Son on yıl içerisinde yaşanan bunca olup bitenlerden, yasal düzenlemelerden sonra, üstelik asker-sivil ilişkileri de bambaşka bir zemine oturmuşken, kirli eylemlerin üstünü örtmek için devletin kolayca organize olabildiğini görmek hepimize ağır geldi.
Ağır geldi ve bir tuhaf olduk.
‘Derin devlet’in hâlâ sağlıklı, gürbüz ve etkili olduğuna, süreçleri etkileyebileceğine inanmayanlarımız var; gözleriyle etrafı tarassut ettiklerinde gördüklerine inanmak yerine en kolay adrese dönüp onu suçlamayı tercih ediyorlar.
Kafa konforlarını bozma uğruna birkaç gündür buraya not düşüyorum; özetini başka ifadelerle yeniden sunayım: Derin devletler öyle sanıldığı gibi kolayca teslim olmaz, müthiş dirençlidir, mücadelesini sonuna kadar sürdürür.
Bu yazı Türkçe bir gazetede çıkacak, Türkiye’nin günceliyle birebir ilişkili, ama bir Norveçli de okusa ‘derin devlet’ yapılanmasıyla ilgili tespitimi yadırgamayabilirdi.
Anders Behring Breivik Norveçli bir ırkçı, Neo-Nazi, İslâm ve Türkiye düşmanı... 22 Temmuz 2011 günü Oslo merkezinde aracına yüklediği bombayı patlatarak sekiz kişiyi, oradan Utoya adasına geçip kampa katılanların üzerine makinalı tüfeklerle ateş açarak 69 genci öldürdü. Eylemleri gerçekleştirdiği günün sabahında, aylardır üzerinde çalıştığı anlaşılan ‘2083’ başlığını uygun gördüğü bin sayfadan hacimli beyannamesini önceden belirlediği e-posta adreslerine yollamıştı Breivik...
Okuyunca örgüt bağlantı
sını fark ediyordunuz; 2002 yılı Nisan ayında Londra’da bir ‘anti-Cihad’ örgütü toplantısına katılmıştı; ikisi İngiliz, bir Fransız, bir Alman, bir Hollandalı, bir Yunan, bir Rus ve bir Sırp ile birlikte... Norveç Mason Locası üyesi olan Breivik Avrupa’nın değişik ülkelerinde daha 80 kadar ‘Haçlı’ olduğunu da yazmakta.
Her şey, her şey en ince ayrıntısına kadar planlanmıştı Breivik tarafından...
Sonunda ne olduğunu biliyor musunuz? 77 kişinin kâtili olan Norveçli, mahkeme tarafından atanmış uzman doktorların koydukları teşhis sayesinde hapis cezası almayabilecek; çok geçmeden dışarı da çıkabilecek... Avukatlar yeni bir uzmanlar heyeti oluşturulmasını talep ediyor; savunma avukatıyla birlikte savcı ise buna yanaşmıyor.
Norveç’te oluyor bütün bunlar... Kuzeyin en serinkanlı ülkesinde... Refah devletinde... İnsan hayatına değer veren bir toplumda...
Tekrar en başa dönebiliriz: Ulus devletler oluşurken hemen hepsi kendini korumak üzere ‘devlet içinde devlet’ oluşumlarından medet aradı. Resmi devlet kendisinin çeşitli sebeplerden işleyemeyeceği türden eylemleri üstlenecek kişilerden oluşan örgütler kurdu; o örgütler her konuda işe yarayacak elemanlar devşirdi; devlet adına işlenen suçların görmezden gelinmesine yarayan bir dostlar çemberi yaratıldı.
Sadece Türkiye’de veya Norveç’te değil, en uygar bilinen İsviçre’de bile...
Durum bu. Gerçek bu. Tahlillerimizi bu gerçek üzerine oturtmak zorundayız.
İktidarlar halktan aldıkları temsil görevini yerine getirirken gözleri ve kulakları biraz da bu gerçeğin zorladığı tuhaflıklarda olmak zorunda. Aksi halde kaybeden iktidarlar oluyor.
Ülkemiz son on yılda demokratikleşme istikametinde hayli mesafe kat etti; bu tamam. Ancak daha gidilecek çok yol var.
Star