Gülümse senden bir tane daha yok bu dünyada
Polyannacılık değil.Fizyolojik ve somut gerçekler.Sen neye hazırsan ,o da senin için hazırdır.
Mark Victor Hansen
Olaylar önemli değildir; asıl onları algılama şeklimiz önemlidir.
Epiktetos
İnsan dünyası insanın dünyasını yansıtan bakış açısında saklı. Geleceği bulunduğu
andaki tasavvurlarından ibaret. Peki nasıl oluyor da oto kontrol müthiş derecede zihinde mündemiç oluyor ve sonra da dışa yansıyor. Hayata bakışımız yada prensiplerimiz çok farklı milyonlarca seçenek içinden ortaya çıkabiliyor.
Hayata olumlu bakmak, olumlu düşünmek, olumlu hareket etmek ve içimizdeki müspet dünyayı tebessümümüzle yansıtmak neticesiyle bizi tanıyanlarca biz oluyoruz.Her olumlu ve olumsuz ifadenin bilinçli yada bilinç dışımızda depolanmasının yanı sıra, bir takım fizyolojik nedenlerden dolayı, hayatımızı çözümlere yönlendirmekte faydası olduğu muhakkak.Zihnin 3 özelliğinden birisi pozitif düşünce ve insanın iç dünyasındaki huzurla alakadar. Bu; zihnin her an ancak olumlu bir söylemle harekete geçebilmesi.
Ne muhteşem bir organizasyon.Kötüden kötü doğuyor ve tahrip gerçekleşiyor lakin iyi de iyinin doğmasına vesile oluyor ve iyiliği inşa ediyor.Biri nar: yakıyor,yıkıyor,hırpalıyor diğeri nur; yapıyor ve kuruyor,dinlendiriyor.
Zihnimiz olumsuz bir telkinle harekete geçemiyor. Olumlu telkinde ise hem harekete geçiyor hem de geçiriyor. İfade yapı olarak bile olumsuz kullanılsa anlam olumluyken olumsuzluk vuku buluyor.
Mesela şu an size maviyi düşünmeyin desem ne olur? Mümkün mü düşünmemeniz yada zihninizin düşünmemesini sağlamak.Zihnin çalışma sistemi yapısında kesinlikle mümkün değil bu durum.Anlam olarak da aynı istem devrede.Mesela; Beni sevenleri utandırmayacağım cümlesi yerine beni sevenleri gururlandıracağım.Kilo vermek istiyorum yerine normal kiloda birisi olacağım Çevreye çöp atmayın değil çevreyi koruyalım yazılmalı tabelalara.
Dikkat etmemiz gereken inceliklerimizden birisi yapmayı yada yapılmasını istemediğimizi değil; yapmak istediğimizi yapılmasını istediğimizi belirtmek.
Ferdi tekamülde de iç dünyamız ehemmiyetli bir çalışma sahasıdır.İç dünyasında taşıyorsa insan dış dünyasında onu bulur. Hamd ve şükür, neşe, neşve varsa şahsi dünyada umumi alemde de zıttı vuku bulmaz. Eğer ,hüzün, sıkıntı, yeis, kin, nefret varsa muhitinde de başka bir şey bulamaz.
Zahmet,sıkıntı her insanın hayatının her kesitinde kaçınılması imkansız bir durum teşkil eder.Lakin çok az insan onlarla mücadele de muzaffariyet elde eder.Bütün zaferlerin altında yada ardında ise sadece ve sadece kavi inanç vardır.İnanç ise insana kuvvet verir,teslimiyet en ümitsiz,en bedbin durumları, anları bile en kavi,en ümitli karelere çevirir.
Zübeyir Ağabeyin bir ifadesinde buyurduğu gibi; Nikbin (iyimser) olmakla da hayatın dağlarvari dağdağaları altında ezilmekten kurtulmak için şahlar gibi şahlanabilirsin ve şahlanmalısın.Nikbin bir vaziyete sahip olmak demek,daima kuvveti imanla dayanmaya ,en kötü durumlarda bile herşeyi iyi görmeye ,hadiseleri mümkün olabilen en müspet taraflarını elde edebilecek surette karşılamaya hazır bulunan ruhun müspet durumuna erişmektir.
İman sahibi olan idealist insan müspet bir hedefe ulaşmayı gaye-i hayat edinenler,Allaha hadsiz şükür hissiyatına bezenip şen ve şakir kimseler halindedirler.Yüzleri de yürekleri de tebessümün suret ve sıretinden ayrılmaz.Güler yüz zinciri öyle hızla yayılır ki denediğinizde dehşete düşebilirsiniz.Tebessüm dolu çehrenizle sokağa çıktığınızda güleryüzle baktığınız her insanın sizinle aynı çerçevede yer aldığını görmek mümkün.Tıpkı virüs gibi hızla ve pervasızca.Zindanları saray eden en zahmetsiz ilaç olsa gerek....Ve şu iki güzel söz ne zaman dara düşsem ve düşünmem gerekse aklımızda saklı kalmalı. İnsan mikrop kıvamında bazı kişisel rahatsızlıkların altında kalıyor da mutsuz olabilmeyi tercih ediyor? Nitekim zihnimizdeki düşmanları alt etmeden, gerçek sorunlarla mücadele etmek imkansızdır. Gerçekliği ne kadar acı olsa da tam olarak algıladığımız takdirde; çözüm yollarını da daha berrak olarak görebiliriz.
Kimlik sorunları: Özgüven konusunda yaşadığımız sıkıntı sebebiyle başkalarına kendimizi ve davranışlarımızı doğrulatma çabası içerisindeyiz. Böylece algıladığımızın aksine bir ifade ile karşılaştığımızda da olmak istediğimizden farklı durumlarda bulunma psikolojisinde mutsuzluk duygusunu hissetmekte ve hissettirmekteyiz.
"Adam etme" tutkusu: Kendisini çok mükemmel gördüğü için hayatını çevresindekileri "adam etmeye" adayanlar, diğer insanların kişiliklerini, özlem ve istemlerini yok sayar.Kendi mükemmel bildiği sıfatlarının içinde kemalsizliğe doğru yol alır
Atalet: Bazılarının hiç fikri yoktur ve bir şey yapma ideali de.Bir de William Glasser'ın tanımladığı "aşırı rasyonalizasyon" rahatsızlığına yakınanlar toplumdaki aksaklıklar üzerine sürekli konuşur, fikir yürütür, fırsat bulduğunda tartışır. Ancak iş eyleme, bir şeyler yapmaya geldiğinde frene basar.
Bağımlılık sendromu: Başarısı ve gelişimi için hep başkasının desteğini arama rahatsızlığı. Kendi potansiyelini geliştirmekten ve var gücüyle çalışmaktan kaçan bu kişi, işler kötü gittiğinde ve başarısız olduğunda başkalarını suçlar.
Komplo teorileri: Sadece ve sürekli olumsuz teşhislerde bulunurlar. Kişiliğindeki yanlışlıkları, başka yerlere ve kimselere yansıtırlar, neredeyse her olayı bir komplo, entrika ve kumpas çerçevesinde açıklarlar.
Sınır kişilik rahatsızlığı: İngilizcede "borderline" denen bu rahatsızlık son zamanlarda moda oldu. Özellikle hayata atılmak üzere olan gençleri etkisi altına alır. Bu rahatsızlık, aktif istikrarsızlık, dengesizlik, çevredeki olay ve insanlara aşırı duyarlılık, kendine güvensizlik, kronik bir "boşluk duygusu" ve bir uçtan diğer uca savrulma gibi belirtilerle kendini gösterir.
Sosyal mazohizm: Bu olguyu ünlü beyin cerrahı Gazi Yaşargil şöyle anlatıyor: " Bazı hastalar vardır, daima kendisine vurur. Bakın dersiniz, gençsiniz, güzelsiniz, zekisiniz, her şeyiniz yerinde. Neden kendinizi yıpratıyorsunuz. Ama elinde değil...."
Mazeret kültürü: Kendi eylemsizliğini haklı göstermek isteyen kişiler, hep başkalarının hata ve eksikliklerini sayıp döker ki kendisi ne yaparsa yapsın zaten düzen böyle ve onun da düzenin gereği bir parça olduğu fikrini sindirebilsin.
İşte belki uzağında, belki yamacındayız bunların ama farkındayız ki; hepsinin çıkış noktası bakış açısı, varış noktası mutsuzluk.Farkında olduğumuz bu gerçeklerin hayatımıza sinmesine ve ulvi duygularımızı sindirmesine izin vermemeliyiz.Dahil olduğumuz alan ve durum bir toplumu yönlendirmeye yetecek kadar kavi.Bu kuvveti kullanmak ise sadece bir tanımıza bakıyor.Karar vermeliyiz biz kendimizi nasıl tanımlıyoruz Gülümser Misin Kötümser Misin?