiğfar eden (Allah'tan bağışlanma dileyen) kimse, günahında ısrar etmiş olmaz-günde yetmiş kere günahına dönse de..."
***
Yalnız bu ümit ve şefkat eli, aynı günaha devam için bir "fetva" anlamına gelmesin, günahı gözünüzde küçültmesin!
Kur'ân'da çirkinliği ve iğrençliği bu kadar açık ifadelerle anlatılan bir başka günah yoktur.
Bir bir iman kanseri, bir kardeşlik mikrobu olarak anlatılan gıybeti Kur'ân şu cümlelerle tasvir eder:
"Birbirinizin gıybetini yapmayın. Sizden biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz..." (Hucurat, 49:12)
Gıybetin tanımını Peygamberimiz şöyle yapıyor:
"Gıybet, din kardeşini hoşlanmadığın bir şeyle anmandır. Eğer o söylenen şey kardeşinde varsa gıybet etmiş yoksa iftira etmiş olursun."
***
Yıllar önce bu konuyu araştırırken Said Nursî'nin Mektubat'ında âyetin kelime kelime tefsirini görünce gerçekten çok irkilmiştim.
Ayette şu anlamlar dikkate veriliyordu:
"İnsaniyetiniz ne olmuş ki, böyle canavarcasına arkadaşınızı dişle parçalamayı yapıyorsunuz?"
"Ve hiç aklınız yok mu ki, kendi âzânızı kendi dişinizle divane gibi ısırıyorsunuz?"
"Vicdanınız nerede? Fıtratınız bozulmuş mu ki, en muhterem bir hâlde bir kardeşinize karşı etini yemek gibi en müstekreh (çirkin) bir işi yapıyorsunuz?"
Bu cümlelerin ardından bu tespitlere de yer veriliyordu:
"Gıybet, ehl-i adâvet (düşmanlık ehlinin) ve haset ile inadın en çok istimal ettikleri alçak bir silâhtır. İzzet-i nefis sahibi bu pis silâha tenezzül edip istimal etmez."
"Nasıl meşhur bir zat demiş: Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünkü gıybet, zayıf, zelil ve aşağıların silâhıdır."
Bu bahsin sonunda bir de dua öğretilir:
"Eğer gıybet etti veyahut isteyerek dinledi; o vakit 'Allah'ım bizi ve gıybet yaptığımız kişiyi bağışla' demeli, sonra gıybet edilen adama ne vakit rastgelse, 'Beni helâl et' demeli." (22. Mektub)
Bugün