Risale Haber-Haber Merkezi
Türk- Alman Üniversitesi'nden M. Taceddin Kutay, Gülen'in "Nurculuk prensiplerini tamamen tersine çevirecek bir kurumsallaşma ortaya koyduğunu" söyledi.
Nur talebelerinden merhum İsmail Anbarlı'nın torunu olduğunu belirten Kutay, Star Açık Görüş'teki yazısında 1968 yılında Mersin hapishanesinde 163. Madde’den hüküm giymiş aynı koğuşta yatan altı Nurcunun arasında para ile ilgili yaşanan hassasiyeti şöyle anlattı:
NUR TALEBELERİ CEBİNDE PARA İLE NAMAZ KILMAZDI
"Mustafa Sungur, Said Özdemir, Mustafa Türkmenoğlu, İsmail Anbarlı, Vahdettin Karaçorlu ve Şerafettin Kartal. Cumhuriyet tarihinin ilk Şafi ilmihalini yazan Ankara Merkez vaizi Said Özdemir imamete geçmiş; vakit namazını cemaatle kılmak üzeredirler. Bediüzzaman’ın “Oğlum Sungur” dediği Mustafa Sungur ansızın “Kardeşim durun” diyerek namaza başlamak üzere olan cemaati durdurur. İnsanların kendisinden fetva istedikleri molla Said Özdemir durur ve Sungur’un muradını anlamaya çalışır. “Cebimde para var, bununla vakte durulmaz, sizlerin de varsa halının altına koyun!” Abileri Sungur’un bu isteğini ikiletmezler ve ceplerindeki paraları halının altına koyarak namaza dururlar. Mustafa Sungur’un bu hassasiyeti bu halkada bir gelenek halini alır. Bu satırların yazarı bu hapis arkadaşlarından İsmail Anbarlı’nın torunudur ve dedesinin ahir ömründe de namaza dururken cebindeki parayı bir kenara, mümkünse halının altına koyduğuna defalarca şahit olmuştur. “Konuşan yalnız hakikattir” isimli fıkrasında “Anladım ki benim başıma gelen bunca musibetin sebebi hizmetimi dünyevi çıkara alet etmek değil, belki ahiret menfaatine alet etmek olmuştur” diyecek kadar ince bir ihlas düsturu ortaya koyan Said Nursi’nin öğrencileri, Nurculuğun henüz kurumsallaşmamış olduğu bir dönemde para ile ilişkilerini bu kadar şüpheci bir zemine oturtmuşlardı. Para necis bir şeydir, dünyaya aittir ve necasetten taharet namazın şartıdır!"
NURCULUK PRENSİPLERİNİ TAMAMEN TERSİNE ÇEVİRDİ
Gülen'in uzun yıllar meşruiyetini Said Nursi’nin takipçisi olmaklığa yasladığını ve ve kendisini Said Nursi’nin meşru varisi olarak kitlelere sunduğunu anlatan Kutay, "Fethullah Gülen’in hareketini geleneksel Nurculuktan ayıran en önemli nokta şüphesiz kendine mahsus kurumsallaşmasıdır. Gözünü mehdiyet bürümüş olan ve bu iddiasını ispat etmek yolunda “Tüm dünyayı fethetme” hedefini gerçekleştirmeyi her şeyden fazla önemseyen Gülen, Nurculuk prensiplerini tamamen tersine çevirecek bir kurumsallaşma ortaya koymuştur" dedi.
TÜRKİYE'Yİ AMERİKA'YA GÜMÜŞ TEPSİDE SUNACAKTI
Gülen’in mehdiyet iddiasını gerçeğe dönüştürecek yegâne şeyin "güç ve para" olduğuna dikkat çeken Kutay, 15 Temmuz darbe girişimi esnasında bir alamet ve sembol olarak kullanılan 1 Dolar'ın sembolünü de şöyle anlattı:
"Para zaten Gülen hareketi hiyerarşisinde çok merkezi bir yere tekabül etmektedir. Bununla birlikte seçilen paranın neden 1 Dolar olduğu ancak konspiratif bir okumayla izah edilebilir cinsten. “Paralel yapı mensupları 1 Dolar’ı seçerken ne gibi bir sembolizmadan medet umdu?” sorusunu cevaplamamız şu aşamada son derece zor. Ancak Matta ve Luka İncillerinde anlatılan bir kıssa üzerinden 1 Dolar ile sembolize edilen bir hareketin neticede nasıl bir sonuca varacağını tartışabiliriz: Yahudiler Hz. İsa’yı sınamak maksadıyla kendisine “Sezar’a vergi vermek kutsal yasaya uygun mudur?” diye sorar. Hz. İsa “Beni sınamayın ve bana bir dinar verin” diye cevap verir. Eline aldığı dinarı Yahudilere göstererek paranın üzerindeki resmin kime ait olduğunu soran Hz. İsa “Sezar” cevabını alınca “Öyleyse Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrının hakkını Tanrıya verin” der.
“1 Dolar’ın üzerinde kimin resmi var?” sorusunu sormak bu misali anlamlandıracaktır: George Washington! Gülen tarafından “dünya gemisinin kaptanı” olarak tanımlanan Amerika’ya, kaptanlık hakkı olarak Türkiye’yi gümüş tepside sunmak 15 Temmuz darbe girişiminin asıl amacıydı demek bu bakımdan ispata delil gerektirmeyen bir iddiadır. Darbe girişimi başarılı olsaydı Ankara, Washington’a uzun süredir gerektiği gibi vermediği kaptanlık hakkını Gülen eliyle verecekti. Washington Türk milletinin hakkını gasp edemedi, milletin hakkı millete verildi.