Oysa siz Urfa’ya, İbrahim Halillulah’ın (AS) diyarına, Rahmet-i Rahman’a kavuşmaya gelmiştiniz.
Polisler, şefler, müdürler defalarca odanıza gelmiş ve sizden ısrarla Urfa’yı terk edip, Isparta’ya dönmenizi istemişlerdi.
Siz onlara hep şefkatle seslenmiş ve bu hasta halinizle buradan ayrılmanızın mümkün olmadığını, belki de buraya ölmeye geldiğini ifade etmiştiniz.
Fakat onlar da emir ile hareket ediyor ve çaresiz bir şekilde gidip geliyorlardı.
Aziz Talebeniz Zübeyir’i Emniyet’e çağırmışlar, meselenin çok ciddi olduğunu, İçişleri Bakanının kesin emrinin bulunduğunu, hemen buradan ayrılıp Isparta’ya dönmeniz gerektiğini tebliğ etmişler ve hatta biraz da sert bir şekilde ifade etmişlerdi.
Fakat Zübeyir’in sizden başka bir kimseden emir almaya hiç niyeti yoktu.
Buradaki sert ifadelere hiç ehemmiyet vermemiş ve onların anlayacağı bir dille ‘’Biz Üstadımıza tabiyiz. Hatta biz taş gibiyiz. O yuvarlar ve biz de gideriz’’ ifadelerini kullanmış ve orada bulunan bütün emniyet mensuplarını şaşırtmıştı.
Hatta talebeleriniz, bu halinizle yola çıkmanızın mümkün olmadığını belirten bir doktor raporunu yetkililere vermiş, ne yazık ki, bu rapora da pek iltifat etmemişlerdi.
Burada kahraman bir insan devreye girmiş, size asalet ve iman ile sahip çıkmıştı.
Demokrat Parti Urfa İl Başkanı Mehmet Hatipoğlu, Urfa Emniyet Müdürü’nün makamına gitmiş, silahını masaya bırakmış, bu kıymetli misafiri Urfa’dan göndermeye kimsenin gücünün yetmediğini ve kendisine her hal ve her şartta sahip çıkacaklarını haykırmıştı.
Bütün Urfa’lılar ayağa kalkmıştı.
Otelin etrafını adeta ablukaya almışlar, binlerce insan sizin gibi aziz bir misafire her şekilde sahip çıkacaklarını yüksek sesle ifade etmeye başlamışlardı.
Civanmert Urfa’lılar tarafından Ankara, adeta bir telgraf yağmuruna tutulmuştu.
Oysa siz, bambaşka bir âlemi temaşa etmeye başlamıştınız efendim.
Sizin aslında dışarıda olup bitenlerle pek alakanız yoktu.
Büyük ve kutlu bir visale müteveccih olmuş, yepyeni bir âlemin kapısını aralamıştınız.
Siz de büyük bir farklılık gören yakın talebeleriniz Zübeyir ve Bayram da hayret etmişlerdi, bu her zamankine benzemeyen halinize.
Urfa’ya geldikten sonra, her zaman ki, halinizden farklı bir hüviyete bürünmüş ve sizi görmek isteyen herkese kapınızı açmıştınız.
Huzurunuz gelen Urfa’lılar elinizi öpüyor ve sizden dua istiyorlardı.
Sizin de onlardan isteğiniz dua ve Risale-i Nur’larınızı okumaları idi.
Zaten siz bütün hayatınız boyunca hep bunun için çalışmamış mıydınız?
Bunun için her türlü sıkıntıyı göze almış ve her türlü işkenceye katlanmıştınız.
Bütün hayatınız boyunca insanların imanlarını kurtarmaktan başka hiçbir şey istememiştiniz.
İnsanlarla fazla görüşmeme şeklinde tezahür eden ve bütün hayatınız boyunca muhafaza ettiğiniz âdetinizi, işte bugün terk etmiştiniz efendim.
Aslında insanlarla fazla görüşmeme şeklinde, bütün hayatınız boyunca önem verdiğiniz âdetinizin de elbette büyük bir anlamı vardı.
İnsanların uzun yolları kat ederek ve meşakkatlere katlanarak sizi ziyaret etmelerininden rahatsız oluyordunuz.
Bu şekilde fani şahsınızı da pek nazara vermek istemiyordunuz.
Ehl-i dünyanın da sizi ve davanızı tenkit edebilecekleri önemli bir bahanelerini de ortadan kaldırıyordunuz.
Sizi ziyaret etmek isteyenlere, Risale-i Nur’ları okumalarını tavsiye ediyordunuz.
En büyük maksat da bu şekilde gerçekleşmeyecek miydi?
Şa’şaa ve kalabalıktan hoşlanma, teveccüh-ü nas, şahsiyetiniz ön plana çıkarılması, sizin semtinize bile uğramamıştı.
Hani hep diyordunuz ya: ‘’Lezzetli üzüm tanelerinin hasiyeti kuru çubuğunda aranılmaz. İşte ben de öyle bir çubuk hükmündeyim.’’
Bazen sizin bu üstün meziyetlerinizi ve serapa ‘’İHLAS’’ ile bezenen hizmet metodunuzu anlamaktan ve anlatmaktan gerçekten aciz bir duruma düşüyorum efendim.
Rabbim, ahir zamanın bu İman kurtarma hareketinin temsilcisine ne güzel hasletler vermişti.
Dessas ehl-i ilhadın, aleyhinize kullanabilecekleri, insanları şek ve tereddüde düşürebilecekleri hiç şey kalmamıştı ellerinde.
Fakat bugün başka bir gündü.
Artık vuslat vakti gelmiş ve kapınıza gelen hiçbir kimseyi geri göndermek gibi bir durum söz konusu olamazdı.
Gelen herkesi kabul etmiş ve herkesle görüşmüştünüz.
Bu adeta bir veda buluşmasıydı.
Veda yolculuğunuz, bütün dostlarınızla bir veda görüşmesi şeklinde sona eriyordu.
Evet, bir devir kapanıyordu Urfa’da.
Bir büyük güneş daha guruba doğru asil ve vakar dolu bir yürüyüşle yaklaşıyordu.
Fani şahsınız, bütün cihan vüs’atinde olan ve ümmetin on dört asırdır intizar ettiği bu büyük Kur’an’i ve Muhammed’i(ASV) vazifeyi hakkıyla tamamlamıştı ve baki bir âleme kanat çırpıyordunuz.