Gözlerine nem,
Yüreklerine elem
Dolmasın çocukların.
O masum ufacıkların
Elleri düşmesin yana.
Çocukların gülmediği bir dünyada çiçekler solgun açar.
Irmaklar yorgun akar. Denizlerin rengi gridir, siyahtır.
Annelerin bakışı "ah"tır.
Çocukların gülmediği bir dünyada fırıncılar niye ekmek çıkarır; bilmem ki!
***
Hey patikçi! O patikler kimin için?
***
Çocukları hep gülerken görmek isteyenler listesindeki Ziya Osman Saba “çocuk şair/i”dir.
Saflığın/beyazlığın/temizliğin peşindedir yani.
Çocukluk... kirlere bulaşmaz da ondan böylesine sevilir.
***
Ziya Osman çocukluk günlerine döner sık sık.
Saflığa temizliğe gıybetsizliğe... o “kendine” yani.
***
Hemen nice şair “Ha!” desen çocukluğu(na dönmek) ister.
Böyle güzelim bir esintidir çocukluk.
***
Çocukluğunu bir “uçurtma” gibi kaçırmıştır Ziya Osman:
“Çocukluğum, çocukluğum!
Uzakta kalan bahçeler,
O sabahlar, o geceler...
Gelmez günler, çocukluğum.”
***
Aslında bahçeler uzak/ta değildir.
Sabahlar, geceler hep taze olarak gelir yine.
Ama bir kuş gibi uçup gitmiştir çocukluğunuz.
***
Çocukluk böylesine saf, böylesine gülümsemeli iken... çocukları kim ağlatır?
...ve çocukları ağlatanlar nasıl gülebilir!
***
Hırsların/nazların gemi azıya almışsa sana bir fotoğraf:
Bir anne...
Yanında çocukları...
Üçü de çığlık çığlığa ölmüş olmalı.
Birisi “yavrum” demeyi; diğerleri “anne” demeyi unutmuş.
***
Hâlâ (evindeki) vitrine cıncık boncuk mu düzüyorsun!
Hakikati incitiyorsun.
Alıp verdiğin her nefesle dünyayı bir adım daha terk ettiğini unutarak...
***
Edip eylediğimiz önümüze gelecek.
***
Çocukların gülmediği bir dünyada yaşamak kimin hoşuna gider!
***
Çocuklara (bunca) düşman olanlar nasıl nefes alıp verir?!...
Elleri suya/ekmeğe nasıl uzanır?!...
Suyun soğukluğunu nasıl hissedebilir böyleleri!
Ekmeği nasıl ısırırlar!
***
...ve insanlar ikiye ayrılır: İnsanlar ve diğerleri...
***
Çocuklara gülmeyi çok görenler kendi kendisinin düşmanıdır.
***
Çocuk gülüşleri çiçek gibidir.
Solar gülçiçek yüzleri çarçabuk.
Örselenmeye gelmez çocuk gülüşleri.
***
Ziya Osman’ın "Çocuk Gülüşleri" de eski bir siyah beyaz fotoğraf gibi:
“Çocuk gülüşleri... İlk gülüşler tatlı gevrek...
Dile gelir gibiyken etrafta bütün eşya...
Duvarlarda resimler, saksıda açan çiçek...
Pencerenin önüne kuşlar gelmişken renk renk...
Gülmek... sabah güneşe; akşam damdaki aya...
Kış, daha bir sevinçken kar tanesi: kelebek...
Gülmek... gülen anneye, eve dönen babaya...
Yaşamak; daha tatlı daha güzelken dünya...”