İstihdam sırları ve gizli işsizlik tehlikesi-3
İşsizlik çeşitlerinden birisi, iş beğenmeme şeklindeki gönüllü işsizliktir. Ki ekonomi bilimi bu kişilerin oluşturduğu sayıyı, işsizlik rakamlarına dâhil etmezler. Bu çerçevede gönüllü işsizler, ekonomik açıdan yok hükmündedirler. Çünkü kendilerindeki potansiyel yetenekleri, elde ettikleri bilgi birikimini, tecrübe ve hayat enerjisini israf etmektedirler. Bu noktaya dair Bediüzzaman Said Nursi önemli tespitlerde bulunur:
“Vücudda (varlık âleminde) atâlet yok; işsiz adam, vücudda (varlık âleminde) adem (yokluk) hesabına işler. En bedbaht, sıkıntılı, muztarip işsiz olan adamdır. Zira ki atâlet, vücud (varlık) içinde adem (yokluk), hayat içinde mevttir (ölümdür). Sa'y (emek) ise, vücudun hayatı, hem hayatın yakazasıdır (uyanıklık ve şuurluluk halidir) elbet.”[1]
Faaliyet, insanın zihninde biriken bilgi ile bedeninde üretilen hayat enerjisinin insan iradesi eşliğinde birleştirilmesidir. Bu birleşmede, kontrollü bir güç oluşmasıyla hayat enerjisi üretici bir boyut kazandığı gibi, zihindeki bilgiler de dış dünyada tecrübe edilme imkânı bulurlar. Bu durumda tecrübe edilen bilgi kişinin gerçek manada malı haline gelir. Bilgi ve gücün iç içe geçmesi, bilginin gücü yönlendirmesiyle bir ürün ortaya koyması içsel bir motivasyona, iradenin güçlenmesine sebep olduğu gibi; emeğinin sonucunu görme ise mutluluğa, kendini işe yarar ve değerli hissetmeye yol açmasıyla da psikolojik tatmine yol açarak kişide cesareti doğurur. Cesaret ise, ticari ve ekonomik faaliyetlerin en temel bir saiki, helal kazancın %90 sebebidir.[2] Cesaret, etimolojik olarak, iç dünya ile dış dünya arasında köprüler kurmak demektir. Aynı kökten türeyen cisr kelimesi, Arapça’da köprü demektir.
Eğer bir faaliyet ve üretim şeklinde hayat enerjisi, kendine doğru bir akış kanalı bulamazsa beslenme yoluyla bünyede biriken enerji, iradeyi zorlayan fıtrî eğilimler neticesinde öfke patlamalarına ve cinsel taşkınlıklara yol açar. Bu noktada Said Nursi, istihdamın öfke ve şehvet suçlarını engelleyen bir boyutu olduğunu işsizliğin ise insanı, anlık zevk ve lezzetleri bir hedef gibi algılatacak bir psikolojiye sevk ettiğini vurgular.[3] Bu manada sosyal ahlak ve düzen ile istihdam arasında güçlü bir bağ bulunmaktadır. Zihinde biriken ve kullanılmayan bilgiler ise, zamanla unutulur. Bilginin ölümü, onun kullanılıp sürekli revize edilmemesi, hafıza kütüphanesinin tozlu raflarında âtıl bırakılmasıdır. İrade ise, kendisini besleyen bilginin ışığından mahrum kaldığı ve fiziksel ihtiyaçların baskısına maruz olduğu için hayat enerjisinin akıntısına teslim olur. İşlediği günahlar, sebep olduğu yıkımlar ve bildiklerine muhalif sergilediği davranışlarla kendi kendini yiyen bir hale dönüşür. Bu çerçeveden bakıldığında emek, içsel manada bir tahakkuk ve kendini buluştur; dışsal manada ise bir ücreti hak ediştir. Atalet ve işsizlik ise, içsel ve dışsal boyutlarıyla tam manasıyla bir tükeniştir. Varlık içinde yokluk, hayat içinde ölüm, azap içinde bir azaptır.