Mehmet Çalışkan ağabeyle hacca gitmiştik. Bir odada on kişi kalıyorduk. Odada bulunan ağabeylerin hepsi, müftü, hoca, âlim kimselerdi. Birilerinin aleyhinde konuşulduğu bir an Mehmet Çalışkan ağabey beni yanına çağırdı, "Ömer efendi" dedi, "Ben çok hastayım..." "Aman ağabey neyin var?"
"Ben kimsenin arkasından konuşamıyorum, acaba ne yapsam?"
"Tamam ağabey tamam, anladık." diyerek sustum. Aleyhte konuşmalarımızda, bir yazarın kitabını tenkit ederdik veyahut falan kişinin yanlış fetvası hakkında konuşurduk. Yani bize göre konuşmalarımız gıybet değil, ilmî tartışmalardı. Fakat Çalışkan ağabey, onlara da razı olmazdı.
Bir arkadaş, bir kızla evlenmek istiyordu. Hiç alakası olmayan bir başka adam geldi ve o ailenin aleyhinde konuştu. Bunun üzerine arkadaş, evlenmekten vazgeçti. Gıybet, bir yuvayı daha doğmadan boğdu...
Arkadaşı ikna etmeye çalıştım; "İnsanlık halidir, hemen vazgeçme. O kızın ailesini tanıyorum, muhterem insanlar. Kızcağız iyi huylu, dürüst bir hanımdır." dedim fakat arkadaşım, söylenen sözlerin tesirinde kaldığı için evlenmedi...
Her insanın zaafları, noksan yanları bulunur. İşte bir başkası, insanların bu yanlarını konuşursa o konuştuğu kişi ona düşman olur. Bir millet birbirine düşman olursa geriye bir şey kalmaz.
Gıybet, bir insanın yüzüne söyleyemeyeceğimiz, hoşlanmayacağı sözleri arkasından söylemektir. Allah, Kur'an-ı Kerim'de hiçbir kötü fiili, "ölü kardeşinin etini yemek" kadar tiksindirici bir ifadeyle men etmemiştir. Demek ki gıybet, bu kadar kötü bir iş... Söyleyeceğimiz sözler bitti mi ki, onu bunu çekiştiriyoruz?.. Gıybet, edepsiz insanların işidir. İnsan, kınadığını yaşamadan ölmezmiş. Bunu ben söylemiyorum, Peygamberimiz (sas) söylüyor. "Bir kimse, kardeşini bir kusur ile ayıplarsa, o kimse ölmeden o kusuru işler." buyurmuş Peygamberimiz (sas).
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, bir yemeğe davet edilmiş. Yemeğe başlayacakları sırada davetlilerden birisinin henüz gelmediğini fark etmişler. İçlerinden birisi demiş ki, "O ağır bir adamdır." İbrahim Hakkı Hazretleri anlamış ki bu gıybet devam edecek, bu kıvılcım yangına dönüşecek, "yanmaktansa kalkıp gitmek daha iyidir" demiş, sofradan kalkıp gitmiş.
Bazıları diyor ki, "Allah'ın bildiğini kuldan mı saklayalım?" Allah, bizim her halimizi biliyor diye çıplak gezebiliyor muyuz? Aynı şekilde Allah her şeyi bilir amma, biz Allah'ın bildiklerini bildiremeyiz.
Peygamber Efendimiz (sas), "Gıybet zinadan daha kötüdür." buyurmuş. Sahabe de demiş ki, "Nasıl olur Ya Resulallah?" "Adam zina eder. Sonra tevbe eder, Allah mağfiret buyurur. Gıybet eden ise gıybeti edilen kişi affetmedikçe mağfiret olunmaz." buyurmuş.
Bana göre gıybetin tek çaresi Allah'tan korkmaktır. Çünkü ağzımızı yaratan Allah, ağzımızdan çıkan sözleri işitir ve hesabını sorar.
Senai Demirci kardeşimizin "Söz Yangını" isimli kitabında, akılla vahyin bütünleştiğini gördüm. Kendisini tebrik ederim. "Söz Yangını" isimli kitabı herkese tavsiye ederim...
Zaman