Türkiye’nin gündemi çok hızlı bir şekilde değişiyor ve yoğun bir gündemle yaşamayı hep beraber öğrenmeye başladık. Biraz gerilerde kalan her konu da, zihinlerde farklı şekillerde izler bırakıyor. 30 Mart’ta yapılacak Yerel Yönetim Seçimleri yaklaştıkça, gündemdeki konuların da geniş bir yelpazeye yayıldığı görülüyor.
Geçtiğimiz günlerde, İnfaz Kanunu’nda yapılan değişiklik ile birlikte, tutukluluk süresinin beş yıl ile sınırlandırılması ve bunun ardından gelen tahliyeler ile ilgili olarak çok farklı yorumların ardı arkası kesilmiyor. Türkiye'de yargı canibinde çok önemli bir problem var. 17 ve 25 Aralık provokasyonları ile çok açık bir şekilde bir yargı darbesi yapılmak istendi.
Ergenekon davasında mahkeme bir karar veriyor ve bunun gerekçesini on beş gün içinde yazması gerekiyor. Fakat verilen kararın üzerinden yedi ay geçtiği halde herhangi bir gerekçe yazılmadığı için, tutukluların temyize başvurmalarının da yolu açılamıyor. Adaletin gerçek anlamıyla tahakkuku için, bu tür tasarruflar, elbette önemli bir engel olarak önümüzde duruyor. Zira adalette darb-ı mesel olmuş bir kural vardır: ‘’Geciken adalet, adalet değildir.’’
Adalet adına hareket ettikleri iddiasında olan hukuk mensupları, dinlemek istedikleri herkesi, ‘’Selam’’ adlı bir hayali örgüt bahanesiyle dinletiyor ve bu kayıtları da günü gelince kullanmak maksadıyla muhafaza ediyorlar. Ve eğer iddialar doğru ise, ihanet boyutuna varan bir uygulama ile bu kayıtların bir kısmı, yabancı bazı ülkelerin İstihbarat Örgütleri ile paylaşılıyor. Bu şekilde dinlenen kişi sayısı yüz binlerle ifade ediliyor. Açıklanan rakamlar, bu çirkinliğin çok vahim boyutlara ulaştığını gösteriyor.
Ergenekon ve Balyoz davalarında tutuklu olan birçok sanığın bu süreç sonunda tahliye edilmiş olması ile ilgili olarak birçok spekülasyona da sıkça şahit oluyoruz. Paralel yapı ve bu eksende muhalefet yapanlar, bu tahliyelerin Ak Parti'nin eseri olduğu görüntüsünü vererek oradan da bir darbe vurmak istiyorlar.
Bu konuda şu noktaları göz ardı etmemek gerekir. Çıkan kanun yargı sürecinin beş yılda tamamlanması noktasında makul bir çözüm getiriyor. Fakat yapılan bu tahliyeler beraat değil. Tutuksuz yargılamalar devam edecek. Kararı kesinleşenler için gereği yapılacak ve yeniden tutuklanacak. Belki de bazıları beraat edecek ve bu süreleri de hapishanelerde boşu boşuna yatmış olacaklar.
Son tahliyelere, bir de bu açıdan bakmamız gerekir.
***
Camianın kurumlarından birisinde görev yapan bir tanıdığım geçenlerde ziyaretime geldi. Kısa bir sohbetten sonra ''Hocam ben size bir şey söylemek istiyorum'' dedi ve anlatmaya başladı. Camiada görevli bazı abiler kendilerini ziyarete gelmişler ve şunları söylemişler: ''İstanbul'da üç tanıdık ailesi olanları İstanbul'a göndermek istiyoruz. Orada sizleri iki arkadaşımız karşılayacak ve orada kaldığınız sürece eşlik edecekler. Oradaki akrabalarınızı ziyaret edeceksiniz ve oylarını Mustafa Sarıgül'e vermeleri için ikna edeceksiniz. Bütün masraflarınızı da biz karşılayacağız.'' Tanıdığım şahıs maalesef bunları üzgün bir şekilde anlattı. Bu anlatılanlara da Allah şahittir.
Şimdi Ey Dostlar ve Ey Ehl-i İman
Meselenin yolsuzluk olmadığı, bu yaşanmış olayla net bir şekilde ortaya çıkmıyor mu? Çünkü Mustafa Sarıgül kadar yolsuzluklara adı anılan, hakkında dava açılan, bunun için partisinden ihraç edilen ve CHP'den aday olan bir şahsı, dindar olduğu ifade edilen bir camia bu şekilde ölümüne destekliyorsa, herhalde herkesin meseleyi iyice düşünmesi ve bir vicdan muhasebesi yapması gerekir. Meselenin manevi sorumluluğundan korkmalı, titremeli ve üzerimize düşeni hakkıyla yapmalıyız.
***
Berkin'e Allah rahmet eylesin. Ailesinin başı sağ olsun. Evlat acısı hiç bir acı ile tarif edilemez. Allah hiç kimsenin başına getirmesin. Bunları söylerken, Berkin'i kirli emellerine alet edenler ile cenazesi üzerinde fitne çıkarmak isteyenleri de dikkatle görmeli ve prim vermemeliyiz.
Annesinin ifadesi ile Berkin ekmek almak için evden çıkmıştı. Evleri Okmeydanı'nda ve altı kilometre uzakta bulunan Taksim Meydanına gitmişti. Burada çıkan kargaşa sonucu yaralandı. Elindeki poşette patlayıcı madde vardı. Berkin, Gezi Parkı eylemcileri içinde ne arıyordu ve elinde niye patlayıcı olan bir poşet bulunuyordu.
Berkin 269 gün boyunca komada kaldı ve seçime 18 gün kala öldüğü açıklandı. Hatta seçimlere kısa bir süre kala, Berkin’in fişinin çekilerek, istismar için kullanılmak istendiğine dair birçok iddia da ortaya atıldı. Cenaze töreni sırasında ve sonrasında çıkarılan çirkin olaylara, verilen zararlara ve yapılan provokasyonlara da dikkat edildiği zaman, bu iddiaların da yabana atılmaması konusunda ciddi şüpheler de boy gösteriyor. Dün Berkin'i kandırıp olayların içine atan güçler, bugün yarım bıraktıkları senaryolarına, Onun cenazesi üzerinde devam ediyorlar.
Berkin üzerinden hükümete ve Türkiye'ye zarar verme gayreti içine girenler, iyi niyetli olarak gösterme teşebbüsleri asla inandırıcı değil. Muhtemelen bu kötü niyetli eylemler ve tahribat çalışmaları, çeşitli bahaneler ile devam edecek. Seçimde Ak Parti ve Başbakan Erdoğan'ı yıpratmak için yasa dışı güçler bu olayı kullanacak.
Bu olaylardan kimlerin rant devşirmek istediklerini çeşitli vesilelerle görmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Hele bu konuları hiç istismar etmemeleri gereken çevrelerin bir kaçıma gayretleri, hakikaten gelinen çok hazin bir noktayı gösteriyor.
Berkin için üzülelim. Hiç bir çocuğumuz bu tür olaylarda ölmesin. Ailesine sabır dileyelim. Fakat işin bu tarafının da unutmayalım. Ayrıca üç senedir, Suriye'de öldürülen on bir bin çocuğu da bu vesile ile hatırlayalım.
***
On beş yaşındaki bir evladımızı kötü emellerine alet edenler, onun ölümüne sebep oldular. Onu Gezi Parkına götüren ve eline patlayıcı maddeler verenler, elbette İlahi mahkemeden büyük bir hesaba tabi kılınacaklardır.
Berkin'in ölümünü istismar edenler, ortalığı yakıp yıktılar. Maksat gayet açık. Ülkemizi bir kan gölüne çevirmek, istikrarsızlığa ve kargaşaya itmek ve sonra da eski perişan ve çaresiz günlerin girdabına yuvarlamak.
Ortalığı yakıp yıkan ve ipleri dış güçlerin ve şer odakların elinde olanlar, Berkin’in defn edilmesinden sonra ortalığı yakıp yıktılar. Aynı günün gecesi de 22 yaşındaki gencecik bir evladımızı, Burakcan Karamanoğlu'nu hunharca katlettiler. Maksat aynı. İnsanları sokağa dökmek, seçimi engellemek.
Herkes dikkat etmeli. Şer odakların oyununa gelmeden, fitne ve fesattan uzak durmak zorundayız. Yeni evlatlarımızı inşallah kaybetmeyiz. Dün Berkin için ortalığı kıyamet yerine çevirenlerin, Burakcan'ın vefatı karşısındaki tavırları da ciddi bir imtihan olarak niyetleri ortaya çıkardı.
Aman gençler, aman kardeşlerim. Oyuna gelmeyelim. Maksatları sizlere sokağa dökmek. Vakar ve sabır ile hareket etmeliyiz. Allah sabredenlerle beraber olacaktır.
***
Yılmaz Özdil isimli yazar, ''Bu millet Başbakan'ın mezarına tükürecek'' diyor. Söyleyenin yüzüne çarpılması gereken bir söz. Rüzgâra karşı tükürürsen, o tükürük gelir, senin suratına çarpar. Bu millet kimin mezarında Fatiha okuyacağını ve rahmet dileyeceğini iyi bilir. Bunu hep görüyor ve yaşıyoruz. Böyle küstah söz söyleyenlerin suratlarına bu millet günü gelince tükürüğünü gönderir.
***
Bundan tam 26 yıl önce, 16-17 Mart 1988'de, Irak Kürdistan'ında Halepçe adlı şehirde Allah'ın ''Kürt'' olarak yarattığı beş bin insan, hiç bir suçları olmadığı halde, sırf Kürt oldukları için Saddam Hüseyin adındaki zalim, katil ve hunharın görevlendirdiği uçaklar tarafından atılan Kimyasal Silahlar ile canice ve vahşi bir şekilde katledildi. Bu insanların büyük bir çoğunluğu yaşlı, kadın ve çocuklardan oluşuyordu. Saddam Hüseyin bu dünyada bir sefer öldürülerek Mahkeme-yi Kübra'ya gönderildi. Mutlak adalet, Rabbimizin adalet mahkemesinde ve adil cezası ile gerçekleşecektir.
Zalimler için yaşasın cehennem!