Yağmurlar başladı… Ipıslak kuşlar konuyor pencereme… Göç-e-meyen, mevsimler geçemeyen kuşlar… Kuşlar konuyor pencereme, ben camın ardında sessiz sedasız bari onlar ürkmesin, bari onlar gitmesin diye… Her şey azalmaya başladı ya hani; kuşlar göçtü, tıpkı nice yarenlerin göçüşünü hatırlatırcasına, gri bulutlar yerleşti geçtikleri yerlere. Mevsimin bolluğu eksildi zahirde, senenin en bol günleri geride kaldı… Yaz’ın bitişiydi… Ağaçlar rengini döndü, çiçekler canını büzdü önce, başını eğdi. Gençliğin geçişi gibi… Sonra solmaya başladı, yüzü dünyadan dönen her şey. Guruba daha çok yaklaştı güneş, renkler çekildi yavaş yavaş. Yağmurlar başladı, yüzünde hüzün. Güz hüznünü döşedi âleme. Güz rengini dökmeye başladı Yeditepe’den gözlerimize…
Mevsim Güz, buradan, dünyadan, tam da durduğumuz yerden bakınca; Hazandı adı, ayrılıktı, karamsarlıktı, yalnızlıktı, hasret yağmurlarıydı… Ama tüm bunlar bize öğretilen umutsuzluk manzaralarıydı… Ta ki ezberbozan bir bakışa rastlayana dek…
Güz işte… Hani O Ku’ran’dan alınan feyizle yazılan hakikatlerde anlatılıyordu ya... Güz, ikindi gibi… Ömrün ahiri gibi… En Sevgilinin (asm) Kış’tan önce gelişi gibi…
Ben “İkindi Peygamberiyim” demişti aynı zamanda hüznünde Peygamberi… Biliyordu ki en çok ikindi vakti hüzünler inmeye başlar… Öğlen bitti- geçmiş öldü, akşam gelmedi-gelecek karanlık… Biliyordu ki ikindi fırsat vaktiydi, oyalandığımız -oyuna daldığımız Öğle geçtikten sonra yeni bir af kapısıydı… Güz, Yazın es geçtiklerini Kış gelmeden yakalama fırsatıydı…
Biliyordu ki, İkindi bir önceki vakit kaçırdıklarımızı yakalama şansıydı, henüz aydınlıkken sema… Bir geçişti dünyayla kabir arasına. “nasıl yaşanırsa öyle ölünürdü” , ikindi de ne yaparsan akşama onu götürürdün… Güz de, Yaz da ne topladıysan, depolayıp Kışa onu götürürdün…
Biliyordu ki biraz tenhalıktı ikindi, hayatın, günün, gönüldekilerin el çekmesiydi yavaş yavaş… Gençlik kemalinin ihtiyarlığa kalbolmasıydı, İkindi ahire (te) yaklaşmaktı… İkindi visale yaklaşmaktı... Güz de, Yaz’ın gayb ettiklerini Kış’tan sonraki baharda bulma umudu saklıydı…
Biliyordu ki hesapların son kez gözden geçirildiği vakitti ikindi, en büyük hesaba götüreceklerimizin ön muhasebesiydi… Bağbozumuydu, ne kaldı mahsulden elimize, şimdi hangi ölümsüzlüğün şerbetiydi süzgeçten geçirdiklerimiz? Güz de elde kalanlara, Yaz’ın ne kattıysan güneşten, Kışın o kadar nasiplenirdin…
Biliyordu ki merhametti ikindi, Yaz’da, ilk gençlikte kaçırdıklarımızı telafi şansıydı… Yağmurdu, öğlenin sıcağına kapılıp daldığımız uykudan (unuttuklarımızdan) uyandıran bir ikindi yağmuruydu… Güz, Yaz’ın kuruyan toprağa, Kışta ayaza kesmesen önce düşen merhamet sağanağıydı…
Günün ikindisi, ömrün ahiri, “dinimizi tamamlamaya gelen” in(asm) geçişiydi Güz…
O (asm) biliyordu ki her şeyi Bilen O’nu âleme, ikindi vakti “rahmet” olsun diye göndermişti. O biliyordu ki ümmeti akşamın (kışın) karanlığına, soğuğuna dayanamazdı… İkindide nurlar bıraktı ümmetine, bir sonraki sabaha (haşre) kadar yetsin diye…
Risale-i Nur’da Dokuzuncu Sözde “Namazın beş vakite tahsisinin hikmetleri ve bu vakitlerin kâinat, dünya ve insan ömründe nasıl karşılık bulduğu anlatılırken, en çok da Asr vakti dikkatimi çekmiştir hep… Çünkü sebeb-i varlığımız o vakitte şereflendirmişti bizi… Aydınlığın yavaş yavaş çekilmeye başladığı vakitti. Karanlığın inmeye hazırlandığı, dünyanın cehalette boğulduğu, yaratılmışın en şereflisinin, yaratılış gayesinden en çok uzaklaştığı vakit… Eğer, O(asm) varlığıyla nurlandırmasaydı âlemleri, kim bilir nasıl bir karanlıkta kaybolurdu insanoğlu… Getirdiği hakikatlerle nasıl da karanlıktan aydınlığa çıkardı kâinatın, dünyanın, insanın yarınını…
Güz, çehresini değişiyor bu bakış açısıyla; Hüzün, yürekte aşk-ı mecaziden aşk-ı hakikiye yol alıyor. Özlemlerimiz, En Sevgiliye hasret çekenler arasında saf tutuyor. Yağmurlar yüzünü dönüyor rahmete… Şimdi güz rahmete müştak rengini düşüyor Yeditepe’den gözlerimize…
Dünya hayatına dalıp, meşgalelerle unuttuğumuz daha nice hakikatler saklı Risale-i Nur Külliyatında. İman hakikatlerine ulaşmak yolunda; hakkıyla anlamak, yaşamak ve paylaşmak duasıyla… İkindi Peygamberine sonsuz salât ve selamlarla...