Haberlere arada bir bakacak olursam çoğunlukla korona virus ağırlıkta. Bu kadar tanı var, şu kadar ölüm var, şu kadar kurtarılan var. Bunların yanında daha detaya giren haber başlıkları. Nerden çıktı, nasıl gelişti, nasıl durdurulur, ne yemeliyiz, ne içmeliyiz, bağışıklık, yaş durumu, karantina, hastane günlükleri, sosyal medyada bilgi kirliliği vs. Birçok haber siteleri korona haberlerine teslim olmuş durumda. Neredeyse izin verilse ölenlerin can verme durumunu bile canlı olarak verecekler adeta.
Aslında bu yazımı dünden beri bir başka konu üzerinde kurgularken medyanın sihiri mi nedir bilemem, beni de etkilemiş olmalı ki son anda koranavirüs üzerine yazı yaşmış oldum.
Yapılan bir araştırmada insanoğlunun medyadan bir günde kaba taslak ortalama 3200 mesaj aldığı, bir bireyin gerçekten sadece bunlardan 52 tanesine önem verdiğini ve okuyup dinlediğini, bu mesajlardan 14 tanesine önem vermediği ve beğenmediğini, sadece bunlardan 4 tanesini, pozitif bir etki bıraktığı için hatırlayabildiğini ve sonuç olarak yıpratma etkisinin yüzde 99.9 olduğu tespit edilmiştir. Kitle iletişim araçlarının çok çeşitliliği, ayrıca bu kadar yoğun kullanıldığı bir dönemde faydası ve zararları ile koronavirüsten daha kötü bir şekilde insanoğlunu etkisi altına almayı başarmaktadır.
Her haber ve bilgi, toplumumuzda değişik yaş gruplarına her zaman uygun verilmemektedir. TV’lerin, internetin, sosyal medyanın her türlü haberin ve bilginin herkese açık olması küçük yaştaki çocuklarımızın psikolojilerini derinden etkilemektedir. Vaktiyle 8-9 yaşlarında iken 1974 Kıbrıs Barış Harekatı olduğu dönemlerde bababım ve komşularımızın her saat başı radyo haber ajanslarına kulak vermesi hala aklımdadır.
Gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışından gelen bilgiler maalesef bir süzgeçten geçmeden insanların akıllı telefonuna düşebilmektedir. Doğru bilgilendirme, hele hele toplumu olumsuz olarak etkisi altına alabilecek potansiyele sahip pandemi zamanlarında bir kat daha önem arzetmektedir. Akıllı telefonların avantajlarından biri de kopyala- yapıştır özelliği. Bu anlamda önüne gelen birçok bilgiyi doğruluğunu tetkik etmeden yayabilme kapasitesi vardır insanın.
Neyi, nerede, ne zaman, nasıl ifade edeceğimizi insan olarak tartıp biçmemiz gerekir. Günümüzde akıllı telefonlar ve sosyal medya ile herkes dilediği gibi medyatik olabilmektedir. İnsanlar sürekli olarak medya ortamına kirli veya temiz bilgi aktarmaktadırlar. Bir nevi kullanıcılar Radyo ve TV gibi medya kanalı olmuş durumdadırlar. Bu durumu avantajlı hale getirmenin yegane tarafı biz kullanıcılardır. Herkesin başına bir medya filitresi koymamız zordur, bunun filitresi medya ahlakıdır, doğruluktur, yalan söylememektir, bir şeyi olduğundan daha fazla abartmamaktır.
Konu ile ilgili olarak gündeme dair bir çok abartılı spekülasyonlar, senaryolar ortaya atılmakta, insanların kafası daha da karıştırılmaktadır. Bu dönemlerde algı yönetimi daha da önem kazanmıştır, ne olduğu veya nasıl olduğu önemli değil, bize bunun nasıl yansıtıldığı ve nasıl algıladığımız önemli hale gelmiştir. Bazıları bu virüsü yapay olarak mutasyona uğratılarak biyolojik savaş silahı olarak kullanılabileceğini, bazıları ise tabiatta doğal olarak mutasyona uğrayarak hayvanlardan insana geçebileceği tezini ifade etmektedirler.
Her iki halde de orta yerde biz kullar gibi Allah’ın emrinde olan, O’nun tarafından yaratılan bir virüs var bu gerçek. Hiçbir zerre O’nun emri dışına çıkamaz, her şey, her canlı O’nun kabz-ı tasarrufundadır. Eğer bu virüs birileri tarafından biyolojik savaş silahı olarak kullanılıyorsa Yevm-i Kıyamette bunun hesabını nasıl verecektir? Bunun hem dünyada hem de ahirette hesabını vermek çok güçtür, kasten, bir canlıyı öldüren bütün canlıları öldürmüş gibi sayılır.
Ayrıca olaya şu açıdan da bakmak gerekebilir. Her ne kadar da olsa bu virüs vardı, bir şekilde mutasyona uğradı ve insanoğluna bir şekilde bulaştı ve zararlı olmaya başladı. Eskiden de grip ve benzeri virüsler vardı, bu nedenlerle ölenler vardı. Bazıları durumdan vazife çıkarmak amacıyla bu virüsün tehlikesini kasten abartabilirler ki işlerine yarasın, ekonomiler çöksün ve zayıflasın, toplumların ruhsal ve psikolojik dengeleri bozulsun amacı düşünülebilir.
İşin bir de manevi boyutuna bakacak olursak; İkinci Dünya savaşı zamanlarında müminlerin radyodan savaşı takip etmelerini Bediüzzaman neden gereksiz görmüştür? Buna benzer şimdi de dünyadaki hadiselerle ilgilenmek yanlış mı, doğrumu diye sorduklarında, şu cevabı vermişlerdir.
"Küre-i arzı herc-ü merce getiren ve İslâm mukadderatıyla alâkadar olan bu dehşetli Harb-i Umumîden elli gündür (şimdi yedi seneden geçti aynı hal) hiç sormuyorsun ve merak etmiyorsun. Halbuki bir kısım mütedeyyin ve âlim insanlar, cemaati ve camii bırakıp radyo dinlemeye koşuyorlar. Acaba bundan daha büyük bir hadise mi var? Veya onunla meşgul olmanın zararı mı var?" dediler. Cevaben dedim ki:
"Ömür sermayesi pek azdır; lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedahil daireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev-i beşer dairesinden tut, ta zihayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Her bir dairede, her bir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimi vazife var. Ve en büyük dairede en küçük ve muvakkat ara sıra vazife bulunabilir. Bu kıyasla, küçüklük ve büyüklük makusen mütenasip vazifeler bulunabilir, fakat büyük dairenin cazibedarlığı cihetiyle küçük dairedeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp lüzumsuz, malayani ve afakî işlerle meşgul eder. Sermaye-i hayatını boş yerde imha eder. O kıymettar ömrünü kıymetsiz şeylerde öldürür. (Şualar, Onbirinci Şua, Dördüncü Mesele)
İnsanoğlu, her zaman bu fani dünyada hastalık ve musibetler ile imtihan olmaktadır. İnancımıza göre burası Baki Âlem değildir, ebedi saadet ve kalıcı yerimiz dar-ı bakidir. Tabiki burada bir takım olumsuzluklar olabilecektir, Cenab-ı Allah kullarını bu benzer musibet ve hastalıkları değişik dönemlerde değişik kavimlere vererek sınavdan geçirmiş ve sabredenleri Cennetiyle müjdelemiştir.
Pandemiye karşı ülkemizin Sağlık Bakanlığı ve diğer kuruluşlarımız değişik ortamlarda bizleri uyarmakta, tedbir almamızı dile getirmektedirler. Biz vatandaş olarak elimizden gelen tedbirleri almak ile mükellefiz. Cenab-ı Allah bu canı bize emanet olarak vermiştir, emaneti hakkıyla korumak vazifemizdir. Tedbirlerimizi almayıp, takdire bühtan etmememiz gerekir, tedbir bizden takdir Allah’tan.
Rabbim bizleri tedbir, tevekkül, ve teslim üçgeninde O’nun rızası dairesinde yaşamayı ve saadet-i dareyne nail olmayı nasıb eylesin. Bütün insanlığı, Alem-i İslamı ve memleketimizi her türlü afet, musibet ve hastalıklardan korusun. Bizlere O’nun emri dairesinde dosdoğru olmayı ve yaşamayı nasib eylesin. Amin.