Şu yeryüzünde bir insanın yaşayacağı en ağır imtihanları birbiri ardınca yaşayan müstesna isimlerden biri, muhakkak ki Yusuf aleyhisselamdır.
Büyükbabası (İbrahim aleyhisselam), dedesi (İshak aleyhisselam), babası (Yâkub aleyhisselam) peygamber olan bir çocuk iken, önce gördüğü rüyanın içerdiği mânayı hazmedemeyen ağabeylerinin hasediyle sınanmış; öz ağabeyleri onu öldürmeye karar vermişken bir ağabeyinin doğrudan bu cürmü işlemeye razı olmaması üzerine bir kuyuda kaderine terkedilmiştir.
Kuyudaki Yusuf, su için oraya yönelen bir kervan sayesinde kurtulur, ama sadece kuyudan kurtuluştur bu. Bu kez kendisini kuyudan kurtaranlar onun başına belâ olurlar. Zira, peygamber torunu peygamber torunu peygamberin oğlu Yusuf’u Mısır’da köle pazarına götürüp yok pahasına köle diye satarlar.
Mısır azizi onu pazardan satın alır, sarayına getirir, ama Yusuf’un imtihanı bitmez. Gençliğe adım attığında, azizin karısı onun ağır imtihanı olur. Yusuf’a yönelik arzularının kölesi olan kadın, genç Yusuf’tan ille de kâm almak ister. Nefsine hâkim olamasa, Yusuf her açıdan bir helâkin eşiğindedir. Ama o müthiş ayartıcı çağrı karşısında Rabbinin yardımı gelir; Yusuf, Rabbinin bürhanını görmesiyle bu ağır imtihanı da verir.
Lâkin bu, vereceği son imtihan değildir. Azizin karısının günaha çağrısına olumlu cevap vermeyen Yusuf’un gömleği, bu çağrının sahibinden kaçınmaya ve kaçmaya çalışırken onu günaha çekmeye çalışan eller tarafından arkadan yırtılmıştır. Arkadan yırtılmış gömlek, Yusuf’un masumiyetinin şahididir gerçi; ama neticede o bir köledir, kadın suçu kendi üstünden atar, Yusuf iftiraya maruz kalır ve arkadan yırtılmış gömleğin şahitliğine rağmen suçlanan o olur, zindana düşer.
Zindanda geçen uzun yılların sonunda, bu kez, en başta ağabeylerin hasedine sebebiyet veren o çocukluk rüyasının içerdiği haber ve müjdelerin birbiri ardınca tahakkukunu görürüz. Bu sayede öğreniriz ki, Yusuf’un yaşadığı bütün imtihanlar, meğer onun o rüyada müjdelenen keyfiyete yükselmesi için birer basamak niteliğindedir. Sınandığı her hal, o dereceye yükselişi için birer vesiledir.
Öncesi ve sonrasıyla her veçhesi büyük dersler yüklü bu kıssada, zindandan çıkarılıp hükümdarın davetiyle saraya vâsıl olması sadece ân meselesi iken, Yusuf aleyhisselamın istediği şey ve söylediği söz, kıssanın belki de en manidar veçhesidir. Öncelikle zindana düşmesine sebebiyet veren olayın mahiyetinin ortaya çıkarılmasını, masumiyetinin ifşa ve ibrazını istemiştir.
Yusuf’un bir iftiraya maruz kalarak haksız yere zindanda tutulduğu onca sene sonra, işin mahiyeti ortaya çıkar. Azizin karısı suçunu, iftirasını ve dolayısıyla Yusuf’un masumiyetini itiraf ederken, onun misafiri olmuş kadınlar da Yusuf’un iffetine şahitlik eder.
Aslında daha ilk günde gerçek apaçık ortadadır. Arkadan yırtılmış gömlek olup bitene apaçık delâlet etmektedir: O müthiş ayartıcı davete rağmen, Yusuf şaşmamış, kaymamış, ihanet etmemiş ve günaha sapmamıştır. Masumdur. Bu gerçeğin apaçık ortaya çıkmasına karşılık, “Yine de” der Yusuf aleyhisselam, “ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Nefis daima kötülüğü emreder; Rabbimin rahmetiyle korudukları müstesna…” (Yûsuf, 12:53)
Bir beşerin dilinden çıkmakla birlikte, âlemler Rabbinin Ezelî Kelâmıyla bütün çağlara ve bütün insanlığa duyurulmak suretiyle övülmüş bir sözdür bu. Zira bu söz, tevhid dersi içerdiği gibi, bu imanın gerektirdiği düşünüş, davranış ve ahlâkın da dersini içermekte; birbirini tamamlayan bir dizi hakikati veciz bir şekilde beraberce ders vermektedir.
En başta, üslup dikkat çekicidir. “Ben nefsimi temize çıkarmıyorum” cümlesiyle, doğrudan kendi nefsini hedeflemektedir. Ortaya bir konuşma değildir bu; nefisler şöyledir deyip üstüne almamak, ortada bırakmak, başkalarına ve başka nefislere havale etmek değildir. Açıkça ‘Nefsim’ der Yusuf aleyhisselam ve onu temize çıkarmaz. Neden? Çünkü her insan nefis taşır ve her insanın taşıdığı o nefis tabiatı itibarıyla ‘emmâre’dir. Yani kulağı şeytana açık haldedir, her vakit şeytanı dinler ve dolayısıyla her hal ve şartta insana kötülüğü emreder bir potansiyeldedir. Kişi, nefsin bu ‘emmâre’ potansiyelinin üstesinden kendi başına gelemez, bilakis ‘Ben kendi başıma üstesinden gelirim’ önermesi dahi son tahlilde içerdiği kibir ve iddia boyutuyla nefsin bir diğer tuzağı ve hilesidir. Nefis daima kötülüğü emreder, ama Rabb-i Rahîm acıyıp merhamet ederek, nefsinin taşıdığı bu emmâre potansiyelin fiiliyata taşınmasından kulunu koruyabilir.
Nitekim, nice insanın emmâre nefsine uyup bir göz atışa, bir söze, bir bakışa kanabildiği, hatta böylesi hiçbir davetiye almadan doğrudan nefsinin iğvasıyla koşa koşa günaha dalabildiği bir dünyada, en karşı konulmaz düzeydeki bir günah davetine maruz kaldığı halde genç Yusuf bundan kaçınabilmiştir. Ama o bunun ‘nefsinin’ mahareti olmadığını bilmektedir. Bunun ancak ‘Rabbinin bürhanını görmesiyle’ vuku bulduğunun, yani O’nun rahmetinin bir eseri olarak bu müthiş ve güçlü günah çağrısından korunduğunun farkındadır. Nefsine kalsa kötülüğe yöneleceğini, Rabbinin rahmeti sayesinde kötülükten korunduğunu yakinen bildiği ve gördüğü için, dilinden sâdır olan o cümlelerle hepimize “Sana gelen her iyilik Allah’tandır, sana ne kötülük dokunursa o nefsindendir” (Nisâ, 4:79) hakikatini ders vermektedir.
Ve Yusuf aleyhisselam bunu, gömleği günaha yönelişin bir nişanesi olarak önden değil, bilakis günahtan ısrarla kaçmasına ve kaçınmasının bir delili olarak arkadan yırtılmış olduğu halde söylemektedir. Bu şekilde, her hal ve şartta bize düşenin nefsin ‘emmâre’ tabiatını bilerek onu ‘temize çıkarmamak’ olduğunu göstermektedir Yusuf aleyhisselam. Diğer bir açıdan, ancak nefsimizi tebrie edip temize çıkarmamak suretiyle Rabbimizin rahmetinin imdadımıza yetişeceğini ve nefsin ‘emmâre’liğinden Allah’ın yardımıyla kurtulabileceğimizi öğretmektedir.
Yusuf aleyhisselamın sözü bize şunu gösterir kısacası: Kişi, nefsini temize çıkarmamak suretiyle temiz kalabilir veya kirlenmişse dahi temizlenebilir. Buna karşılık, nefsini temize çıkarma çabası kirli bir haldir ve dahası yağlı kara derecesinde ağır bir kirlenme haline bizi yöneltir.
Yusuf aleyhisselamın bu sözü, nefsin çok sevdiği ve çokça yaptırdığı kötülüğü hep dışarı süpürme; iyiliği kendinden, kötülükleri başkalarından, ortamdan, kaderden bilme; kendisine asla toz kondurmama tutumuna karşı da bir uyarı niteliğindedir. Gömleği arkadan yırtılmış bir masumiyet timsali “Ben nefsimi temize çıkarmam; nefis daima kötülüğü emreder” diyorsa, günaha sırtı değil yüzü dönük olanlara, gömleği arkadan değil önden yırtılanlara düşen görev ve tutum nedir?
Gelin görün ki, gömleği önden yırtılanları, gömleğinin önden yırtılacağı ortama ağır bir iştihayla koşanları, dahası gömleğini önden yırtmaya teşne ve talip olup bizzat kendi elleriyle yırtanları, iştihasına kapıldıkları o günahın faturası ortaya çıktığında, kendilerini temize çıkarır halde görüyor gözler. İyi şeyleri hep onlar yapmış, kötü şeyler onlara yaptırılmış. İyi şeyleri onlar düşünmüşler, kötü şeyler onlara düşündürülmüş. İyi şeylere gelince mesele yok; kötü şeylere gelince hep aldatıldım, kandırıldım cümleleri…
Günaha en ağır davetin iğvasına düşmemiş olmasına rağmen Yusuf aleyhisselamın dilinden dökülen “Ben nefsimi temize çıkarmam; Rabbimin merhamet edip koruması dışında, nefis daima kötülüğü emreder” ahlâkına karşılık, her bakışa aldanmış, her davete koşmuş olmakla birlikte ağır bir nefse toz kondurmama gayretkeşliği…
Sadece kişilerde, teke tek kişilerin nefislerinde de görmüyoruz bunu. Kollektif nefislerde de durum farklı değil. Tüzel kişiliklere, kollektif kimliklere bakalım; orada da toplumlar, milletler, devletler, cemaatler, partiler, iktidarlar, dernekler, cemiyetler sürekli kendini temize çıkarma yarışında. İyi şeyleri hep onlar yapmışlar, kötü şeyler ‘aralarına sızanlar’ tarafından yapılmış veya yaptırılmış…
Öyle ki, en son, bu topraklarda onca sene nice kişinin ve kollektif yapının günah ortaklığına girdiği bir oluşumun hali fâş olduğunda görüyoruz bunu. Aynı karede nice görüntü, nice fotoğraf; aynı masa etrafında nice ortaklık; aynı yolda nice yürüyüş… Ama sonra ‘ben yapmadım, o yaptı; biz yapmadık, onlar yaptı’ diyor nefisler de, kollektif nefs-i emmâreler de…
Oysa işlemediği, ortağı olmadığı bir günaha mukabil, yine de “Ben nefsimi temize çıkarmam; nefis daima kötülüğü emreder” demişti Yusuf aleyhisselam. Gömleği arkadan yırtılmış olduğu halde böyle demişti.
Hepsi işlenirken suç mahallinde olanların, hepsinin de gömleği önden yırtık olanların elbette ki bundan alması gereken bir ders vardır.
Belki de, nefsimizi temize çıkarmasak, gömleklerimiz önden yırtılmayacak.
Belli ki, nefsimiz ancak onu temize çıkarmadığımız takdirde arınacak…