İnsan bu kâinatın en seçkin ve en değerli varlığıdır. Bu yüzden, her şeyin en güzeline ve en değerlisine layıktır.
Hayatını anlamlı kılması ve hayatın akışından lezzet alması, hiç kuşkusuz olaylara bakışıyla doğru orantılıdır.
Hayata karanlık bir pencereden ve kapkara bir gözlükten bakan insanoğlu, her şeyi sıkıcı ve rahatsızlık verici olarak görür. Sineğin uçuşundan bulutun seyrine kadar her şey ona korkutucu ve ürkütücü bir nesne olarak görünür.
Oysa bütün hadise, olaylara bakışıyla şekillenir. Güzelim bir bahçeye vardığında etraftaki çalı çırpıdan rahatsız olmak kendisinin elinde olduğu gibi; tebessüm eden ve gülümseyen güllerden, çiçek ve bitkilerden doyasıya yararlanmak; onları koklayıp onlarla hemhal olmak ve yalnızlığını onlarla paylaşmak da yine kendi tercih ve iradesiyle mümkündür. Orijinal deyimiyle: “Güzel gören güzel düşünür; güzel düşünen hayatından lezzet alır.”
Kuşkusuz, olaylara “güzel bakmak”, her şeyi tozpembe görmek, olayları hafife almak ve olumsuzlukları da olumlu göstermeye çalışmak anlamına gelmez.
Burada kastedilen, olumsuzlukları yenmek ve hayatı anlamlı hale getirmektir. Yani, hadiselere kötümser ve karamsar bakmamak ve her olayın olumlu ve güzel yönünü görmek… Nitekim bahçenin çalı ve çırpısına veya etrafa atılmış atıklarına yoğunlaşmak mümkün olduğu gibi; gül, çiçek ve güzelim görüntülere yoğunlaşmak da mümkündür. Kötümser ve karamsar bakış, gönül almaya gelen kişinin çaldığı zilin sesinden bile rahatsızlık duyar.
Karamsarlık, ümitsizlik, bedbinlik ve kötümserliği sözlüğünden silen kimseyi üzecek herhangi bir olay neredeyse yok gibidir.
Bu durumdaki insan, etrafa ışık saçar, aydınlatır. Dikenlere bile gülün fedaisi ve kahramanları gözüyle bakar.
Atmacanın serçeye musallat olmasını, serçenin kabiliyetinin gelişmesiyle yorumlayan ve hayata pozitif bakan insanoğlunun mutsuz olması için herhangi bir neden yoktur.
Karamsarlığı yenmiş olan bu kahramana göre gök gürlemesi yağmurun müjdecisi, karların soğuğu baharın hazırlayıcısı ve karanlıklar aydınlığın habercisidir.
Hâlbuki bedbin ve karamsar adam ise gök gürültünden korkar ve kendisine zarar vereceğini düşünür. Serçeye zarar veren atmaca her an için kendisine de zarar verebilir. Yıldızların kayması, ay ve güneşin tutulması ürkütücü ve korkunçtur. Gök gürlemesi, çekilecek gibi değil; ya şu bitmek bilmeyen karanlıklar, fırtınalar ve karların soğuğu birer işkence mekanizmasıdır. Hayatın tadı yoktur.
Hayata güzel ve anlamlı bakan insan için, ölüm bile sevimlidir. Çünkü ona göre, ölüm yokluk değil asıl varlığa intikaldir; programsız meydana gelmiş bir hiçlik ve başıboşluk değil bir planlamadır; bir ayrılık değil sevgililer sevgilisine ve dost-ahbaba kavuşmaktır…
Peki ya kötümser ve karamsarın bakışıyla ölüm nedir, acaba? Ölümü yok olup gitme, çürüyüp dağılma, sevdiklerinden ayrılma olarak değerlendiren karamsar adamın ölüme sevimli bakması mümkün müdür?
Sıkıntıların geçici olduğunu düşünmek insana gerçekten ayrı bir rahatlık hissi veriyor.
Kuran-ı Kerim’de “Şüphesiz, her zorlukla beraber bir kolaylık vardır” (İnşirah, 5) ayet-i kerimesi sıkıntıların geçici olduğunu bildirmesi bağlamında çok anlamlıdır.
Aslında, olaylara olumlu ya da olumsuz yaklaşmak bir yaşam tarzıdır; bir tercih meselesidir. Her iki tercih de bizim elimizde. Dilersek “a” şıkkını, dilersek de “b” şıkkını tercih etme şansına sahibiz. Ayrıca böyle bir yaklaşım, insani, İslami ve Peygamberidir.
İkili münasebetlerimizde bile bu ilkeye özen göstermek diyalogu rahatlatır, peşin hükümlülüğü ortadan kaldırır.
Unutulmamalı ki, sıkıntıların çoğu diyalogsuzluktan ve peşin hükümlülükten kaynamaktadır.