Soru:
Mesela bir elbise giydik çok güzel ve değişik güzel küpeler ayaklara takılar taktık kadınlar arasında.. Bunları yaparken ne güzel oldum demek, insanlara bu güzelliğimi giysi ve takılarımı göstermek istemek günah olur mu gösterişe girer mi? Kadın fıtratı olarak süs ve güzelliğe düşkünüz. Niyetim insanları küçük düşürme değil güzelliğimi göstermek bazen de beğeniyorlar böyle olunca insanın hoşuna gidiyor bu nefsi olup büyük günahlara girer miyiz? Nasıl bir yol izlemeliyim bunları giyerken takarken niyet ne olmalı? Her işimizi Allah rızası için yapmalıyız. Bunu nasıl anlamalıyım?
Cevap:
İnsana takılan nefis evvela kendini beğenmek sonra da başkasının nazarında beğenilmek ister, bu zaten imtihan sırının gereğindendir.
Bu istek ve arzu, bedeni güzellikten, kıyafet güzelliğine, zenginlikten, sportif faaliyetlere, maddi varlıktan, insanın zeka seviyesine, geldiği makama kadar her şeyde böyledir.
Aslında bunların hiçbirinin bizden olmadığının ve kalıcı da olmadığının şuurunda olursak, bu içimizi kemiren beğenilme isteğinin de pek manasız olduğunun hemen farkına varırız.
Nefsi başıboş ve nakıs aklımızın emrine verirsek sonuçta hem asla tatmin olmayacaktır, hem de bizi ifrat veya tefrite doğru kayan bir insan yapacaktır.
Peki ifrat nedir? Tefrit nedir? Biz hangi yolu tutmalıyız ve hangi yolu seçmeliyiz? Nefsimizin isteklerini nasıl dizginleyeceğiz? Gibi suallere cevap nedir o zaman?
İşte onun en güzel cevabını da bizleri yaratan Cenab-ı Hak veriyor: “Sırat-ı Müstakim” üzere olun diye. Yani orta yolu, denge yolunu tutun diyor. Yani aşırı uçlardan kaçının diyor. Ve onu bize İslam ile tarif ediyor.
Elbette nefsin de bir şekilde tatmin olması gerekiyor. Bizden dünyadan el-etek çekmemiz istenmemiş; yiyeceğiz, içeceğiz, temiz ve güzel de giyineceğiz, gezeceğiz, aile kuracağız, çalışıp para kazanacağız, vs... Ama hep helal daire içinde, sırat- müstakim üzere.
Konumuz olan “Güzellik ve beğenilme” arzusuna gelince;
Ne kendimizi koyverip, perişan vaziyette, kir, pasak ve dağınıklık içinde gezeceğiz, ne de her şeyimizi ve bedenimiz dahil maddiyatımızı ortaya koyup cümle aleme teşhir edeceğiz.
Helal dairede, Allah’ın koyduğu sınırlar çerçevesindeki eş ve akrabalarımız içinde nasıl bir tutum içinde olmamızın gerektiği, öte taraftan toplumun diğer tabakaları arasında insanlar içinde nasıl bir tutum içinde olmamız gerektiğinin hudutları İslam ile çok net çizilmiştir. İlmihal kitaplarımızda bunun tarifini gayet güzel belirtmektedir.
Bu çizilmiş hudutların elbette bildiğimiz ve bilemeyeceğimiz pek çok hikmeti vardır. Ama hikmetinden evvel, emir Allah’tan gelmiştir. Hem dünya ve hem ahiret saadetimiz için bize düşen de O’nun emirlerine ve hudutlarına kayıtsız şartsız itaattir.
İmanı kavi olan birisinin, “Ben Allah’ın emrini yerine getiriyorum!” dediğinde duyduğu huzur ve mutluluk, “Nefsine teslim olmuş, canının istediği şekilde davranan!” birisinin duyabileceği anlık hazlardan sonsuz defa fazladır.
Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve helal dairede davranmak da Allah’ı zikretmenin en güzel şekillerinden biridir. Rad suresi 28. ayette mealen buyurulduğu gibi:
“Hidayete ermiş olanlar da kalpleri Allah’ın zikri ile mutmain olan kimselerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ın zikri ile mutmain olur.”
İşin özü, bizim vazifemiz aklımızı Allah’ın bir ve tek olduğunu bulmakta kullandıktan sonra, o aklımızı artık Ona, yani Kuran ve Peygamberinin (asm) sünnetine teslim etmek ve her işimizde İslam ölçüsünü kullanmaktır.
Sorularla İslamiyet