Güneydoğu ve Bediüzzamanı anlamak

Raif ÖZTÜRK

Bir taş ile iki kuş denir ya, benim bu Güneydoğu seyahatimde bir taş ile iki kuş değil, belki 5 kuş vurdum. Bu nedenle çok mutlu ve sevinçli döndüm Güneydoğu Anadolu’dan… Gerçi sadece Mardin, Batman, Diyarbakır illeriyle, Midyat, Sason ve Kızıltepe ilçelerinde incelemeler yapabildik. Fakat Güneydoğu insanının misafirperverliklerini, cana yakınlıklarını, temiz kalpliliklerini, cömertliklerini, hoşgörülerini ve de hassasiyetlerini yakından görmek nasip oldu. 

Batı illerimize göre birçok nimetlerden mahrumiyetlerine rağmen, bu güzel huy ve hasletlerini zirvede tutmaları, “bazı insanların az imkânlarla çok şükür, bazılarının da çok imkânlarla ve bol nimetlerde ise boğularak şükürsüzlüğe doğru irtifa kaybını” düşündürdü bizlere. İçimden, bu yaştan sonra ‘Güneydoğuda yaşamaya talip olmak’ bile geçti birçok kez. Birçok nedenlerle, bunu gerçekleştiremesem de, her fırsatta Güneydoğu’ya gideceğim inşallah.
***
Seyahat nedenlerimizden birincisi; 50 yıl içinde 50 lisana çevrilerek, 100’den fazla ülkede hızla tanınan ve rağbet gören, dünya üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulan ve tez konuları yapılan Risale-i Nur eserlerinin müellifi Said Nursi Hz.’nin, “vefat yıldönümü kutlamalarına” yani, onu anma ve ANLAMA programlarına katılmaktı.
Bu kutlamalar ve programlar bu yıl (ve bu ay), yüzü aşkın yerlerde yapılıyor. Türkiye âdetâ papatya tarlası görünümünde, her bölgede onlarca kutlama ve binlerce ak-pâk gönül bir arada. Ben İstanbul’da 3’üne, Güneydoğuda da sadece 5’ine katılabildim.
Bu konudaki susamışlığın telâfisi için, azami gayretleri ve hızlı bir şekilde inkişâfı yakından müşahede ettik. Neticede ise; yeşeren gönüllerdeki huzûr ve mutluluk itiraflarını duydukça; ÂAHHH, KEŞKE’LER söyledik defalarca… 
Çünkü, Bediüzzaman Hz. tam 90 yıl önce Güneydoğu’nun bu ihtiyaçlarını tespit ederek, âcil reçetesini o günkü hükümetlere defalarca iletmişti. Bu bölgeye mutlaka hem Din ilimleri, hem de fen ilimleri ile mücehhez bir Üniversite kurulmasında ve bu bölgeye mutlaka ciddi yatırımlar yapılmasında çok ısrar etmişti.
• Eğer o gün bu ikazlara değer verilseydi, on binlerce masum vatandaşımız kandırılamazdı veya birbirine düşman edilip hunharca şehit edilmezlerdi. Bizlerdeki ‘Âhh, keşke’ler, işte bunun içindi…
Bunca şehit ve maddi kayıptan sonra, son birkaç yıldan beri Güneydoğu’ya neşter vurulması, çok geç olmasına rağmen, yine de memnuniyet ve ümit vericidir…
***
Bu seyahatimizde fırsat bulmuşken, birçok kanaat önderine merak ettiklerimizi sorduk ve çok dramatik cevaplarını ilgi ve hayretle dinledik. Güneydoğu hakkında kendilerine:
-“TEK TÜRKİYE adında bir dizi izliyoruz. Bizler bu dizideki olayları çok abartılı buluyoruz. Sizler, bu bölgenin insanları olarak ne diyorsunuz?” ..şeklindeki sorumuzun cevapları karşısında irkildik ve âdeta eridik. Çünkü karşımıza, hafife aldığımız o sahneleri, iki sene öncesine kadar yaşayan canlı şâhitler çıktı. Ve bizlere çok sitem ettiler.
-“Bunları nasıl hafife alabiliriniz? O diziyi bizler de izliyoruz. Tamamen doğru ve gerçek olduğu gibi, o kadar çok eksikler var ki, inşallah onları da deşifre ederler de, o yıllardaki ahvâlimizi daha iyi anlarsınız…” dediler.
İçlerinden birisi; öğrencilerin kaldığı dershanelerin bile maskeli teröristler tarafından basıldığını, öğrencilerin para ve kıymetli eşyalarını aldıklarını, öğrencileri de “buraları terk etmemeleri halinde ölümle tehdit ederek” elleri-ayakları bağlı bıraktıklarını anlattı.
Bir diğeri ise; “Efendim ben bir toptancıyım, bir beldedeki bayiime yüklü bir parti mal vermiştim. Vâdesi dolduğu halde borcunu hesabıma yatırmadı. Telefonlarıma da çıkmaz oldu. Birkaç ay sabrettim. Yanıma birkaç arkadaş alarak o beldeye gittik. O şahsı aradık ve çok perişan bir vaziyette bulduk. Dükkânında satacak bir şeyi kalmamış. Teröristler tarafından gasp ve talan edilmiş. Birkaç gün sonra aynı şahsın evine teröristler tekrar gelerek, ortalığı yıkıp yakmışlar. Evinde pek kıymetli eşya bulamayınca, eşi ile kızını da zorla alarak, dağa kaçırmışlar. Bir hafta kadar sonra eşi ile kızını serbest bırakmışlar ama per-perişân (!) ve yürekler acısı bir şekilde. Şu anda toplumdan uzak bir yerde psikolojik tedavi görüyorlar. Bu adamdan ben alacağımı nasıl isteyebilirim?” dedi.
Ve devam etti:
-“Hattâ ben hiçbir şey söylemediğim halde, o bana: “Gözüm ağbeyim, beni tanırsın, ben borcunu ödemeyecek adam mıyım?” diyerek ağlamaya başlamıştı. Ben de onu kucaklayıp bağrıma basarak; “Geçmiş olsun kardeşim, ben alacağımı helâl ettim” dedim. Diğer arkadaşlarla konuşarak, üzerimizde ne kadar paramız varsa hepsini birleştirdik, kendisine biraz da yardımda bulunduk ve oradan ayrıldık…”
Devamla, birçok olaylar anlatıldı ve bugünü de şöyle özetlediler:
-“Ergenekon ve Jitem olaylarının deşifre edilmesinden bu yana, bu tür olaylar bıçak gibi kesildi. Allah devletimize zevâl vermesin. Bir buçuk seneden beri rahat bir nefes almaya başladık…”
Bu açıklama üzerine kafilemizden bir arkadaşımız, onlara şöyle bir soru sordu:
-“Terörden bu kadar canınız yandığı halde, onların meclisteki partilerini % 70 oranında niçin destekliyorsunuz? Bakınız belediye başkanınız bile mâlûm bir kişi!…”
Verilen cevap çok anlamlı, çok ilginç ve çok çarpıcıdır:
-“Korku belâsı efendim, korku belâsı… Tek parti dönemindeki gibi önce ev-ev, dükkân-dükkân dolaşıp tehdit ediyorlar. “Bu bölgede herkesi çok iyi biliyoruz. Başka partiye oy veren evleri yakarız-yıkarız. Neler yapacağımızı bilirsiniz!...” Diye tehdit ediyorlar.
Seçim sandıklarının etrafında da sürekli dolaşarak gözdağı veriyorlar. Jandarmaya haber verdiğimizde ise bazen haber verenler ortadan kayboluyor veya bazen de “kusura bakmayın, biz size yardımcı olamayız. Başınızın çaresine bakın.” ..cevabı alıyoruz.
Bu durumda siz olsanız, nereye oy verirsiniz?…” Denildi.
Biz şaşkın-şaşkın dinlerken, bir başkası söz alarak şöyle söyledi:
-“Güven ve emniyetin dışında, (!) devletten çok yardım görüyoruz. Bakınız yollarımız hep asfalt oldu. Köprüler yapıldı, okullar açıldı. Her türlü maddi sıkıntılarımız, devletimiz tarafından artık karşılanıyor. Bölgemizin Sosyal Yardımlaşma Vakfından birçok eksiğimiz karşılanıyor. Ancak bugün de seçim olsa, eğer güven ve emniyet sağlanamaz ise o tablo değişmeyebilir! Hür iradeyle oy verilirse, o tablo tersine döner....”
***
Saygıdeğer dostlarım. Tüm bunları ekip arkadaşlarımla birlikte tahlil ederek kaleme aldım. Sizlere sadece kısacık özetini sunabildim. Önümüzdeki haftalarda o bölgenin insanlarının bizden taleplerini, eksikliklerini, beklentilerini ve çözüm önerilerini arz edeceğim. Ayrıca esas gidiş maksadımız olan ‘Bediüzzaman Hz.’ni anma ve ANLAMA konferanslarındaki hârika güzelliklerden ve gelişmelerden’ bahsedeceğim. İnşallah…

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.