Allah’ın emirlerine aykırı davranmak ve yasaklarını işlemek İslam şeriatına göre günahtır, yani sorumluluk getirir, Allah’ın öfkesini çeker ve azabını celbeder. Günaha ism, zenb, isyan, cürüm de denir. Gerçek bu iken muharref dinler Allah’ın dinini değiştirdikleri gibi, günah kavramını da değiştirmişlerdir.
Hıristiyanlar Hz. İsa’nın kendisini bütün insanlığın günahlarını temizlemek için feda ettiğine inanırlar. Böylece Allah’ın günahı affetme yetkisini Hz. İsa’ya o da Hıristiyan din adamlarına devretmiştir. İnananlarını günah çıkarma hücrelerinde günahını itiraf ederek af dileyen herkesin günahlarından arındığına inandırmışlardır. 1215 yılında Latran Konsilinde alınan bir kararla ergenlik çağına gelmiş bir Hıristiyan’ın senede bir defa günah çıkarması gerektiği kararını almışlar ve XVI. Asırdan itibaren kiliselere “Günah Çıkarma Hücreleri” ilave etmişlerdir. Cennete de “Yahudi ve Hıristiyanlar dışında kimse giremez” (Bakara, 2:111) derler.
Yahudiler ise kendilerini imtiyazlı gördükleri ve “Biz Allah’ın oğullarıyız” (Maide, 5:18) “Ateş bize sayılı günler dokunacaktır” (Bakara, 2:80) derler. Gerçekte ise “Her doğan insan fıtrat üzere tertemiz doğar (Müslim, Kader, 25) “Hak ve Hakikati, gerçeği öğrenme ve kabul etme üzere, yani İslam üzere yaratılmıştır; ama anne ve babası onu Yahudi, Hıristiyan ve Mecusi yapar” (Buhari, Cenâiz, 80; Müslim, Kader, 22) böylece onun fıtratını bozar.
İnsanda nefis ve şeytan hükmetmektedir. Dolayısıyla her zaman Allah’ın emirlerine uygun yaşayamaz ve nefsin şerrinden korunarak yasaklarından kaçamaz ve ister istemez günahlara girer. Günah Allah’ın emirlerine aykırı hareket etmek olunca Allah’a tövbe etmesi gerekir ve kul günahlarının farkına varıp yanlış yaptığını itiraf ederek af ve mağfiret dilemekle kulluğunun şuuruna varır. Yüce Allah affedici ve günahları setredici, yani örtücü olduğu için “Kullarının tövbesini kabul eder ve yaptıkları günahları da bağışlar.” (Şura, 42:25) Peygamberimiz (sav) de “Bütün insanlar hatalı ve günahkardır. Günahkarların en hayırlısı ve Allah katında makbul olanı ise tövbe edenlerdir” (Ali Nasıf, Tac, 5:151) buyurarak iyi insan olmanın hatalarını ve günahlarını itiraf edip tövbe etmek olduğunu belirtmiştir.
İnsan Allah katında yaptıklarından sorumludur. Yapmayı düşündüklerinden değil. Çünkü nefiste nefsânî olan şeylere karşı büyük bir meyil ve arzu vardır. Bu nedenle insanın aklına gelen ve nefsin çektiği her şeyden sorumlu olsaydı hiç kimse kurtulamazdı. Peygamberimiz (sav) “Allah-ü Teâla ümmetimden nefislerinde yapmayı arzuladıkları şeyleri yapmadıkları ve konuşmadıkları müddetçe affetmiştir” (Buhari, 7:59) buyurmuşlardır.
İslama göre “Kebâir” denen büyük günahlar Allah’a şirk koşmak, adam öldürmek, zina etmek, namuslu kadınlara iftira etmek, sihir yapmak, cihaddan kaçmak, yetim malı yemek, ana-babaya isyan etmek, faiz yemek, hırsızlık yapmak, kumar oynamak, içki içmek ve haksız kazanç elde etmektir. Ehl-i Sünnet uleması “bu günahları işleyenler helal olduğuna itikat etmediği sürece dinden çıkmaz, günahkâr olur ve tövbe etmeden ölürse ebediyen cehennemde kalmaz ve cezasını çektikten sonra cennete girer” demektedirler.
Bu sayılanlar Allah’ın Kur’ân-ı Kerimde yasakladığı ve dünyada da ahrette de cezayı gerektiren suçlardır. Bir de emredilen ve farz olarak yapılması gerekenleri terk etmek ve yapmamak vardır ki, bunlar da büyük günah sayılır. Cuma namazını ve beş vakit namazı kılmamak, üzerine vacip olduğu halde zekâtı ve haccı terk etmek bu nevidendir. Bunlar da büyük günahlardandır.
Günahların en büyüğü “Allah’a şirk koşmaktır.” Şirk, Allah’ın zatında ve sıfatlarında yanılmak ve Allah’a yardımcı isnat etmek, tevhide aykırı iddialarda bulunmaktır. Allah tövbe etmediği halde şirk üzere öleni asla affetmeyeceğini şu ayeti ile ifade eder: “Allah şirki affetmez, bunun dışında kalan günahları affeder.” (Nisa, 4:48) Yüce Allah şirk dışında kalan günahlarında ısrar eden ve büyük günahlara dalan kullarını da ümitsizlikten kurtarmak ve tövbeye çağırmak için şöyle buyurur: “Ey günahta aşırıya giden ve nefislerine zulmeden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz ki Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz Allah çok merhametli ve çok bağışlayıcıdır.” (Zümer, 39:53)
Bu sayılanlar dışında kalan hatalar ise “Küçük Günahlar” olarak kabul edilir. Bunlar yapılan namaz, oruç, hac ve zekât gibi ibadetlerle zaten temizlenirler. Bununla beraber “Seğâir” adı verilen küçük günahlardan sakınmak elbette büyük bir fazilettir. Bediüzzaman Said Nursi hazretleri “Bu zamanda farzları yapan ve kebairi terk eden kurtulur” müjdesini vermiştir. Bununla beraber bilginler “Günahın küçüklüğüne değil, kime karşı işlediğine bak” demişlerdir. Küçük günahlar bir yönde edepsizlik sayılır. Edepsizlik ise Allah’ın rahmetinden mahrumiyete sebeptir. İslam bilginleri Allah’ı tanımaya ve kulluğa engel olan, Allah ile kul ararsında perde olan her şeyi günah olarak görmüşlerdir.
Şüphesiz günahlardan sakınmak “takva”dır ve farzları yapmaktan önce gelir. Çünkü bir havuzda suyun tutulması için öncelikli olarak suyu sızdıran delikleri ve çatlakları tamir etmek gerekir. Sonra havuza çok az da su verilse havuz dolar, ancak havuz su kaçırırsa ne kadar verirseniz dolmaz ve zamanla daha çok su kaçırır. Aynı şekilde bir evin içine oturmak ve misafir ağırlamak için önce temizlenmesi, sonra döşenmesi gerekir. Kalp günah ve haram sevgisinden temizlenip günah kirlerinden arınmadıkça farzlar ve sünnetlerle, adab ve güzel huylarla süslenmez; çirkin durur.
Günahlar zehirli bala benzer. Görünüşü cazip ve tatlıdır, ancak yendikten sonra bünyede çok büyük tahribat yapar. Karın ağrısına ve kalp çarpıntısına sebep olur ve nihayet insanı helak eder. Günahlar da aynı şekilde manevi duyguları öldürür ve insanın manen ölümüne sebep olur.
Dünya günahların işlendiği ve cehennemin ateş ve azabının kaynağıdır. Aynı şekilde cennetin nimetlerinin de kaynağı dünyada yapılan hayırlı amellerdir. Şerri hayra çevirmek ve cehennemi kazandıracak amelleri cennet meyvelerine dönüştürmek insan iradesi ve iman şuaına bağlıdır. Bu nedenle dünyada günahlardan tamamen kurtulmak imkânsızdır; ancak Allah’ın “İsmet” sıfatı ile koruduğu peygamberlerine ve seçkin kullarına has bir durumdur. Biz aciz ve fakir, mücrim ve günahlar kullar ise gücünün yettiği kadar büyük günahlardan sakınmakla mükellefiz. Şayet büyük günahlardan sakınır da farzları eksiksiz yaparsak Allah küçük günahlarımızı affedeceğini bize vaat etmiştir. Nitekim Kur’ân-ı Kerimde “Şayet size yasaklanan günahların büyüklerinden sakınırsanız diğer günahlarınızı affeder ve sizi nimetler ve ikramlarla dolu olan cennete koyarız” (Nisa, 4:31) “Mü’minler küçük kusurlar hariç günahların büyüklerinden, çirkin söz ve davranışlardan sakınırlar. Şüphesiz Allah’ın af ve merhameti çok geniştir” (Necm, 53:32) buyurarak bunu bize müjdelemiştir.
Yüce Allah kulun kalbine nazar eder, istemeyerek yaptığı amelleri kulun samimi tövbesi ve duası, yaptığı hayırlı amelleri sebebi ile affeder. Kur’ân-ı Kerimde “Kim tövbe eder ve iyi amellerde bulunursa Allah onun kötülüklerini iyiliklere ve hayırlara tebdil eder. (Furkan, 25:70) “Allah namaz sabah ve akşam kılanların iyi amelleri ile kötülüklerini ve günahlarını siler” (Hud, 11:114) buyurarak affetmenin sebeplerini biz kullarına açıklamıştır.
Peygamberimiz (sav) de “Kim ‘Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerîke leh lehu’l-mülkü ve lehu’l-hamdü ve hüve ala külli şey’in kadîr’ derse günahları denizlerin köpükleri kadar çok olsa Allah onu affeder” (Tirmizi, Vitr, 15) “Allah güzel bir abdest alıp iki rekat namaz kılan ve sonra günahlarını affını isteyen bir kulunun işlediği günahını affeder” (Müsned-i Ahmed, 1:10) buyurarak günahına pişman olan ve samimi tövbe eden kulun günahlarını affedeceğini haber vermiştir.
Bu ayet ve hadislerden anlıyoruz ki Allah durduğumuz yerde günahlarımızı affetmez. Günahlardan arınmanın sebebi “İman, salih amel ve samimi bir tövbedir.”
Günahlarımız bizim dünyada hayırlardan yoksun olmamıza ve ahrette de azaba sebeptir. İnsanın başına gelen sıkıntı ve üzüntülerin en önemli sebebi günahlarıdır. Günah ilme engeldir, zira Allah kalbinde günah sevgisi olana ilim nasip etmez. Günahlar rızkın kesilmesine sebeptir. Nitekim deniz dibindeki balıklar dahi rızkımızın kesilmesine sebep oluyorlar diye günahkâr zalime beddua ederler. Günahlar insan kalbinin ve fıtratının bozulmasına sebeptir. Günahlar ayrıca insanların nefretine ve düşmanlığına da sebep olur.
Günahlar kalbe işleye işleye kalbi karartır ve nihayet kişinin imandan mahrum kalmasına sebep olur. Günah işlemek iman zaafından kaynaklandığı gibi, imanın da zayıflamasına ve zamanla imanın yok olmasına sebeptir. İnsanın kalbine yerleşen kötülük düşüncesi zamanla kötülük sevgisine dönüşür, kalbini ve bedenini istila eder ve imanın kalbden çıkmasına sebep olur. O kişi bu durumda dili ile inanan bir münafığa dönüşür. Herkese imanın önemini anlatır ve Müslümanlığı kimseye vermez ama kalbinde iman yoktur. Bu sebepten dolayı yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Bilakis onların kalpleri işledikleri amellerinden dolayı paslanmıştır” (Mutaffifîn, 83:14) buyurarak bu hususa işaret eder.
Peygamberimiz (sav) “Zulüm üç türlüdür. Birincisi Allah’ın affetmediği zulüm, ikincisi Allah’ın affettiği zulüm, üçüncüsü Allah’ın mutlaka hesabını soracağı zulüm… Allah’ın affetmediği zulüm şirktir. Nitekim “Şirk en büyük zulümdür” (Lokman, 13:13) ayeti buna işaret eder. Allah’ın affettiği zulüm ise kulun kendi nefsine zulümdür. Bu kul ile Allah arasındaki hukuktur. Allah’ın mutlaka hesabını soracağı zulüm ise kulların birbirlerine olan zulmüdür. Kulların hukukunu adalet namına mutlaka sorar ve yapılan haksızlıktan dolayı cezalandırır” buyurmuşlardır. Ayrıca peygamberimiz (sav) “Hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekiniz. Şayet sizler benim bildiğimi bilmiş olsaydınız az güler çok ağlardınız. Şayet yaptığın bir kötülük ve günah seni üzüyorsa sen mü’minsin. Mü’min günahını sırtına yüklenen bir dağ gibi görür, münafık ise en büyük günahı burnunun ucunda dolaşan sinek kadar değer vermez. Kalpler devamlı değiştiği için ona kalp adı verilmiştir. Ey kalpleri değiştiren ve çeviren Allah’ım! Benim kalbini dinin İslam üzere sabit kıl” (Buhari, Ahkam, 9, Büyu’, 82; Tirmizi, Daavât, 90, 99; Müsned-i Ahmed, 2:164, 248; 5:190, 194) buyurarak bizlere günahlar konusunda öğütlerde bulunmuşlardır.
Son olarak şunu ifade etmekte fayda vardır. Allah’ın mutlaka hesabını soracağı günahların en büyük sebebi ve pek çok günahların kaynağı, kalplerin birbirinden nefret etmesine sebep olan “Gıybet” günahıdır. Bu nedenle Müslümanların aleyhine konuşmak gıybettir ve küçük olan, ama sonuçları itibarıyla büyük olan günah gıybettir. Bu nedenle peygamberimiz (sav) “Gıybet katilden beterdir” buyurmuşlardır. Nitekim gıybet bir başlangıçtır, sonucu fitneye ve katle kadar uzanır. Bütün bunların kapısını açan gıybettir. Bu nedenle gıybet en büyük günahlardan sayılır.