Aziz ve çok sevgili üstadım,
Nâkıs kalemim, âciz lisanım hissiyatıma tercüman olabilecek mi, bilemiyorum. Ama
yine de duygularım kalemime hükmediyor, yazmaktan kendimi alamıyorum.
Bizler; gözlerimizi hayata kurak, susuz, çaresiz ve en önemlisi de sensiz günlerde açtık üstadım.
O demlerde sevgisizlikten kurak çöllere dönmüştü tüm yürekler. Kalpleri nursuzluktan taş kesilmiş insanların arasında ezilmekteydi masum yürekli insanlar. Horlanan, hakir görülen ezilen insanlar hep bu davanın insanlarıydılar.
Her şeye rağmen senin adının sevgiyle, saygıyla anıldığı ortamlara kavuştuk. Zira onlarda bizler de kalpleri sancılı doğanlardandık, uzaktık çünkü senden...
Ey üstadım, senin de ifadenle ''kışta gelmiştin''. Zaman ''yevmil beter”di. İçinde yaşadığın Milletin takvimi Zemherir soğuklarını gösteriyordu.Vakit ise geceydi, ama ne gece!.. Zifiri karanlıklarda göz gözü görmüyordu.
Ortalıkta ne ümit bağlanacak bir ışık vardı, nede ruhları aydınlatacak bir nur...Böylesine uzun bir gecenin şafak emareleri, ufukta umutlu bir aydınlık yerine daha da ürkütücü bir kızıllık olarak beliriyordu.
Esbap bil külliye sükût etmiş, Kur'an'ın etrafındaki koruyucu surlar yıkılmış gibi gözükse de onu kıyamete kadar koruyacağını vadeden Zât-ı Zülcelâl Ona müdafaa kabiliyeti de vermişti.
Daha kırklı yaşlarındayken,''yıprandınız''diyenlere, ''beni şahsi dertlerim değil, islâm âleminin elemleri yıprattı'' demiştiniz... Gerçi çok uyumuyordunuz. Ama başınızı yastığa koyduğunuz zaman, İslâm’ın dertleri az bir uykunuzu da kaçırıyordu. Müslümanların dertleriyle hemdert oluyordunuz.
Ey kıymetdar üstadım! Senin getirdiğin o paha biçilmez değerdeki İlâhî mesajına ve eserlerine, şimdi tüm değerlerin, icad edilen bid’atlarla değiştirildiği, hatta bin bir emekle sünûhât-ı kalbiye eseri olarak ortaya koyduğun Nurlu eserlerinin bile her türlü mazeret ve gerekçenin geçersiz olduğu, kabul edilebilir bir cihetinin bulunmadığı bir tarzda tağyir, tebdil ve tahrip edilme cüretinde bulunulduğu böyle bahtsız bir dönemde her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Ama; İslâm’ı sulandırıp, Nurların ciddiyetini anlayamayanların, şöhret, rant, şatafat ve saltanat peşinde koşanların hesabını, Allah en yakın zamanda bozacaktır ve buna kadirdir. Hiçbir devirde; bu dinin sahibi, tağyir ve tahribe müsaade etmemiştir. Ve bundan sonra da etmeyecektir. Özellikle de, son ve mükemmel dinin son tereşşuhâtına, mâna ve hakîkatlerine, kader izin vermeyecektir.
Sen kendi döneminin o bahtı kara insanlarını kast ederek,''beni anlamıyorlar'' demiştin...Arz-ı hürmet ve iştiyakla el ve ayaklarınızdan öptüğüm kıymetli üstadım! hâla bir takım çarpık düşünceli insanlar, kâinat'ı Kur'an'dan, Kur'an'ı kâinattan
koparmaya çalışarak azim bir cinayet işlemeye teşebbüs ediyorlar. Fakat beyhude, sizin de buyurduğunuz gibi, Kur'an'ın sönmez ve söndürülemez bir nur olduğunu bir gün bütün cihan anlayacak. Zira ayet-i kerimede de buyrulduğu gibi, inanıyoruz ki; ''(Göklerin ve yerin ve içlerindeki her şeyin mülkü) saltanatı ve hükümranlığı (Allâhu Teâlâ'nındır.Ve o her şeye hakkıyla kadirdir.)''(Maide sûresi, 120)
İnşaallah dünyanın küçük ve sönük bir vitrini olan dünyamızda bizlerde kuşlar gibi kanat çırpıp yüceler yücesine ulaşma, rahmetle buluşma gayretinin yanında, mânâ âleminin derinliklerinde huzur ve itmi'nânın olan hakikatlere bizleri götürecek mânâ erlerinin sayısı her geçen gün artıyor ve artacak inşallah...
Sevgili üstadım, her biri elmas bir kılıç olan, helâket ve felâket döneminde yazılmış kıymettar eserleriniz şimdi kasvetli, yaralı kalplerimize bir nur, bir şifa oluyor...
Her devirde Hakk’a biat, bir vasıtayla olmuştur. Bu zamanda da gözümüzün, kulağımızın, aklımızın, kalbimizin biati sizin kıymetli nurlu eserlerinizle olmaktadır.
Bu gün bu kıymettar eserlerinizi bin bir bahaneyle tebdil, tağyir ve tahrip etmek isteyen zihniyetler bilmelidirler ki; nur eserleri orijinaldir. Asla anlaşılmaz kitaplar değildirler. Sadece anlamak için biraz sancı duymak yeterlidir. Bu eserler onu layıkıyla okumak isteyen herkesin sinesine yanan bir ızdırap tohumu bırakır. O da bu sayede yanar, pişer,olgunlaşır. Bazı şifreli sözlerin dalgalarıyla gönül gemisini fırtınalı, karanlık denizlerde rahatlıkla gezdirir ve sahili-i selamete çıkarır. Zirâ bu dalâlet dalgalarının içinde Risale-i Nurlar sefine-i Nuh gibidirler. Ve bizler de inşaallah ''sâhil-i selamet olan Dârü’s-selâm'a Ümmet-i Muhammediyyeyi (asm) çıkaran bir sefine-i Rabbâniyye’de çalışan hademeler'' hükmünde oluruz...
Ey kıymettar ve sevgili üstadım, nurani ve çok kıymettar olan bu eserleriniz için bütün bir milletin ve dünyanın size borcu var.
Minnet borcumuz var, irfan borcumuz var. Bir başka mahzun kalplerimiz şimdi Cennet asa baharları hasretle beklerken, yeniden ve taptaze bir Barla hayatını düşlüyorum şimdi. Sevginin, samimiyetin, uhuvvetin, tefaninin zirve yapacağı, meveddet sularıyla yıkanıp arınmış bir Barla hayatı düşlüyorum. Sensiz kendimi bu alemin en uzak memleketinde, sürgündeymişim gibi hissediyorum. Sen her nerede ve hangi iklimde nereden çıkıp gelsen ve sesin her nerede yükselse, ben oralıyım Üstadım!..Sesini taklit etmek isteyenlere, Senin ruhundan ve davandan bir nişanesi olmayanlara, asla dönüp kıymet vermem!
Cennet asa baharlara şimdilerde daha da bir yaklaşırken sizin özleminizi de çiçek tohumlarına yükleyip bire bin vereceğini umarak gönül topraklarına ekiyoruz ve dualarla suluyoruz o tohumları…Ey bin bir tecellilerin Rabbi! Gelsin artık yevmül bahar! Kurak çöllerimiz yeşersin artık.Yalnız ve garip gönüllerimizi bin bir renkli bahar çiçekleriyle şenlendir. Sönsün artık hasret yangınlarımız.
Senevi haşirin meydanındayız şimdilerde...Ellerimizle eteklerimiz dolusu tohumları saçıyoruz dört bir yana...
Yârab! muhabbet havuzunda erime liyakatini göster bizlere!..Gözlerimizi hayata senin olmadığın bir dönemde açmışız üstadım!
Ama biliyoruz ki yüreklere mesafe asla koyulmaz. Zira ruhlarımız yıllarca önce ''talebelerim'' hitabınızı bizzat duymuş gibi.
Şimdi ben âcizane kırık dökük ifadelerimle nasıl anlattığımı bilemiyorum. Ama tüm ruhu canımla senin bize bıraktığın bu elmas kıymetindeki nurlu hakikatleri rûhumuz üzerinde tesirini nasip eylemesini dergâh-ı ulûhiyyetden tazarru ve niyaz ediyorum.
İnşallah mahzun ve mazlum bu ehl-i imanın yüzü gülsün, beklenen cennet-asa baharlarımızın üstüne parlak bir hakikat güneşi tulû’ etsin diye daima dualar ediyorum...