Risale-i Nur’un, Kur’an ve Hz. Peygamber’den (a.s.m.) öğrendiği bir bakıştır; eserden fiile sonra onun failine intikal etmek suretiyle Fail-i Hakikiye ulaşma metodu. ‘Fiillerin güzelliği failin isim ve sıfatlarının güzelliğine işaret eder’ hakikatini unutmadan söylüyorum bu intikal sürecini. Her şey bir ‘eser’dir kâinatta. Düğüm de buradadır zaten; Varlığa “eser” olarak bakıldı mı gerisi çorap söküğü gibi gelir. Her varlık ilahi isimlere sıçramak için bir basamak vazifesi görür. Bu herşey için böyledir. Hz Peygamberin sünnetine de bu şeklide muhatap olmak gerekir sanırım. Yani onun yaptıklarını esma-i hüsnaya bir basamak kılmak için ona uymak.
Bediüzzaman Said Nursi Sünnet-i seniyyenin ehemmiyetinden bahsettiği 11. Lem’â’da, Rasulullah’ın söz ve fillerine uyarken geçirilmesi gereken tabir yerindeyse “zihinsel süreci” bakın nasıl anlatıyor;
“… Sünnet-i Seniyyenin küçük bir âdâbına mü¬¬râât etmek[uymak], ehemmiyetli bir takvâyı ve kuvvetli bir imanı ihsas ediyor[hissettiriyor]. Doğ¬ru¬¬dan doğruya Sünnete ittibâ etmek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı ha¬tı¬ra getiriyor. O ihtardan, o hâtıra, bir huzur-u İlâhi hâtırasına inkılâp eder. Hat¬tâ en küçük bir muamelede, hattâ yemek, içmek ve yatmak âdâbında Sün¬net-i Seniyyeyi mürâât ettiği dakikada, o âdi muamele ve o fıtrî amel, se¬vap¬lı bir iba¬det ve şer’î bir hareket oluyor. Çünkü o âdi hareketiyle Resul-i Ek¬rem Aleyhis¬salâtü Vesselâma ittibâını düşünüyor ve şeriatın bir edebi olduğunu ta¬savvur eder. Ve şeriat sahibi o olduğu hatırına gelir. Ve ondan, Şâri-i Hakikî olan Ce¬nâb-ı Hakka kalbi müteveccih olur. Bir nevi huzur ve ibadet kazanır.” (Lem’alar, Söz Basım Yayın, s.102.)
Kısaca süreç şöyle işliyor, gündelik bir hareket Rasulullah’ın tarzında yapıldığı için akla öncelikle Rasulullah geliyor. Peki Rasulullah kim? Alemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş, İslam dininin tebliğcisi ve kendisine uyulması emredilen en son elçi. Bu düşünce, o sünneti ‘dinin bir tavsiyesi olduğu için uyma’ gibi müminane bir şuur üzerinden yaşama imkanı demek. Fakat burada da bitmiyor. Bir sonraki adımda ise din ve onun hakikatlerini tebliğ eden Hz. Peygamber’i bizlere gönderen Alemlerin Rabbine -tabir yerindeyse- asıl merciye zihnin intikal etmesi gerekiyor. Varılan bu nokta ise kulun, Cenab-ı Hakk’ın huzurunda olduğu şuurunu kazanmasına matuf bir eylem. Ve hadiste anlatılan “ihsan” şuurunun kulun dünyasına yerleşmesi için çok önemli bir vesile. Her an Allah’ın huzurunda olduğu şuuruyla hareket etmek. Buradan da sünnette aslolanın, Allah’ı hatırlamak için bir vesile olduğu sonucunu rahatlıkla çıkartabiliriz. Evet, Sünnet, Allah’ı hatırlamak ve huzur-u daimiyi kazanmak içindir.
Bu sünnet-i seniyye için böyleyken, örneğin Hz. Peygamber’i bize hatırlatan bir güzele, ‘Gül’e de muhatab olurken dikkat etmemiz gereken bir hassasiyet olarak belirmesi gerekir. Yani başka herşeyde olduğu gibi Gül’de de zihnin intikal etmesi gereken asıl nokta Esmâ’sı vasıtasıyla Cenab-ı Hak’tır. Çünkü Gül’de evvel ve ahir görünen tüm güzellikler Cenab-ı Hakk’ın hatırlanması için ona tevdi edilmiştir. Tabi bu –hâşâ- ‘Rasulullahın akla getirilmesi uygun olmaz’ şeklinde kesinlikle algılanmamalı. Fakat sünnette olduğu gibi gül çiçeğinde de zihni Cenab-ı Hakka müteveccih kılmak ehemmiyet itibariyle birinci sıradadır.
Hâsılı Kelam, herşeyin mahiyeti ve varoluş amacı bir gayeye hizmet eder, Rablerine… Gül de, bülbül de, kainat bahçesinin Andelib-i Zişanı [şan sahibi bülbülü] Hz. Ahmed-i Mahmud-u Muhammed de (s.a.v)
Ayinedir bu alem, herşey hak ile kâim,
Mir’at-ı Muhammedden Allah görünür daim… (Osman)