Sene 1959. Bundan tam elli sene önceydi. Menderes hükümetinin son senesiydi. Güneydoğunun bir sınır ilçesinde ailemle oturuyorduk .Bir bakkal dükkanını işleten babam orta halli bir insandı.
Nüfusunun çoğunluğunu bizim akrabalarımızın teşkil ettiği ilçemizin halkı,dindar ve muhafazakar insanlardı.Özellikle Kur'an'a âşık bir toplumduk.
Bu nedenle demokratların sağladığı hürriyetler sayesinde her mahallede bir Kur'an kursu açılmıştı. Dininin icaplarını serbestçe yerine getirebilen halk,artık devletle barışıyor ve çocuklarını okullarda okutmaya da yönelmişti. Bunun için halkın demokratlara büyük bir sevgisi vardı.
Ben o sene sekiz yaşındaydım. İlçemizin tek ilkokulunun ikinci sınıfında okuyordum. Ayrıca mahallemizin cami hocasından da Kur'an öğreniyordum.
Şimdi günümüzde güneydoğu denilince terör ve kan dökmek akla geliyor.Aslında bu iki terim de bölge insanının gerçek yüzünü yansıtmıyordu.
Çünkü kalbinde Allah sevgisi ve Kur'an muhabbeti olan insanlar terörist olamazlar ve kan dökmezler. Bu gerçeği ben ta o yaşlarda ailemde görmüştüm. Kur'an elimdeyken içeri girdiğimde o anda kim varsa büyük küçük beni ayakta karşılıyordu. Elbette o kocaman insanlar benim gibi bir çocuk için bunu yapmıyor; Kur'an-ı Azimüşân'a hürmetinden yapıyorlardı.
Rahmetli anneciğimin has bir bezden yapmış olduğu Kur'an muhafazasının üzerinde günlerce göz nuru ile işlediği Allah (cc) lafzını hiç unutmam.
Dikkatimi çeken hususlardan biride yaşlılarımızın çok kültürlü olmasına rağmen okur yazar olmamaları idi. Çünkü bir sabah uyandıklarında latin alfabesine geçilmiş ve okur yazar olmaktan çıkmışlardı.
Bu nedenle yeni harfleri bilenler bizim gibi çocuklar ve gençlerdi. Akrabalarımızın tüm asker mekuplarını ben okuyor cevabını da bana yazdırıyorlardı. Toplumumuzun bu okuma hasreti beni etkilemiş ve müthiş bir okuma hevesi içimde birikmişti. Bu okuma hevesini bilen akrabamız okumam için babama orta boy yeşil kaplı bir kitapçık vermişti.
Elime geçer geçmez heyecanla okuyor. Aylarca suya hasret kalmış toprağın suya kavuşması gibi yutuyordum.
Üzerinde, Küçük Sözler yazılmış ancak içindekilerin kainat büyüklüğünde sözler olduğunu anlayabiliyordum. "Bismillah her hayrın başıdır" diyor. Temsilleri okuyorum, niçin dünyaya geldiğimizi ne kadar güzel anlatıyordu. Gidip anneme anlatıyordum bildiğim kadarıyla,ancak nur cemaatinden bihaber yaşamaya devam ediyordum.
Aradan onbir yıl daha geçiyor. Ben 18 yaşındayım çoktandır görmediğim bir arkadaşımla parkta oturuyoruz . Arkadaşım Risale dediği bir kitap okuyor. Dinledikçe kanatlanıp kainatı gezdiğimi zannediyorum.
Aynı akşam birlikte bir evde sohbete gidiyoruz. Dersi yapan zat birinci sözü okuyor ve kafamda şimşekler çakıyor, bu sözü yıllar önce okuduğumu hatırlıyorum. Ailemden bana geçen iman ve Kur'ân aşkı o akşam hedefini buluyor.Artık benim için kainat çapında dava haline geliyor. Allah (cc) sebeb olanlardan razı olsun. Ve istikametimizi de muhafaza etsin. Amin.