Güneş Mardin’den doğar…

B. Said ÇİFTÇİ

Tarihte ilklerin önemli bir yeri vardır; özellikle “insanlık için” olan ilklerin… İster kişisel, ister toplumsal olsun, ilkler tarihe geçer; kişilerin ve toplumun belleğine kazınır asla silinmez. İlkler hatırlanır. İlkler alkışlanır. İlkler rahmetle yâd edilir. İlkler güzeldir. İlkler hayatımızda iz bırakır. Çünkü ilkler geleceğin geçmişidir.

İlkler kadar, bir hizmeti “tam zamanında” yapmak da bir o kadar önemlidir. Hz Peygamber Mekke’den Medine’ye “tam zamanında” hicret etti. Şimdi siz istediğiniz kadar Mekke’den Medine’ye, isterseniz sürünerek gidin, muhacir olamıyorsunuz. Kâinatta her şey “tam zamanında” gönderilir. Dualarımıza “tam zamanında” cevap verilir.

Mardin’de, Artuklu Üniversitesi’nde yaşanan da bir ilkti ve tam zamanındaydı. O gün yarının geçmişiydi. Güzel ve müjdeli yılların ilkiydi. Başlangıç noktasıydı. Çok sayıdaki noktalarla birleşecek çok sayıda doğrunun başlangıç noktasıydı. O gün orada bulunanlar tarihe tanıklık ettiler. Duygu yüklüydü herkes. Rektör Serdar Bedii Omay’ın konuşması sırasında baktım çoğu insan gözyaşlarını siliyordu. “Evlerde gizlice okunan yıllardan…” diye başlayıp, üniversite salonlarına sözü getirdiğinde kendisinin de duygulandığını hissettim.  O gün Mardin bir başka güzeldi ve o gün Türkiye’ye güneş Mardin’den doğdu.

Üç gün geçmişin aynasında “gelecek” konuşuldu. Sonuna yaklaşan Osmanlıya, kuruluşunu yaşayan Türkiye’ye sunulan reçeteler tartışıldı. Risale-i Nur eczanesinden alınan ilaçlardı bunlar. Hala aynı sorunlar, aynı problemler; elbette o ilklerin adamı Bediüzzaman’ın pusulası sayesinde, yol göstericiliğiyle yalnızca Türkiye’nin değil, İslam âleminin de değil, tüm dünyanın sorunlarına çözümler müzakere edildi. 100 yıl öncesinin reçeteleriyle hem de.

Ne tuhafız değil mi? Önceden öğrenmeyi değil, hayattan öğrenmeyi tercih ediyoruz, yazık. Oysa 20. Yüzyılın hemen başında Bediüzzaman’dan öğrenseydik indirimli fiyattan öğrenecektik. Olmadı. Cumhuriyet öncesi ve Cumhuriyetle birlikte otoriteden ve diktatörlüklerden öğrendik; hem de özgürlük bedeliyle öğrendik. Özgürlük bedeli yanında maddi ve manevi bedeller ödendi.1950’lerden itibaren en azından deneyerek öğrenecektik; mahallenin puştları bırakmadı. Yine özgürlük bedeliyle öğrenmeye devam ettik.

Yaşayarak öğrenme bedeli olarak, cezalarıyla birlikte daha fazla bedel ödemeye tahammülümüz kalmadı; yarın çok geç olabilir.

Mardin Sempozyumu, bize önceden öğrenenlerin avantajını hatırlattı. Yarın çok geç olmadan bugün elini çabuk tutanlar yol alacak. Tarafların birbirini anlaması için adım atmaları, mütevazı olmaları, çözüme odaklanmaları gerektiği bir kez daha anlaşıldı. Çünkü birbirini anlayanlar anlaşacak.

Mardin taşıyla toprağıyla mübarekti. Ev sahiplerine minnettarız. Üniversitenin tüm kadrosuna, Mardin’in iş adamlarına, halkına, AKAV ve Risale Akademi’ye binler şükran. Şimdi daha çok çalışma zamanıdır. Konuşulanların projelendirilme zamanıdır. Geleceği şekillendirme zamanıdır. Uygulama zamanıdır. Gelecek, ancak kendisini görebilenlere görünecektir.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.