Güldeste bestesi

Zafer AKGÜL

Yarım kalan bir beste gibiydin. Bir türlü tamamlanamayan.

Yarım kalan her şey gibi. Bölük pörçük, perişan, hüzün dolu.

Bıraktın gittin aniden. Bütün ölümler zamansızdır diyenleri doğrular gibi.

Tam bulmuşken aradığımı. Avuçlarımdan kayıp giden, kaybolup hiçliğe karışan bir avuç su gibi akıp gittin karışarak toprağa. Ardından akan gözyaşlarım buluşabildi kara toprağın bağrında ölümü hiçe sayarak.

Sen mi öldün yoksa ben mi? İkimiz de bilemedik. Bildiğim, yokluğun acısı hançer yarası gibi sonradan başlar sızlamaya. Bu hiç dinmeyecek sızı çoktan yola çıktı bende kayan yıldızların hızıyla. Yıldızların düştüğü yere yemin etmenin ne demek olduğu, senin gidişinle düştü bir kor gibi yüreğime.

Sen ve seninle birlikte ıssız dağ başlarında, bağlarda, bahçelerde, deniz kıyılarında kulakları okşayarak dolaşan bestelediğin melodiler, şimdi ayrılık rüzgarlarına karışıp uzaklara göç ediyor. Senden kalan her şey zamanın öğüttüğü ömürler gibi bir varmış-bir yokmuş hikayelerine dönüşecek. Solgun resimlerde kalan tebessümün ve o gülen gözlerin hariç. Bir de yüreğime saplayıp bıraktığın sevgi hançeri ve onun her gün kanayan yaradaki sancısı hariç.

N'olaydı bir kere daha buluşsaydık. N'olaydı deniz kıyısında birlikte bir kere daha dolaşsaydık. Güneşin doğuşunu ve batışını birlikte bir kere daha seyretseydik. Deniz yıldızları üzerine konuşsaydık. Yakamozlardan bahsetseydik. Sahildeki kum taneleri üzerine ayak izlerimizi bırakırken, dalgaların nasıl haşince o izleri yok ettiğini bir kere daha izleseydik neler oluyor bu hayatta diye soran gözlerle birbirimize bakarak.

N'olaydı bana yeni hayallerinden bahsetseydin. Ümitlerimi artıran hayellerinden. Hayata bağlayan o güzel beklentilerinden. Yazmak ve yaşamak sevinci veren "Haydi sen de bir şeyler yaz!" deyişinden.

"Bak bu güller senden bir şeyler taşıyor. Bak bu martılar seni aramakta. Bak bu dalgalar ayaklarına koşuyor. Bak bu uzaktan geçen yelkenlilerde nice hikayeler var. Anlat onları, dile getir" demelerin, sitemlerin hem gözlerimin önünde.

Oysa senin hikayelerin daha çoktu. Kazalar, belâlar, zindanlar, düşmeler, kalkmalar, kapı önüne bırakılmalar daha çoktu. Sitemler, abuk suratlar, vefasızlıklar, nankörlükler birlikte oturduğun masadakiler kadar yakındı. Bütün bunlara rağmen aşk ile, şevk ile hayata sarılmıştın sen. İmrenirdim neş'ene, aldırmazlığına, hoşgörüne.

Hep gel dedin bana. Ama bir türlü gelemedim. Yolumu hep aynalar kesti. Yoluma hep yabancılar durdu. Bir araya gelsek de bize fazlalık ve yük gibi bakanlar vardı, o muhabbet sularının şırıltısına sağırlardı onlar. Ben bu aşılmaz duvarların arkasında ve arasında kaybolup gittim .Mesafeler aradan bir türlü kalkmadı.

Şimdi öteler ötesinde bestelediğin nağmeleri melekler söylüyordur. Gökyüzündeki yıldızları notalar gibi takip edince seni yaşıyorum. Senin sözlerini, susmalarını, bakışlarını yeniden seyrediyorum. Ben bir alemi daha kaybettim şu yol ve yolculuk seferinde. Sonu belirsiz bir yolculukta gittikçe eksilen, azalan niceleri gibi. Yalnızlık ruhumuza sinsice sızmaya devam eder her geçen gün. Çok uzakta, ıssız dağ başlarında belli belirsiz sönüp yanan bir ışık nasılsa, bendeki ümitler de öyledir artık. Kime gitsem beni anlamayacak, kime söylesem duymayacak, dönüp bakmayacak bile. Halden anlayan kalmadı ki. Eskilerden kalan bir beste gibi, tenhalarda dolaşıp duracak bizim hatıralarımız. Ne gemiler geçecek içimizden, ne de el sallanacak ufuklardan. Martılar mı? Belki onlara derdimizi anlatabiliriz bak. Burasını hiç düşünmemiştim. Bir deneyeceğim. Bekle!

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (10)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.