Erkekler akşam iş dönüşü eve geldiklerinde, “Ev temizlenmiş mi, etrafın tozu alınmış mı, düzeltilip toparlanmış mı?” gibi konular onları çokça ilgilendirmez. Onlar özellikle karşılarında kendilerine gülümseyen bir yüz beklerler. Tatlı bir dille söylenen: “Hoş geldin!” onlar için kâfidir. Bu söz, erkeklere günün bütün yorgunluğunu unutturmaya yeter de artar bile. İnanın bu davranış, evin o akşamki havasını bile değiştirir.
İnsanoğlunun, gülümsemesi için, beş on tane kasın gevşemesi yeterlidir. Kızması ve sinirlenmesi için yüzün üzerinde kasın kasılması gerekir. Asabi bir hale giren vücudun kimyası bozulacağından, kontrol dışı davranışların gelişmesi de mukadderdir. Dolayısıyla bu durumda, aile içi iletişimin yara alması kaçınılmaz olacaktır.
Günlerden bir gün, iş çıkışı caddede yürürken, gözüm vitrinlere takıldı. Bilirsiniz, gece karanlıkta vitrin camları ayna vazifesi görür. Birden vitrinde bir insan gördüm. İçimden: “Kim bu muşmula suratlı?” dedim. Daha dikkatli baktığımda gördüm ki adamın kravatı bana ait, elbisesi de benim elbisem. Anladım ki o -suratsız adam- benim. Maalesef yorgunluktan o hale gelmişim ki kendimi tanıyamadım bile. O yüz ifadesi ile eve gitseydim, kim bilir nasıl karşılanırdım…
Âcizane sizlere güzel bir tavsiye: Kızdığınız zaman, aynaya bakın ve kendinize bir not verin. Kızmanın ve öfkelenmenin, sizi hangi durumlara soktuğunu görebilirsiniz.
İletişimciler, kavga olan evde çiçeklerin bile solduğunu, gelişemediğini, aksine, mutlu bir ailedeki çiçeklerin daha canlı ve gür geliştiğini söylüyorlar.