Göz tutulması kalıcı körlüğe neden olabilir

Behçet hastalığı bulgularından gözde kızarıklık ve şişme ile kendi gösteren tutulumun özellikle gözün arka tarafında geliştiğinde tekrarlayan ataklarla birlikte kalıcı körlüğe yol açabilir.

Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Romatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İhsan Ertenli, behçet hastalığı bulgularından gözde kızarıklık ve şişme ile kendi gösteren tutulumun özellikle gözün arka tarafında geliştiğinde tekrarlayan ataklarla birlikte kalıcı körlüğe yol açabileceğini belirtti.

Ertenli yaptığı açıklamada, ''behçet''in ağızda ve cinsel bölgede ağrılı ülserler (yaralar), göz problemleri ve deri bulgularıyla seyreden, vücudun bağışıklık sisteminin yetersiz çalışmasından kaynaklanan kronik bir hastalık olduğunu söyledi.

Ağız, dil ve dudakta görülen ağrılı yaraların hastalığın en önemli bulgusu olduğunu, hastaların yüzde 98-100'inde görüldüğünü belirten Ertenli, ikinci sırada cinsel bölgede yaralarla karşılaşıldığını, ağrı yaptığını ve genellikle iz bırakarak iyileştiğini anlattı.

Ertenli, kollar, bacaklar ile gövdede sivilce benzeri döküntülerin de sık rastlanan belirtiler arasında yer aldığını ifade ederek, ''Bunun dışında behçet hastalığı, hem atardamar hem de toplar damarları tutabilir. Toplar damarlarda tıkanıklık, atar damarlarda baloncuk oluşumuna yol açabilir. Üveit denilen gözde kızarıklık, bulanık görme ya da görememe şeklinde gözde tutulum olabilir ve atakların tekrarlaması sonucunda kalıcı körlüğe neden olabilir. Eklemleri tuttuğunda ise eklemlerde şişlik, bacaklarda ağrılı sert nodüller yaratabilir'' diye konuştu.

Hastalığın, kimi zaman erkek hastalarda yumurtalıklarda tutunabildiğini ve nadiren beyinde bir tutulmanın olabileceğini ifade eden Ertenli, hastalığın tam olarak nedeninin bilinmediğini; hastalığın gelişiminde genetiğin yanı sıra bakteri ve virüs enfeksiyonlarının, hijyen kurallarına uyulmamasının da etken olabildiğini kaydetti.

''GENÇ YAŞTAKİ ERKEKLERDE GÖRÜLDÜĞÜNDE AĞIR SEYREDER''

Behçet hastalığının seyrinin ve şiddetinin, kişiden kişiye değiştiğini vurgulayan Ertenli, hastalığın her yaş grubunda görülebildiğini, ancak en sık 20-40'lu yaşlardaki kişilerde karşılaşıldığını anlattı.

Ertenli, hastalığın genellikle genç yaştaki erkeklerde ağır seyrettiğini, bunun nedeninin tam olarak bilinmediğini belirterek, ''Erkek hastalarda, ilk yıllarda göz tutulma olma ihtimali yüksektir, ilerleyen yıllarda ise bu olasılık düşer'' diye konuştu.

Hastalığın başta nasıl başladıysa genellikle gelişiminin de genellikle öyle devam ettiğini anlatan Ertenli, şunları kaydetti:

''Hastada başta göz tutulumu yoksa, ilerleyen yıllarda görülme olasılığı da düşüktür. Fakat, baştan göz tutulumuyla başladıysa, bu durumun tekrarlayan ataklarla devam etmesi mümkündür. Göz tutulumu, gözün ön ya da arka tarafında olabilir. Tutulum, özellikle gözün arka tarafında geliştiğinde tekrarlayan ataklarla birlikte kalıcı körlük oluşabiliyor. Hem ülkemizde hem de Japonya'da behçet hastalığı, sonradan oluşan körlüklerin önemli bir sebebidir.

Behçet hastalığında göz tutulumu, yüzde 30 oranında görülür. Bunların büyük bir çoğunluğu gözün ön tarafında görülen üveit şeklindedir. Ön üveit, genellikle kalıcı görme kaybına yol açmaz, ancak ataklar çok sık tekrarlasa göz içinde yapışıklık ya da katarak gibi tablolara yol açabilir. Arka üveit ise yüzde 3-4 sıklığında görülür ve çok daha fazla tehlikelidir. Gözün arka tabakasındaki tutulum, kalıcı körlükle sonuçlanabilir.''

Ertenli, behçet hastalığına bağlı ölüm riskinin de bulunduğunu belirterek, ''En çok ölüme neden olan akciğer içindeki damarda baloncuk oluşması ve buna bağlı kanama gelişmesidir. Bu genellikle ölümcül olur. Görülme sıklığı yüzde birden düşüktür. Erkekler daha fazla risk altındadır'' uyarısında bulundu.

TEDAVİ HASTANIN DURUMUNA GÖRE PLANLANIYOR

Ertenli, behçetin kesin tedavisinin olmadığını, bulguların tedavi edilmesini ve komplikasyonların gelişmesini engellemeyi hedeflediklerini belirterek, son dönemde geliştirilen ilaçlarla etkin tedavi elde yapılabildiğini bildirdi.

Tedaviden başarı sağlanması ve kişinin yaşam kalitesinin korunmasında erken tanı ve tedavinin çok önemli olduğunu ifade eden Ertenli, ilaç tedavisinin hastalığın seyrine göre değiştiğini, ağır organ tutulumları olduğunda kortizon ve bağışıklık sistemini baskılayan ilaçların kullanıldığını anlattı. Ertenli, tedavi süresinin hastadaki bulgulara göre değiştiğini, ilaçların dozunun, bulguların azalmasıyla birlikte düşürüldüğünü, ancak hastalığın geçtikten sonra ataklarla tekrarlayabildiği için koruyucu tedavi verildiğini ve buna rağmen bulgu ortaya çıktığında aktif ilaç tedavisinin uygulandığını söyledi.
Haber 7

Aile Haberleri